Güncelleme Tarihi:
Â
- Çocukluğunuzda annenizin piyano tınıları, babanızın opera aşkı ve enstrüman koleksiyonu... Sizin müzisyen olmaktan başka şansınız yok gibi görünse de kendi şansını yaratanlardansınız. Müzik tutkunuzun ilk filizlendiği yıllardan bahsedebilir misiniz?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Her ne kadar annemin piyano dersleri eşliğinde büyüyüp Chopin ve Mozart’ın sonatlarını ezberlemiş olsam da müziğin bende bir tutkuya dönüşmesi Bursa’da 80’li yılların ikinci yarısında mevcut olan rock toplulukları ve festivaller sayesinde oldu. Bursa’nın o yıllarda adeta bir ‘Rock City’ olması tuhaf bir tesadüftü benim için. Zira o yıllarda Şebnem Ferah’la arkalı önlü konserlere çıkmamız bende gerçekten tutkulu bir amatör ruhun oluşmasına ve çok geçmeden de caz müziği ile yollarımın kesişmesine sebep oldu.
‘İÇİNDEN MÜZİK FIŞKIRIYOR!’
- Mehmet Ali bey, siz Berklee gibi dünyanın en zor üniversitesine çok erken yaşta kabul ediliyorsunuz. Üniversite yılları ve sonrasını nasıl anımsıyorsunuz?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Berklee yılları hakikaten kilit yıllardı. Zira 90’ların Berklee’si farklı bir okuldu. Bugünkü Berklee ile neredeyse alakası yoktu desem yeri var. O yıllarda Berklee, halen gerçek anlamda bir caz okuluydu. ‘Yıldız’ öğrencilerin neredeyse tamamı cazcıydı. Bu durum 2000’li yıllarda değişmeye başladı ve günümüzde Berklee’nin kurulma sebebi olan Caz Kompozisyon Bölümü’nün artık özerk bir şekilde var olmadığını dahi üzülerek görüyoruz... Neticeten, ben bir devrin sonuna yetiştim diyebilirim. Herb Pomeroy, George Russell ve Bob Brookmeyer gibi caz kompozisyon denince akla gelen en mühim insanların bizzat öğrencisi oldum. Mesela Herb Pomeroy, Quincy Jones ve Arif Mardin’in hocası olmuş biri. Hatta resmen ilk Türk öğrencisi Arif Mardin, son Türk öğrencisi de ben olmuştum diyebilirim. Söyleyebileceğim daha çok anı ve anektod var... Bir başka efsane Paul Bley’le de yolum New England Konservatuarı’nda master yaparken kesişmişti. Beni çok sever ve her zaman sahip çıkardı. Öte yandan, bugün caz orkestra dünyasına bizzat kendisi ve Maria Schneider gibi meşhur öğrencileri sayesinde en büyük katkıda bulunmuş kişi olan Bob Brookmeyer ise ben henüz öğrencisiyken verdiğimiz bir konserimizde beni takdim ederken ‘içinden müzik fışkırıyor’ diyerek beni fevkalade mutlu etmişti...
