IHA
Oluşturulma Tarihi: Nisan 23, 2015 14:07
HDP MİLLETVEKİLİ ADAYLARI BASINLA BULUŞTU
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Milletvekili Adayları Ayhan Bilgen, Şafak Özanlı, Önder Fidanboy ve bazı partililer basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Bir otelde Kars’ta görev yapan ulusal ve yerel basının temsilcileriyle bir araya gelen HDP milletvekili adayları, Kars ile ilgili proje ve düşüncelerini basın ile paylaştılar.
HDP Kars Milletvekili Adayı Ayhan Bilgen, kendileri için öncelikle paylaşılması gereken birkaç nokta olduğunu belirtti.
Gazetecilere akredite uygulanmasına anlam veremediğini ifade eden Bilgen, “Basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü bütün özgürlüklerin temeli esası olarak görüyoruz. Bir ülkede basın özgürlüğü yoksa, ifade özgürlüğü risk altındaysa, tehdit altındaysa o ülkede demokrasinin olup olmadığını, yaşama hakkının ne kadar güvence altında olup olmadığını, eşitliği, özgürlüğü, barışı bütün sorunları konuşmanın imkanı bile yok demektir. Yani daha işin alt yapısı, temeli yok demektir. Dolayısıyla ifade özgürlüğü bütün özgürlüklerin anasıdır. Biz basının hem bilgiye erişim hakkının sınırsız olduğuna inanıyoruz. Hiçbir kısıtın, hiçbir engellemenin kabul edilemez olduğunu düşünüyoruz ve aynı şekilde gayet tabi, basının bilgiyi paylaşım konusunda kendi etik sorumluluklarının dışında hiçbir baskıyı kabul etmiyoruz. Yani herkes kendi ilkeleri, evrensel ölçüler insan hakları perspektifi demokrasi algısı doğrultusunda bu konuda gereken sorumluluğu, duyarlılığı, tarafsızlığı zaten gösterecektir diye inanıyoruz. Dolayısıyla bizim için yani hiçbir şekilde, örneğin; akredite uygulaması kabul edilemez bir şey. Hiçbir kurumda, ister kamu kurumu, ister siyasi partiler, ister sivil toplum. Yani ‘biz şu gazetenin gelmesini istemiyoruz, şu televizyonun bulunmasını kabul etmiyoruz’ yaklaşımını tamamen otoriter bir eğilim olarak, yaklaşım olarak görüyoruz. Bugüne kadar Türkiye’de ne yazık ki farklı nedenlerle yani bazen daha sol, sosyalist ya da Kürt basınının bu anlamda ciddi bir ayrımcılığa uğradığını düşünüyoruz. Siyasetçiler tarafından da kamu görevlileri, kamu idarecileri tarafından da bazen daha muhafazakâr basın, işte 28 Şubat döneminde de, bugün de ne yazık ki bir tekrarı yaşanarak, bu akreditasyon uygulamasıyla aslında hem basının çalışmasının engellendiği hem de açıkça bir ayrımcılığın. Çünkü her basın organı aynı zamanda bir toplumsal kesimi temsil eder. Yani sadece bir meslek örgütü değildir. Aynı zamanda okuyucularıyla, izleyicileriyle toplumun bir parçasıdır. Siz bir yayın organını akredite ettiğinizde ya da dışladığınızda, akreditasyondan mahrum bıraktığınızda, fiilen aslında onların okuyucusuna saygısızlık, onların izleyicisine yönelik bir ayrımcılık yaklaşımı ortaya koymuş olursunuz. Biz dolayısıyla bunu kırmızı çizgimiz olarak ifade etme ihtiyacı hissediyoruz” dedi.
