Güncelleme Tarihi:
EPİG Mimarlık firmasının kurucusu mimar Semiha Güneş, projeleriyle kentlere değer katıyor. “İzmir’i baştan yaratan kadın” olarak bilinen, kentin en önemli yapılarında imzası bulunan Güneş, yurtiçinde ve yurtdışında hayata geçen projeleriyle adından söz ettiren bir isim. Projelerinde insanı öne alan, toplumsal değerleri de hiçe saymayan bir anlayışı benimseyen Semiha Güneş, çevreci ve sürdürülebilir bir vizyonla çalışmalarına devam ediyor. Genç mimarların yetişmesi için de imkan sağlayan Güneş, mimarlık mesleğinin etik kurallarıyla yaşaması için mücadele ediyor. Tecrübeli mimar Semiha Güneş’le projelerini, meslek hayatını, İzmir’in dönüşümünü ve mimarlık mesleğini konuştuk.
43 YILLIK TECRÜBENİN İSMİ
1978 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun olan ve 1982’den beri serbest çalışan mimar Güneş, bugün, kurucusu olduğu EPİG Mimarlık Ofisi ile ulusal ve uluslararası birçok projeye imza atıyor. Her zaman sadece mimarlık yaptığını, herkesin kendi işini yapması gerektiği düsturuna inandığı için icra kısmına hiç geçmediğini söyleyen Semiha Güneş, “İzmir benim için çok özel bir kent. Bu sebeple meslek hayatımda genellikle İzmir içi projelerde yer aldım ama son dönemlerde yurtdışına yönelmeye karar verdim” dedi.
20 MİMARLA BİRLİKTE ÇALIŞIYOR
Firmanın isminin, Etüt Planlama İnşaat Grubu’nun baş harflerinden oluştuğunu, iki ortakla başladığı yolculuğuna 2010 yılından beri tek devam ettiğini ifade eden Güneş, “Bugün Epig Mimarlık’ta 20 mimar arkadaşımızla beraber çalışıyorum. Bu arkadaşları da ekiplere ayırdık. Konsept, ruhsat, uygulama, üç boyut ve iç mimari olmak üzere departmanlarımız var. Ofisimizde 20 mimar karşılığında 20 tane iş almam. Bir projede kontrolü elden kaçırmama gibi takıntım var. Ben projelerimin hep eksik tarafına bakarım. Kendi yaptığımız projeyi en acımasız eleştiren benim. Beğenmediğim takdirde sil baştan yeniden yaptığım birçok projem var. Projenin işveren kadar bizim de içimize sinmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü yapılan bir yanlışlık zaman kaybı ve maliyet olarak işe yansıyor. Kağıt üzerinde hazırlanan iyi proje inşaat sürecini çok yakından etkiliyor” diye konuştu.
MAHCUP OLACAĞIM BİR İŞE GİRMEM
Her zaman projeyi birçok gözle, farklı bakış açılarıyla değerlendirdiklerini vurgulayan Semiha Güneş, “Daha az iş alıp aldığım işi layıkıyla yapmak isterim. Çizdiğimiz projeyle binanın aynı olması bence çok önemli. Projede güzel dursun diye çizilenlerin yapılmaması gibi durumlara maruz kalmayı istemem. Projenin başından sonuna kadar kontrol altımızda olmasına çok dikkat ediyoruz” ifadelerini kullandı. Kâğıt üzerinde gerçekçi olmanın mimarlık mesleği açısından çok önemli olduğuna dikkat çeken Güneş, “Ruhsat aldıktan sonra eklemeler yapmak hem maliyeti artırıyor, hem de yapının estetiğini bozuyor. Büroda geçirilen vakit maliyetin düşmesine ve binanın daha kaliteli olmasına yol açıyor” görüşünü dile getirdi. “Yeni bir üniversite projemiz var. Proje sona yaklaştığında farklı yaklaşırsak daha iyi çözebileceğimizi görüp, yenilemekten kaçınmadık” diyen Semiha Güneş, inşa edildiğinde mahcup olacağı hiçbir işe girmemeye özen gösterdiğini paylaştı.
