Güncelleme Tarihi:
Gelişen teknolojiyle birlikte telefon, internet ve sosyal medya hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelirken bu kaynaklar kullanılarak yapılan sosyal taciz, dünya üzerinde özellikle kadın ve çocuklardan oluşan milyonlarca insanı mağdur ediyor. Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü akademisyenleri, bu tür olaylarla karşılaşmamak için alınması gereken tedbirleri ve yaşanması halinde yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi. Türkiye'de Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması verilerine göre, her 10 kadından 3'ü hayatında en az 1 kez 'stalking' (ısrarlı takip) olarak adlandırılan şiddet türüne maruz kalıyor. Araştırmaya göre; en yaygın takip biçimleri ise telefonla arama, kısa mesaj, mektup ya da e-posta ile sosyal medya sosyal medya aracılığıyla takip etme ve çalışılan ya da yaşanılan mekanlara gelerek rahatsız etme biçiminde ortaya çıkıyor. Araştırma sonuçları, sık rastlanan ısrarlı takip eylemlerinin faillerinin daha çok yabancılar olduğunu ortaya çıkarırken ölüm ve zarar verme tehdidi içeren ısrarlı takip biçimlerinin faillerinin ise daha çok eski eşler ve eski sevgililer olduğunu ortaya koyuyor. Microsoft'un, aralarında Türkiye'nin de olduğu 14 ülkede gerçekleştirdiği 'Dijital Nezaket Endeksi' anketine göre ise Türkiye'de internet kullanıcılarının yüzde 71'i, çevrimiçi tehditlere maruz kalıyor. Türkiye dışındaki araştırma sonuçlarında 'itibar zedeleyici riskler' yüzde 47 olarak gösterilirken Türkiye'de ise bu oran yüzde 56. Kişisel ihlaller kategorisinde, yüzde 37 ile 'istek dışı iletişim' tüm tehditler arasında ikinci sırada yer alıyor ve kişisel ihlaller kategorisinin temelini oluşturuyor. Mahremiyet odaklı tehditlerde ise yüzde 29 ile 'istek dışı mesajlaşma' ve yüzde 18 ile de 'cinsel taciz' en yaygın tehditler olarak öne çıkıyor.
"KANUN AĞIR CEZALAR ÖNGÖRÜYOR"
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, sosyal taciz, ısrarlı takip gibi olayların suç olduğunun altını çizerek bu eylemlerin sosyal medya gibi elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanılarak yapılması halinde, şikayete bağlı olmaksızın dava açılarak ceza artırımına gidileceğini söyledi. Prof. Dr. Erdem, "Bu tarz suçlar kişisel hak ve özgürlüklerin ihlali anlamına gelir. Israrla kişiyi rahatsız eden davranışlar, sadece sosyal taciz kapsamında bir suç değil. Bu kapsamda işlenebilecek fiillerin cezası Türk Ceza Kanununa göre birçok maddede düzenlenmiş. Sadece, ısrarla başkasını rahatsız etme, huzur ve sükununu bozma suçunu düzenleyen 123. madde ile bile 1 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Taciz, eğer cinsellik içeriyorsa, cinsel taciz suçuna girer. İnternet yoluyla ya da sosyal medya olanakları kullanılarak yapılması cezanın yarı oranında ağırlaştırılmasına neden olur. Ayrıca 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca da böyle bir durumla karşılaşan kişi, ilgili makamlara başvurarak tacizde bulunan kişi hakkında uzaklaştırma ya da koruma talep edebilir" dedi.
