Güncelleme Tarihi:
“Yapay gübrelerin, kimyasal ilaçların ve genetiği değiştirilmiş organizmaların kullanılmasını önleyen bir üretim tarzını ifade etmektedir” diyebiliriz.
İşte bu noktada organik tarımın insanlık tarihi kadar eski olduğunu söylemek de yanlış olmaz sanıyorum.
Tarih boyunca bulunan ve uygulanan tekniklerin pek çoğunu da organik tarımın felsefesinde görebiliriz.
Organik tarımın, bilimin ışığında tarımsal tekniklerin sürdürülebilir şekilde kullanıldığı ve tutarlı bir felsefede uygulandığı tarım sistemi olduğunu da düşündüğümüzde, duruşun ve hayata bakışın da işin içinde olduğunu görülmektedir.
İnsanlık tarihi kadar eski ve hayata bakış olduğunu düşündüğümüzde de aslında organik tarımı, bir felsefe ve bir duruş olarak da görmek önemlidir.
Geleneksel tarımı her durumda farklı etkileyicilerle en çok çıktıyı almak için uyguladığımız süreç olarak düşündüğümüzde, organik tarımı ise kendi iç döngüsünde doğurganlığını uygun tekniklerle sürdürebildiğimiz canlı bir varlık olarak görüp bütüncül yaklaşımlarla ele almak gerekli olduğunu ifade edebiliriz.
Doğanın, toprağın, tarımın canlı birer varlık olduklarını unutmadan hareket etmeyi ve onlara saygı göstermenin gerektiğini organik tarımın felsefesi olarak aktarabiliriz.
LÜKS DEĞİL, İHTİYAÇ OLDUĞU ANLAŞILDI
Bir duruş olarak yoluna belirli bir artış hızı ile devam eden organik tarım, tüm dünyayı kasıp kavuran pandemi ile birlikte hem vites artırdı, hem de duruşunu güçlendirdi.
Pandemiyle evlerine kapanan insanları sağlıklı ve uzun yaşam korkusu sardı.
Pandemiyle birlikte iklim krizi, su sorunu ve güvenilir gıda da işin içine eklenince tüketicilerin beklentileri ve amaçları evrilmeye başladı.
Bir zamanlar organik sertifikalı ürün almak lüks kavramına girmekteyken yavaş yavaş bu bakış açısı değişir oldu.
Sağlıklı ve sürdürülebilir bir doğada yaşama isteğinin ağır basmasıyla son tüketiciler, aldıkları ürünlerin içeriğini ve menşeini araştırmaya, organik sertifikasyon süreçlerini incelemeye, sürdürülebilir tarım ve gıda ile ilgili neler yapılabileceğini sorgulamaya, yeşil bir dünya yapılması için gerekenleri düşünmeye daha çok başladılar.
İzlenebilirlik son tüketici için önem kazanmaya başladı.
Yedikleri üründe hangi kimyasalların kullanıldığı, bekleme süreleri, uygulanan teknikler, hatta taşıma koşulları bile merak edilmeye başlandı.
Tüm bunlarla birlikte artık pek çok kişi organik tarıma bir duruş, bir felsefe demeye ve hayatını da bu doğrultuda şekillendirmeye yöneldi.
PANDEMİYLE BİRLİKTE BAKIŞ DA DEĞİŞTİ
Bu bakış açısıyla; “Dünyada neler oluyor, gelişmeler neler, konu uzmanları neler söylüyor, yapılan tüketici araştırmaları bizlere neler gösteriyor?” diyerek, pandemi sonrası dünya geneli araştırmaları incelediğimizde karşımıza çıkan sonuçlarda...
* Pandemiyle birlikte raf ömrü uzun gıdalar alınmaya ve depolanmaya başlandığını, bu aşamada organik tam tahılların öne çıktığını...
* Baharatlara ilginin ciddi derecede artmaya başladığını, hatta organik baharatların yükselen trend olduğunu...
* Pandemiyle birlikte, “Kendi yemeğini kendin yap” modasının çılgınca yayıldığını ve insanların artık evinin aşçısı olma yolunda da organik ürünleri kullanmaya çabaladıklarını...
* Sağlıklı beslenme trendinin iyice yayıldığını...
* Bağışıklık artıran yiyeceklerin popülerleştiğini...
* Bu süreçte kolaycıların sayısının da arttığını ve evde hazır dondurulmuş yemek alıp pişiren bu grubun da organik olanları tercih ettiğini...
* Güvenilir ve sürdürülebilir gıda kavramının çok fazla önem kazandığını...
* Pandemiyle evlerinde zaman geçiren insanlarda bir diyet furyasının ortaya çıktığını ve diyet yapan kişilerin de organik beslenmeyi tercih ettiğini...
* Yine pandemi etkisiyle aşırı strese giren insanların ilaçlardan ziyade doğal ürünlerle stresle baş etmeye çabaladıklarını görüyoruz.