“SİYASETÇİLER GAZETECİLERLE KAVGA ETMEMEYİ BİLMELİLER”
Bilgen fırsat eşitliği konusunun da altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ne yazık ki dünyanın her yerinde medya imkanlarıyla sermaye-iktidar ilişkileri. Yani zaman zaman toplumsal sorunların görünür olmasını engelleyen, kısıtlayan bir düzenlemeye, aslında fiili sansüre dönüşmektedir. Yani bu tabi bizim ancak beklentimiz olabilir, talebimiz olabilir sizlerden. Yani aynı ülkede yaşıyoruz, aynı şehirdeyiz ve bu şehrin kaderini belirleyecek, bu ülkenin kaderini belirleyecek hatta Orta Doğu’nun kaderini belirleyecek bir kritik seçimin hepimiz açısından eşit bir yarışa dönüşmesi konusunda da yani biz basın emekçilerinin, basın çalışanlarının duyarlılığına inanıyoruz, hassasiyetine inanıyoruz. Gayet tabi, basın organları ayakta durmak zorundalar ve yani şeffaf ve sürdürülebilir bir ilişki, bir takım dayanışmaları zorunlu kılıyor. Ama bunun ötesinde biz şunu bekliyoruz. Bize yakın yayın organları da diğer partileri
haber değeri taşıyan açıklamalarını, faaliyetlerini yayınlama konusunda gerek duyarlılığı göstersinler. Siyaseten belki bizimle zıt, karşıt hatta bizi eleştiril yerde duran yayın organları da, ama bizim sesimizin olduğu gibi, biz kendimizi nasıl tarif ediyorsak, öyle duyulması konusunda gereken dikkati, gereken katkıyı göstersinler. Yani siyasetçiler gazetecilerle kavga etmemeyi bilmeliler. Ben hem gazetecilik yapan birisi olarak söylüyorum. Ama aynı şekilde biz arzu ediyoruz, bekliyoruz ki gazetelerde yapıcı eleştiri yapsınlar, televizyonlar da gayet tabi bizim eksiklerimizi bizimle paylaşsınlar. Biz bunun farkında olarak dilimizi düzeltelim, tarzımı, eksikliklerimizi giderelim. Boş bıraktığımız bir yer varsa orayı doldurmak konusunda yani basından gelen uyarıları, aynı zamanda toplumdan gelen uyarılar olarak görelim, böyle okuyalım. Bu şekilde 40-45 günlük çalışmayı birlikte yani iyi bir iletişim içerisinde birbirimizi anlayarak gerçekleştirmek istiyoruz.”
BASIN BAŞKA İŞ YAPMASIN!
HDP Kars Milletvekili Adayı Önder Fidanboy ise, HDP’nin
seçim bildirgesinde yer alan basında görev alacak kişilerin sadece basınla meşgul olması ile ilgi bir görüşlerinin olduğunu dile getirdi. Fidanboy, “Nedeni şudur; sistem içerisinde kapitalizm rejimler içerisinde basının eğer başka bir ticari faaliyetleri varsa, basın bu ticari faaliyetlerine öncelik verip, oradan ekonomik kaynaklar sağlamak adına kurmuş oldukları basın-yayın kuruluşlarını kendi ticareti anlamında kullanmaktadır. O anlamda, basının özgürleşmesi anlamında sadece basın şirketlerinin, basın gruplarının basınla ilgilenmesini önemsediğimizi seçim bildirgesinde bunu belirttiğimizin de altını çizmek istiyorum” diye konuştu.
“KADIN CİNAYETLERİ MEŞRULAŞTIRILDI”
HDP Kars Milletvekili Adayı Şafak Özanlı ise, kadın şiddetine değinerek, “Bugün kadınların sorunlarına baktığımızda, herhangi bir şey yapılmıyor. Bununla ilgili bakanlıklar var ama herhangi bir şey yapılmıyor. Ayrıca Türkiye’de bir de kadın katliamı, kadın taciz ve tecavüzü resmen meşrulaştırıldı. Yıllarca kadınlar doğu da katledilirken, öldürülürken işte töre cinayeti, namus cinayeti adı altında meşrulaştırılmaya çalışıyor, bugün batıda da aşk cinayeti, cinnet geçirmiş ya da kıskançlık cinayetleri adı altında yine kadın cinayetleri meşrulaştırılıyor. Özellikle bugün baktığımızda kadın arkadaşlarımızın tüm yaşantısına müdahale ediyor. Giyiminden-çalışmasına, konuşmasından-attığı adımlara kadar müdahale var. Kadının tüm yaşantısı aslında kendi hegonomisi altına alma çabasındalar. Şöyle baktığımızda toplumun yarısı kadınlardır. Biz bugün kadının özgürleşmesi müdahalesini veriyorsak, bu toplumun diğer yarısının tamamının da özgürleşmesi anlamındadır.” şeklinde konuştu.