Güncelleme Tarihi:
DOKUZ Eylül Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Duygudurum Vakfı (DUVAK) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, artan terör olayları yüzünden ruh sağlığının bozulması, insanlarda kaygı, stres ve öfkenin arttığı dönemlerde bu duygularla nasıl başa çıkılacağını anlattı. Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, "Ne kadar çok görüş değil bilgiden ibaret kaynaklardan referans veriler okursak o kadar öfkenin yerini korku, endişe ve birlik olma arzusu alıyor. Biz birlik olursak, geçmişimizden ders alarak öfkeyi bilgi ile irfanla, birey olarak kendimize düşeni yapmakla dizginlersek kazanan biz oluruz" dedi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Duygudurum Vakfı (DUVAK) Kurucu Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, artan terör olaylarına karşı psikolojik açıdan önemli değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'nin, milletimiziin çok ciddi bir dönemden geçtiğini söyleyen Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, "Maalesef, başımızda ciddi bir örümcek ağı (FETÖ), ensemizde mermi (PKK, PYD, İŞİD), yakın tarihimizde her seferinde bizi daha da geriye sürükleyen geçmiş askeri darbeler ve her birinin maddi, manevi, ruhsal, politik izleri ile yaşamayı ve ülke olarak ayakta kalmayı öğrenmeye çalışıyoruz. Bugün yaşadıklarımıza sadece coğrafi sınırlarımız çerçevesinde baktığımızda öfkeye, hınca kapılmak, suçlayacak birilerini bulmak kolay oluyor. Ancak dünya perspektifi ile geçmişi de hesaba katarak bakabildiğimizde önemli güçlerin bir asıra yaklaşan oluşum tarihini, sınırsız ekonomik imkanlarını ve dünyadaki en zeki, en iyi eğitimli insanları aralarına alarak bugün çok kilit noktaları tuttuğunu da denkleme koymamız gerekiyor. O zaman bugün yaşadığımız duruma Kurtuluş Savaşının başka bir versiyonu olarak bakmak sanırım abartılı olmaz. Ancak artık, kadın erkek yaşlı, genç, mermi ve silah toplayarak topla tüfekle savaş olmuyor. Savaşlar strateji oyunları ile oluyor. Ne kadar çok görüş değil bilgiden ibaret kaynaklardan referans verilen okursak o kadar öfkenin yerini korku, endişe ve birlik olma arzusu alıyor. Vatan bizim, millet bizim, savaş bizim. Biz birlik olursak, geçmişimizden ders alarak öfkeyi bilgi ile irfanla, birey olarak kendimize düşeni yapmakla dizginlersek kazanan biz oluruz. Aksi takdirde hararetli, heyecanlı, az bilgi ile kutuplaşmaya meyilli insanlar topluluğu olarak kaybettiklerimizin idrakine varmak şöyle dursun elimizde kalanlara bile sahip çıkamayız. Sözün kısası, Ruh Sağlığı için bugün toplumsal düzeyde ön planda olan duygularımız sanırım kaygı, stres, öfke, kutuplaşma, nefret. Devası ise bilgi, idrak, birlik duygusu, ve birey olarak kendimize düşeni yapmak" dedi.
TEKNOLOJİ VE YAŞAMIN HIZLANMASI İNSANLARI ETKİLİYOR
Beyin ile duygudurumun, kalp ve nabız gibi hepimizde olduğunu ancak optimum düzeyde işlemesinin mutlu bir hayata sahip bireyler olmamızda etkili olduğunu savunan Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, "Bu bireylerden oluşan müreffeh bir toplum hayaline ulaşabileceğimize dair bilinçlenmeyi sağlamak da çok önemli. Duygudurum kavramı altında anlatılan 'öz güvenimiz, enerjimiz, uykumuz, iştahımız, düşünme ve kavrama hızımız, yaşamdan ve yaptıklarımızdan keyif alma becerimiz' yaşamımız boyunca subklinik dediğimiz hastalık için eşik altı dalgalanmalar gösterebilmekte. Evde, iş veya okulda, sosyal açıdan üretkenliğimizi etkileyebilmekte. Bu yüzden beyin ritmimizi yani duygudurumumuzu da takip etmeliyiz ve optimum düzeyde tutmaya çalışmalıyız" dedi. Gelişen teknoloji ve yaşamın hızlanmasının yine insanların içine dönük bir ruh haline bürünmesini etkilediğini ifade eden Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, "Bir yandan iyi zira, haberler jet hızıyla yayılıyor, bir yandan da yüzeysel bilgilenme, gerçekten uzak yüzeysel duygu paylaşımları, herkesin hayatını iyi gösterme çabası ya da yine yüzeysel gerçeği tam yansıtmayan paylaşımlarla başka insanlarda 'bak herkes iyi bir ben kötüyüm ya da bunları ben niye yapamıyorum' duygusu yaşatma riski taşıyor. Belki her şey için geçerli olduğu üzere aşırılığa kaçmadan kullanmak ve etkilenmek lazım. Tabii bence en önemlisi de sanal olmayan olmaması gereken paylaşımların yerini almasına müsaade etmemek. Aksi takdirde, bir bakarız en yakınımızdaki en canımız dediğimiz insanın gerçek dünyasından bihaber oluruz. Bu etrafımızdaki bozuk çarpık ilişkileri karakter oluşumlarını gözden kaçırmak gerekli tedbirleri alamamaktan, kör ebeveynler olmaya, aldatılan eşler olmaya, değer yargıları gelişmemiş, üretken olmaktan uzak doyumsuz bir gençlik oluşumuna kadar uzanabilir. O yüzden özellikle hayatımızın birinci çemberindeki ilişkilerimizi bile farkında olmadan sanal ortama taşımış olma riskinden korunmalıyız. Unutmamalıyız ki hiçbir şey göz teması ve beden dili eşliğinde aktarılan duygu ve düşünceler kadar gerçek ve doyurucu olamaz" dedi. Ruh sağlığı için çok önemli bazı ilaçların, çeşitli gerekçelerle üretimden kalkttığını yada satılmadığını da ileri süren Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, "Bakanlığımızın bazen maliyetin altında kalan fiyat politikaları nedeniyle, ya üretimden kalkıyor, ya FDA onayı aldığı halde hiç Türkiye için ruhsat başvurusunda bulunulmuyor ya da Avrupa ve Amerika daki fiyatlandırmaları aşağı çekmesin diye piyasadan çekiliyor. Aslında bu durum sağlık giderlerinde kar sağlama niyetiyle başlıyor ama dünya pazarında olan etkin ilaçların ülkemizde kullanılmasını engelleyerek, iş gücü kaybı ile kat kat geri yük bindiriyor. Bu durumu yetkilerin ve halkın dikkatine arz ederek düzeltilmesi için hasta, hekim, odalar ve yetkili makamlarca hep birlikte uğraş vermemizi temenni ediyorum" dedi.
İZMİR (DHA)
FOTOĞRAF