KLASİK OSMANLI/TÜRK MÜZİĞİNİ İÇSELLEŞTİRDİM
- Caza olan tutkunuzun karşılığı size ne zaman dönmeye başladı?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Bestelediğim eserler anlamında geri dönüm çok süratli oldu. Zira halen bugün 95-96 senelerinden birkaç parçamı ara ara çalarım. Fakat tanınırlık ve saygınlık elde etmek adına epeyce enteresan bir süreçten geçtiğimi söyleyebilirim. 97 senesinde Onur Türkmen ile birlikte kurduğum elektrik caz topluluğu AudioFact ile 98 ila 2003 seneleri arasında Türkiye’de epey tanındığımız ve takdir edildiğimiz bir dönem olmuştu. İstiklal Caddesi’nde yürürken bizi durdurup ‘abi müziğiniz harika’ diyen hiç tanımadığımız kimseler oluyordu. Takdir edersiniz ki bu bir caz müzisyeni için son derece sıra dışı bir durum... Ancak o toplulukta hepimiz çok gençtik ve o gençliğin verdiği enerjiyle sahnede alev alev çalıyorduk. Bir de o topluluğun hemen hemen her üyesi Berklee’nin o yıllardaki ‘yıldız’ öğrencilerindendi ve Boston’da da bir tanınırlık elde etmiştik. O yüzden sahnede kendimize farklı bir güvenimiz vardı. Bu arada saksafoncumuz Ryan Woodward, yakışıklı bir Amerikalı gençti ve sanırım konserlerde ana solist olarak en önde epey ilgi topluyordu. Ne olursa olsun karizmatik solistler hep etkili olur ki Ryan çok da iyi bir saksafoncu olduğu için ideal bir kombinasyondu diyebiliriz. Velhasıl, İstiklal’de durduranlar olsa da maalesef maddi anlamda durum hiç de iyi değildi. Festivallerin yaptığı ödemeler yol ve konaklama masraflarını ancak karşılıyordu. Bir süre sonra topluluk elemanları içinden farklı ülke ve kentlere göçenler oldu ve tam da bu sırada benim yolum geleneksel Türk müzikleri ile kesişti. Özellikle klasik Osmanlı/Türk müziğini tam anlamıyla içselleştirmem takriben 10 sene kadar sürdü. Neticeten, 2012 senesinde bestecilik ve caz kariyerime yeniden döndüm ve o tarihten bu yana (belki ben de geçmişten epey ders aldığım için) caz müziği ile olan ilişkim pek çok açıdan daha sağlıklı bir şekilde devam ediyor diyebilirim.
- Dünya çapında işlerin var, özellikle unutamadığın işlerin arasında hangilerini sayarsın?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Carnegie Hall’dan direkt eser siparişi alıp 2016 senesinde American Composers Orchestra ile yine Carnegie Hall’da besteci ve solist olarak eserimin prömiyerini gerçekleştirdim. Bir diğer ‘highlight’ da geçtiğimiz senelerde Yo-Yo Ma’nın Tanglewood konserinde bir eserimin icra edilmiş olması mesela... Bir de Miles Davis ile çalışmış, yaşayan caz efsanesi Dave Liebman’dan direkt sipariş almış olup bu seviyede mühim bir caz sanatçısından sipariş almış tek Türk besteciyim.
MEHTER MÜZİĞİ İLE KEŞİF
- Bestelerinizle, Türk notalarına kendi yorumunuzu katarak, müthiş bir tarza imza attınız. Hayran kaldım. Klasik Türk müziği notaları ile nasıl buluştunuz?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Çok teşekkür ederim. Tuhaftır, o buluşma Mehter müziği sayesinde oldu desem inanır mısınız! Yani caz müziği ile meşgul olan ve yüzünü tamamıyla ‘Batı’ya dönmüş biri için Mehter, oldukça beklenmedik bir kültürel bağlantı. Fakat tamamıyla tesadüfen, dikkatle dinlemek durumunda kaldığım Mehter müziği sayesinde geleneksel Türk müziklerinin birçok inceliğini keşfettim ki bunlar beni derinden cezbetti...
YAPTIĞIM MÜZİK İÇİME SİNMELİ
- Çok ilginç! Kendi tarzını ve kitlesini oluşturmuş bir müzisyen olarak sizce müzikte talebi gözetmek gerekiyor mu?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Bu sorunun cevabı kişinin müzik yaparken kendi haz alma duyusunu ne kadar önemsediği ile ilgili. Yani müziğinizi en önce kendiniz için mi besteliyorsunuz yoksa başkaları için mi? Bu ‘bencil’ bir soru gibi gelebilir. Fakat esasında bencil olmakla hiç alakası yok. Bestekar ‘bu yazdığım müzik benim içime sinmedi’ deyip yırtıp atabiliyor mu acaba? Esasında bunu yapabilmek oldukça bencillikten uzak bir duruş... Zira müziği talep odaklı üretip ticari kaygıları ön planda tutan duruş bu soruyu sormaz. Neticeten, yanlış anlaşılmayı da istemem: Müziğin tabiatında her iki uç da var ve isteyen ticari sektörde eğlence odaklı müzik yapar, isteyen de kendini nispeten soyutlayan ve takdir edilebilmesi daha fazla emek isteyen işler ortaya koyar... Bu ikisinin arasında da farklı farklı duruşlar mevcut.
