Güncelleme Tarihi:
EGE Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Yetiştiricilik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Osman Özden, Türkiye akuakültür sektörü olarak gelişen teknolojik altyapısı, bilgi birikimi ve deneyimi ile Türkiye'nin Avrupa’nın ilerisinde yer aldığını belirterek, “Kültür balıkçılığı olarak adlandırdığımız sektörün aslında doğru ifadesi ‘akuakültür’dür. Bu sektörde ise özellikle işletme pratikleri, teknolojik altyapı ve üretim deneyimi olarak Avrupa’nın ötesindeyiz. Bir çok işletmeye Avrupa’dan sektör temsilcilerinin gelip incelemelerde bulunduklarını, işin inceliklerini kavramaya, püf noktalarını öğrenmeye çalıştıklarını biliyoruz" dedi.
Dünyada son 25 yılda en hızlı gelişen üretim sektörünün akuakültür olduğunu, 70’li yıllarda bir milyon tonlarda üretim yapılırken, dünya genelinde şimdiki rakamın 100 milyon tonlara yaklaştığını, buna paralel olarak 2000’li yıllara kadar 165 olan ürün çeşitliliğinin bugün 650 olduğunu ifade eden Özden “Ülkemizde de çok hızlı gelişme var. 70’lerde ülkemizde bir-iki ton üretim varken, şu an 250 bin ton üretim var. Son yıllarda biz de akuakültürde hızla adım attığımız için deniz balıkları ürünlerinde Avrupa ülkelerine en çok ihracat yapan ülke konumuna geldik. Yunanistan Avrupa’nın balık ambarıydı, biz onları da geride bıraktık. Şu an Avrupa’ya en fazla deniz balığı satan ülke konumundayız. Bu sebeple de bu sektör hızla önem kazandı" diye konuştu.
ŞİLİ DE HIZLI GELİŞİYOR
Dünyada ise Şili’nin önemli bir gelişim gösterdiğini belirten Prof. Özden, 70’lerde bizle aynı üretim marjına sahip Şili’nin bugün iki milyon tonlu rakamlara yaklaştığını vurgulayarak şunları söyledi:
“Her ülkenin bir stratejisi mevcut. Belli ürünlere odaklanıyorlar, bürokrasiyi düzenliyorlar, bakanlıklar kuruyorlar. Bizde ise bir işletme kurarken 40 kalem izin almak gerekiyor, bir çok bakanlık bu alanın içinde. Kişisel görüşüm, merkezi hükümete bağlı bağımsız bir birimin kurulması ve özellikle yatırım konusunda öncü olması" dedi. İşletme yöntemi ve deneyim olarak Avrupa’nın ilerisinde olsak da üretim çeşitliliği alanında sıkıntılarımızın olduğunu söyleyen Özden “Şuan sektörümüz levrek, çipura ve alabalık üzerine yoğunlaşmış vaziyette. Bir çok ithal balığa yani soğuk zincir ile gelen ürünlere nazaran kendi denizlerimizin balıkları olan levrek, çipura ve alabalığın taze üretilmesi sebebiyle avantajlı olduğu bir gerçek. Bu balıklar bizim balıklarımız ancak burada ürün çeşitliliğini arttırmakta zorlanıyoruz. Bunun temel sebebi ise bir ürünün üretime geçmeden önceki aşamalarının zorluğu. Bir ürünü üretmeden önce ilk olarak deney fazında üretim yapılıyor. Sonra pilot düzeyde, sonra da üretim fazı. Bu da nereden baksanız 15 yıllık bir süreç. Bu bir yatırım meselesi, emek, bilgi ve sonuçta da bir değer koyma meselesi. Özel sektörün hem Ar-Ge yapması, hem üretim yapması çok mümkün değil. Bu konuda kamu, universite ve araştırma birimlerininsektörün önünü açması, ihtiyaçları görmesi ve çözüm üretmesi çok önemli" dedi.
SINIR NÖBETÇİSİ DEVASA KAFESLER
Açık denizdeki balık kafeslerinde çalışanların dokuz metreye varan dalga yüksekliğinde çalıştıklarını, 24 saat boyunca orda bulunduklarını ve bir anlamda tabiri caizse sınır bekçisi olduklarını ifade eden Özden öAçık denizde bir işletmede olimpik havuz büyüklüğünde olan kafeslerden dokuz-10 tane oluyor. 24 saat çalışan, aktif işletmeler bunlar. Zaten artık 'zor işler' arasında geçiyor bu sektör. Sadece fiziksel koşullarda da değil, bilimsel anlamda da zor koşullar var. Mikron büyüklüğünde bir yumurtadan geliyor bu canlılar. Kısacası bilgi, teknoloji, deneyim ve azim gerektiren zorlu bir süreç. Bu anlamda da Avrupa’nın ilerisindeyiz diyebiliriz" diye konuştu.
İZMİR, (DHA)
FOTOĞRAF