Güncelleme Tarihi:
150 yıl öncesinde ise limanı, çok kültürlü yapısı, kent gustosu ile Akdeniz’in incisiydi.
Sonra bir kan kaybetme dönemi başladı.
Önce gayrimüslim nüfus kayboldu, derken tarihi dokuyu, körfezi koruyamadık ve 1970’li yıllardan itibaren de ekonomik olarak gerilemeye başladık.
Ancak bu durum böyle devam edemezdi.
Belki de dünyanın en güzel coğrafyasında, iklimin getirdiği yumuşaklığın insanına geçtiği ve bu büyülü toprakların üzerindeki yaşamları kendisine göre biçimlediği gerçeği hep orada duruyordu.
Nitekim kent, kenti sarmalayan kasabalar tekrar bir uyanışa geçmeye başladılar.
Başlama vuruşu Yarımada’dan geldi.
Tarihi Yarımada’nın en ucunda, Çeşme’de ‘Alaçatı mucizesi’ yaşanıyordu.
Bir müddet sonra Urla tarihi kimliğini arayışa geçti.
Can Ortabaş ve arkadaşları bir yüzyıl önce vazgeçilmiş şarap bağlarını tekrar hayata geçirdiler.
Hemen arkasından çok insan onları takip etmeye başladı.
Ülkenin en eğitimli insan dokusu bakışlarını Urla’ya çeviriyordu.
Donanımlı insan göçleri, doğaya olabildiğince saygılı yapılaşma, birbiri ardına açılan nitelikli restoranlar, sanat sokakları ve dünyanın benzer en güzel yerlerini aratmayan daha birçok unsur Urla ile birlikte anılır oldu.
Bu çizgi korunur mu?
“Hiç şüphesiz” diyebiliriz.
Zira artık insanımız giderek bilinçleniyor.
Bir doğa harikasına medeni şekilde uyum sağlayabildiler.
Başka beldelerde yapılan yanlışlıklara umarız Urla’da müsaade etmeyeceklerdir.
Bu arada belirtmek gerekir ki, Urla bu gelişmelere tabii ki sıfırdan başlamadı.
Urla’da yaşayan yerli halk sayesinde çok değerli taban hep vardı.
Örneğin; Urla İskele, Çeşmealtı, Kasaba, müthiş otantik hoşluğu ve ‘kendine göre’ halleriyle bir çekim merkeziydi.
Bugün Urla’da Od Urla, Manej, Vino Locale, Teruar, Hiç gibi dünya klasmanı restoranlar açılmış olsa da, öteden beri var olan esnaf lokantaları, Beğendik Abi, Sahil Restoran gibi yerler yine gözde olmayı sürdürüyorlar.
Urla, İzmir’in kaybolan moralinin iadesinde çok önemli bir yer tutuyor.
Herkes, hepimiz ‘Urla aşığı’yız.