‘ALBÜM KOZMOPOLİT DİNLEYİCİYİ HEDEFLİYOR’
- Birçok müzik aletini çalıyorsunuz. Caz orkestrası için yazılmış beste ve düzenlemeleri, farklı müzik kültürleriyle aynı potada buluşturduğunuz yedinci albümünüz olan ‘Turkish Hipster’ oldukça ilginç ve dikkat çekiyor. Hatta albümde Erkin Koray’ın bilinen ve sevilen şarkısı ‘Estarabim’e de farklı yorum katmışsınız. ‘Turkish Hipster’, tarzı ile nasıl bir dinleyici kitlesini hedefliyor?
MEHMET ALİ SANLIKOL: ‘Turkish Hipster’, içerisinde hip hop, funk, rock, swing, geleneksel Brezilya müzikleri, Orta Anadolu havaları ve klasik Osmanlı/Türk müziği gibi çok farklı türleri barındırdığı için esasında caza aşina olmayan dinleyicileri de çeken bir albüm. Fakat esasında bu albümün dinleyiciden kısmen zorlayıcı beklentisi de yine burada ortaya çıkıyor: Mesela, albümdeki hip hop etkileşimli ‘The Boston Beat’ parçasını sevip albümü dinlemeye başlayan biri aniden Anadolu rock ve hemen akabinde klasik Osmanlı/Türk müziği ezgileri ile karşı karşıya kalabiliyor... Dolayısıyla, albüm genelde davetkar gibi görünse de dinleyiciyi gerçek anlamda bir eklektisizm sınavına da tabi tutuyor. Sanırım albüm ‘ben 21. yüzyıla aitim ve gerçek anlamda kozmopolit bir duruşum var’ diyebilen dinleyiciyi hedefliyor.
GRAMMY MÜZİK ÖDÜLLERİNDE FİNAL
- ‘A Gentleman of Istanbul’ albümünüz ile Grammy Müzik Ödülleri’nde ‘En İyi Klasik Müzik Kaydı’ dalında son 5’e kalarak aday oldunuz. Kendi çıtanızı kendiniz belirliyorsunuz aslında... Müziğinizde nasıl bir noktadasınız?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Bu benim A Far Cry yaylı orkestrası ile ikinci kez Grammy ödüllerinde finale kalışım oluyor. Daha önce 2015 senesinde Oda Müziği kategorisinde finale kalıp Los Angeles’taki ödül törenine katılmıştık. Bu defa da 4 Şubat’ta Los Angeles’taki ödül törenine katılacağız. Müziğimde geldiğim noktadan memnunum. Yoğun akademik kariyeri de olan biri olarak esasında hayatımda kompozisyon çalışmalarıma daha fazla zaman ayırmak istediğim bir döneme geldim. Bu hedefime ulaşabilirsem ortaya daha da rafine işler koyabileceğimi düşünüyorum.
BOSTON’DA VAKIF
- Boston’da kurduğunuz Dünya Kültür Sanat Vakfı devam ediyor mu? Kuruluş amacı nedir?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Dünya, 2003 senesinin sonlarına doğru çeşitli geleneksel Türk müziklerini organizatörlere ihtiyaç duymadan, kendi kendimize organize edip Boston ve civarında konserler çalma amacıyla kurulmuş bir vakıftı. Çok kısa bir süre içerisinde Dünya, bünyesinde bir de plak şirketi barındıracak noktaya geldi. Vakfımızı eski hocam ve meslektaşım Robert Labaree ve eşim Serap Kantarcı Sanlıkol ile birlikte kurduk. Geçtiğimiz 20 sene içerisinde 200’ü aşkın irili ufaklı konser prodüksiyonu yaptığımız gibi 17 albüm, bir film, bir dokümanter film, bir konser DVD’si ve iki de single yayımladık.
‘MÜZİĞİN MÜZESİ’Nİ KURDU
- Müzik anlamında aslında ülkemize kattığınız ne çok değer var... bunlardan biri de Nilüfer Belediyesi Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol Müzik Enstrümanları Müzesi’ni kurmuş olmanız. Müzeyi ziyaret etmek isteyenler nasıl bir içerikle buluşacak?