"YETER Kİ İLGİLİ MERCİLERE BAŞVURULSUN"
İnternet ortamında bu tarz eylemlerin artmasının, beraberinde sanki serbest bir ortam olduğu algısı oluşturmaması gerektiğini vurgulayan Erdem, "Bu tarz suçlar hiçbir zaman cezasız kalmaz. Yeter ki buna maruz kalan kimse ilgili mercilere başvursun. Kanunlarımızda bunları cezalandıracak maddeler var. Kadınlar ve çocuklar en fazla mağdur olanlar. Araştırmalara göre, bunların da yüzde 90'ından fazlası, olayı adli mercilere aktarmıyor. Ancak bazı zorluklar da var. İnternet üzerinden yapılan paylaşımın kime ait olduğunun tespiti zor olduğu için sıkıntı olabiliyor. Sadece ceza hukuku yoluyla çözülecek bir problem değil. Her ülkenin hukuk sistemi farklı olduğu için yetki çatışmaları gündeme geliyor. Bir yerde suç olan diğerinde olmuyor. İnternet suçları açısından en ciddi problem, uluslararası işbirliğini sağlamak. Bu yönde adımlar atılmalı" diye konuştu.
"GÜVENLİK AYARLARI VE GİZLİLİĞE DİKKAT"
Yaşar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Koltuksuz ise böyle olaylarla karşılaşmamak için sosyal medyada kişisel güvenlik ayarlarına ve gizliliğe dikkat etmenin büyük önem taşıdığını vurguladı. Koltuksuz, "Herkesin elinde akıllı telefon, falanca lokantada nerede olduğunun fotoğrafını çekip paylaşıyor. Bir şeyi paylaştığınızda sadece takipçilerinizle paylaşmıyorsunuz, herkesle paylaşıyorsunuz. Bilgileriniz, paylaşımlarınız 100 binlerce kişiye açılıyor. Bunların içinde bir sürü kötü niyetli insan var. Bir sosyal medya platformu, bizimle ilgili ne kadar çok bilgi barındırıyorsa bizim için o kadar tehlikeli. Tacizci olarak adlandırılan kişiler, yalnızca birkaç tık ile hangi firmada çalıştığınızdan, adresinize, gittiğiniz mekanlara kadar her şeyi tespit edebilir. İnsanların, öncelikle bu alışkanlıklardan vazgeçmesi lazım" dedi.
"ÇOCUKLARA EĞİTİM VERİLMELİ"
Doç. Dr. Ahmet Koltuksuz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ne dersek diyelim bunu yapanlar olacak. Özellikle ergenlik dönemindeki çocuklar. Öncelikle onları eğitmek gerekiyor. Eğitimin işe yaramadığı durumlarda ise kişilerin bilişim savcılıklarına başvurmayı bilmesi lazım. Sokakta yürürken biri hakaret ediyor, bıçak çekiyor, kavga ediyor karakola gidiyorsunuz. Aynı şeyi internet üzerinden yaşadığınızda da yapma alışkanlığını kazanması lazım insanların. Bilecekler ki bilişim savcısı var, siber suçlar polisi var. Bu adamlar peşine düşer ve yakalar. Sizin psikopatla, sapıkla anlaşma misyonunuz yok. Bunu kesinlikle yapmayın. Mekanizmaları harekete geçirebilmeyi bilmek gerekiyor. Türkiye'de birçok ülkeden daha iyi çalışıyor. Yasalarımız var. Ama insanlarımız bu konuda bilinçli değil."
"SİBER HUKUK KÜRESELLEŞMELİ"
Kişilerin adına fotoğrafları, bilgileri kullanılarak ya da pornografik fotoğraflarla sahte hesapların açılması gibi olaylarla sıklıkla karşılaşıldığını ifade eden Koltuksuz, "Sosyal medya platformlarının merkezleri yurtdışında olduğu için teknik olarak kimin yaptığının tespiti açısından bazı sıkıntılar yaşanabiliyor. Servis sağlayıcı bilgileri vermemiş olabilir. Adalet sisteminin yurtdışında dava açması, sistemin kolaylaştırılması gerekiyor. Türkiye'de hiç şubesi olmayan uluslararası firmalar Türkiye'de bir siber saldırıya uğradığında, kopya program kullandıysanız size nasıl dava açıyorsa bizim insanımız da orada onlara dava açabilmeli. Her şeyde olduğu gibi siber hukuk da küreselleşebilmeli" dedi.