ÖNCE TİTİZ ÖN ÇALIŞMA DÖNEMİ
Bir proje geldiğinde önce lokasyonu incelediğini aktaran Güneş, “O bölgede inşa edilecek binayı gözümün önüne getiririm, ‘Nasıl bir bina yaparsak dikkat çekeriz?’ diye düşünürüm. Güneşe, rüzgâra, manzarasına dikkat ederim. Ondan sonra işi getiren hangi amaçla getiriyor onu çok iyi dinlerim. Ben onların isteklerinin üzerinde ne verebilirim, ona bakarım. Bunun sonucunda etüt çalışmasına geçilir. Eğer etüt çalışmasına önem verirseniz iyi iş ortaya çıkıyor” dedi.
KENDİLERİNİ İYİ HİSSETSİNLER
Bir mimari projenin, içinde yaşamın olacağı yapıların planlaması anlamına geldiğini ve buradaki yaşam ve kullanım şekline uygun proje geliştirmenin son derece önemli olduğunu söyleyen Semiha Güneş, bir örnekle bu özeni anlattı. Denizli’de Akça Holding’e yemekhane yaptıklarını belirten Güneş, “Yapılmış bir binanın içine yemekhane inşa edileceği için önce işçiler ne yapıyor onu izledim. Sadece yemek yenilen alan değil, işçilerin kendilerini iyi hissedecekleri bir alan yapmayı düşündüm. Dört defa gezdim, sonra oraya nelerin yapılabileceği konusunda çalışmaya başladım. Aydınlık, yüksek tavanlı özel alanlar olmasına dikkat ettim. Yapıları tasarlarken dıştan içe değil, iç kullanımı ile dış görünüşü beraber düşünerek planlamanın gerektiğine inanıyorum. Geçmişi unutmadan günümüzle ve yaşantımızla bağdaştırmanın önemli olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
MÜŞTERİNİN DEDİĞİNİ DEĞİL, İKNA EDEREK DOĞRU OLANI YAPIYORUZ
MÜŞTERİLERLE projenin onaylanması aşamasında defalarca görüştüklerini, genellikle orta noktada buluştuklarını kaydeden Semiha Güneş, “Çok ısrar eden bir müşterim varsa hem kendimin, hem de onun istediğini yan yana koyup yapıyorum. Eğer projede hiç olmayacak bir şey varsa gösteriyorum. Ben alanı son metrekareye kadar kullanırım ama eğer çok yoğun kullanım arzusuyla hareket ederseniz proje kötü olur. Önemli olan projeye ruh ve kimlik verebilmektir” dedi. Bir bina yaptığınız zaman o bölgenin kaderini de etkilediğinizi ifade eden Güneş, “Narova da bizim projemiz. Narova’ya baktığınız zaman dokuz parselden oluşan bir yapı. Önce konseptini yapıp birbirini gölgelemeyen projeler oluşturdum. Siz kötü bina yaparsanız arkanızdan gelenler de sizi örnek alıyor. İyi bina yaparsanız oranın çehresi değişiyor. Narova’da her adanın bir diğerinin manzarası olmasına da önem verdik. Konsept yapmanın amacı da budur zaten” dedi.
YEŞİLLE BULUŞULAN MEKANLAR
YARIŞMALARA da katıldıklarını, en son Bakırçay Üniversitesi’nin açtığı bir yarışmayı kazandıklarını belirten Semiha Güneş, “Yarışma alanı güneşli, rüzgarlı ve betonun fazla olduğu bir yerdi. Çalışanların ve öğrencilerin yeşille buluşacakları biraz daha açık havayı soluklayacakları bir alan yaptık. Diğer binalara aykırı olmayan, aynı kimliği devam ettiren ama farklı olan bir tasarımı seçtik. Onu da bitirip teslim ettik ve çok güzel bir proje ortaya çıktı. Yaşar Üniversitesi’nin işlerini yapmaya başladık. Orada çok güzel bir yeşil hat var ve ben yeni projede yeşil alanı korumaya özen göstererek tasarımı şekillendiriyorum” dedi.