MEHMET ALİ SANLIKOL: Babam Dr. Hüseyin Parkan Sanlıkol, 90’lı yıllardan itibaren amatör bir hevesle dünyanın dört bir yanından müzik enstrümanları toplamaya başlamıştı. Zamanla bu heves ciddi bir koleksiyona dönüştü ve vefat etmeden bir hafta kadar önce de yaklaşık 300 parçalık koleksiyonunu Bursa’daki Nilüfer Belediyesi ile ortak bir müze açıp böyle bir mekanda sergilemek üzere o zamanki belediye başkanı ile anlaşmıştı. Vefatını müteakip bu projenin direktörü ve küratörü olma vazifesini ben üstlendim. Burada hem babama olan vefa borcum hem de daha önceden Phoenix, Arizona’daki dünyanın en büyük müzik enstrümanları müzesinde iki sene boyunca vazife yapmış olmam rol oynadı. Neticeten, müzemizin tasarımını ve babamın koleksiyonuna kattığımız parçaların tamamını ben belirledim. Hatta kadrolu profesör olarak vazife yaptığım ve ABD’nin ilk konservatuarı olan New England Konservatuarı’da müzemize kendi ellerinde bulunan 52 parçalık 150 ila 400 yıllık antika enstrümanların bulunduğu bir bağış yaptı. Kısmetse önümüzdeki şubat ayında bu sergiyi de açmayı planlıyoruz.
Â
SOHBETTEN Ä°ZLENÄ°MLERÄ°M
- Adanmışlığın vücut bulmuş hali var kendisinde.
- Müzik ile yaşamanın, olanın üzerine katmanın dinginliği ve heyecanı...
- Grammy’de finale kalmak, hem de iki kere... Her müzisyene nasip olacak bir durum değil, yürekten tebrik ediyorum!
- Zaten birçok saygın ödül alıyor, ayrıca müziğindeki özgün ve çok kültürlü yaklaşımı ile oldukça saygın bir noktada.
- Profesör, akademisyen.
- Sözünde duran, güvenilir bir yapısı var.
- İlgilenenlere 24 Şubat’ta İstanbul Cemal reşit Rey konseri var, ben gideceğim!
Â
KÄ°MLÄ°K
- Burcu: Terazi.
- Okuduğu okullar: Özel İnal Ertekin İlkokulu, Kıbrıs Türk Maarif Koleji, Namık Sözeri Lisesi, Bursa Cumhuriyet Lisesi, Berklee Müzik Koleji, New England Konservatuarı, Harvard Üniversitesi.
- Bekar-aile: Evli, bir kız babası.
- İlgi alanları: Film, tasavvuf ve Osmanlı tarihi.
Â
Â
- Senin için yüzdeyüz tek gerçeklik nedir?: Denge.
- Yüzdeyüz olmak istediğin yer neresi?: Evim.
- Yüzdeyüz güvendiğin kişi?: Kızım.
- Yüzdeyüz bilmek istediğin şey? (kimsenin bilmediği ve senin öğrenmek istediğin bir şey): Gelecek.
Â
KÄ°MSÄ°N?
- Kimin beyninde olmak isterdin?-düşüncelerini merak ettiğin-: Fatih Sultan Mehmet.
- Bir ‘beste’ olsan hangisi olurdun?: Bu soruya tek bir eser ismiyle cevap vermem tabiatıma aykırı. Lütfen bağışlayın.
Â
NOKTALI YERLERÄ° DOLDUR?
- ..... çok iyi yaparım: Beste
- ..... hiç beceremem: Güzel el yazısı ile yazmayı
- Çevrem beni ..... biri olarak tanımlar: Cana yakın ve sıcak
- Az kiÅŸi bilir, ben ..... biriyim: Evcimen
Â
MANEVÄ° ANLAMDA YAÅžAMDAN
- Kazandıklarım: Güzel bir aile, bol tecrübe, topluluk arkadaşlarım ve tasavvuf.
- Yatırımlarım: Müziğim ve kızım.
Â
SANA DAÄ°R KISA KISA
- Müzisyen olmasan ne olmak isterdin?: Film yönetmeni.
- 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?: Duygusal olduğun anlarda mantığını devreye sokabilmeyi öğren.
- Hayat motton varsa nedir?: Asla vazgeçme ve sebat etmeye devam et.
Â
Ä°YÄ° KÄ°...
- İyi ki yapmışım: Berklee’ye gitmişim.
- İyi ki kabul etmişim: A Far Cry yaylı orkestrasının eser siparişini.
- İyi ki başladım: Müziğe.
- İyi ki yapmamışım: Başka bir meslek.
Â