YURTDIŞI PROJELERİ DEVAM EDİYOR
YURTDIŞINDA Rusya’da bir projeye başladıklarını, Hollanda’da da bir projeleri olduğunu vurgulayan Semiha Güneş, “Kayseri, İstanbul ve Ankara’da projelerimiz var. Örneğin, Kayseri beni çok etkiledi. Diğer şehirlerde bina yapmaktansa orada yapmak çok hoşuma gidiyor. Anadolu’da iş yapmak beni her zaman mutlu ediyor. Ama İzmir ve çevresinde de devam etmek istedim. O sebeple İzmir projeleriyle de her zaman ilgiliyim” ifadelerini kullandı.
TARİHİMİZİ KORUMADIK
“BİZ tarihi korumamışız. Yurtdışında nitelikli binalar korunarak turizm artırılıyor ve yeni alanlar açılıyor. Yeni alanların açılması önemli. Bizim şu anda sahillerde koruyacak bir binamız yok” diyen Semiha Güneş, asıl meselenin imar planlarını düzgün hazırlayıp kurallarına uymak olduğuna vurgu yaptı. Mimarların da önünü açmak gerektiğini söyleyen Güneş, “10 metre cepheli, 22 metre derinlikli binaları yan yana dizmek mimarlık değil. Mimarın elini serbest bırakırsanız farklı ve nitelikli işler çıkmaya başlar. Onlar da kentin kimliğini oluşturur. Örneğin, kulelerde de birtakım denemeler yapılıyor, ben kötü olduğunu düşünmüyorum. Yeni yaşam alanlarında da binalar yapılıyor ve onların da nitelikli olduğunu düşünüyorum” dedi.
GELECEK DE, OFİS DE GENÇLERİN
KIZININ doktor olduğunu ve işi devam ettirecek bir aile ferdi olmadığı için ileride Epig Mimarlık’ı ofisteki yetenekli gençlere devredeceğini paylaşan Semiha Güneş, “Ofisimde çok yetenekli gençler var. Onlarla beraber yürüyüp bıraktığımda da onlara devretmek istiyorum. Bunun için gerekli girişimleri başlattım. Bir meslekte hemen çok iyi işler yapmıyorsunuz. Gelişerek iyi işler yapılıyor” dedi. Her sene iki yeni mezun mimar aldığını, bu sayede yeniliklerde ve programlarda öncü olmaya çalıştığını aktaran Güneş, “Mimari çizimde programlar artık çok önemli ve değerli. Onlarla ilgili olarak mimarlarımza mutlaka dersler aldırtıyorum. Yeni çıkan malzeme bilgisi için haftada bir gün malzemecinin tanıtım yapmasını sağlıyorum. Her hafta projeleri ekran yansıtıyoruz ve herkes kendi projesini anlatıyor. Hep beraber gelişiyoruz ve dönüşüyoruz. Ekip olmanın gereği de budur” diye konuştu.
KULLANIŞLI MEKANLAR YARATMAK GEREKİYOR
KULLANIŞLI mekanlar yaratmak gerektiğine inandığı ifade eden Semiha Güneş, bunu yaparken verilen hakların doğru kullanması gerektiğine dikkat çekti. Güneş, projelerinde dikkat ettiği konular için ise şunları anlattı: “Ben hiçbir zaman bir metrekare fazla ya da eksik çizmem. Hakkı ne ise onu yapmaya çalışırım. Çok yüklendiğinizde beton yığını oluyor, az yaparsanız da ekonomik olmuyor. Onun kararını iyi bilmek lazım. Enerji çok önemli. Enerji verimliliğine dikkat ediyoruz. Kendine yeten bina yapmaya çalışıyoruz. Yeşil dokuyu korumaya çalışıyoruz. Geçmişten de kopmamak lazım. Bizim kültürümüzdeki aile yaşantımızı kaybetmemeyi önemsiyorum. Bizim planda ortak yaşam alanı vardır. Salon ve mutfak önemlidir. Mutfakta isteyene açılma imkanı sağlayacaksınız ama kapalı mutfak da birçok ailenin istediğini bir şeydir. Yatak odalarının ayrı mahremiyeti olmasına özen gösteririz. Ama odanın içine bir yatak, bir gardırop ve çalışma masasının konulabileceği mekanlar yaratmak gerekir. Aydınlık olması da önemlidir. Benim projelerimin yüzde 99’u günışığı alır. Ona göre tasarımımı yapmaya çalışırım. Enerji çok önemli. İnsanların psikolojilerini bile etkiliyor. Tamamen cam bina yapmam. Isı verimliliğini, temizliğini ve perde takılma zorluğunu bile düşünmek lazım. Sıcak iklimdeyiz. Güneş kontrolüne, yöne, manzaraya dikkat etmemiz gerekiyor. Pandemide dış mekanların ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Balkonların ne kadar önemli olduğunu gördük. İnsanlar evlerine kapandı. İnsanların nefes alacakları alanlar yaratmanın önemi bir kez daha ortaya çıktı. Pandemide alçak binalara yönelim çok oldu. Benim de projelerim o alana yöneldi. Olması gereken oldu. Şehir merkezi yükselir, çeperlerde alçak binalar olur. Biz de ona yöneldik. Yeşili binalara çekmek iç bahçeler yapmak da çok önemli hale geldi.”
GENÇLER YENİLİKÇİ VE ÇEVREYE DUYARLI OLMALI
ÖZELLİKLE yeni kent merkezindeki altyapı ve yol sıkıntılarının kulelerden kaynaklanmadığını vurgulayan Semiha Güneş, “Yan yana ve sekiz katlı evlerin emsali kulelerden daha fazladır. Kuleler zaten kendi otopark alanlarını kendi bünyesinde barındırdığı için yoğunluk ortadan kalkıyor. Karşıyaka, Alsancak ve Mithatpaşa’da sekiz katlı evleri yükseltip zemini boşaltarak rüzgarı içeriye almayı tercih ederim” dedi. ‘Livin İzmir’ projesinde benzer bir uygulamaya imza attıklarına dikkat çeken Güneş, “Gençlerin kalıplaşmış düşüncelerden sıyrılması gerekiyor. Yenilikçi olmak ve yenilikçi olurken de çevreye duyarlı olmak, insan ölçeğini kaçırmamak gerekiyor” diye konuştu. Kulelerin olumsuz yanlarını da değerlendiren Semiha Güneş, “Bazı kulelerin gereğinden çok yüksek ve yola çok yakın olması bence de yanlış. Yürüyen insanların kulenin ağırlığını hissetmemesi gerekiyor. Etrafının boş olması ve yükselen şehrin perde görevi görmemesi gerekiyor. Mümkün olduğunca zeminde az yapılaşıp bu kriterlere dikkat ederek yükselmek daha doğru” görüşünü savundu.
KENTSEL DÖNÜŞÜM ADA BAZINDA OLUR
DEPREM konusuna da değinen Semiha Güneş, son depremlerden sonra kentin yapı stokunun yapısı ve dayanıklılığının tekrar gündeme geldiğini belirterek, “Deprem bu ülkenin bir gerçeği, bundan kaçamayız ama depremden ölümlerin önüne geçebiliriz. Kurallara uyan, imarıyla, mimarıyla, mühendisi ve müteahhidiyle tüm bileşenlerle beraber kamu ve belediyeler üzerlerine düşen görevi deprem bilinciyle yerine getirdiği takdirde korkmamıza gerek yok. Ancak maalesef bu konularda eksikliklerimiz mevcut” dedi. Gecekondular için kentsel dönüşümün kesinlikle yapılması gerektiğini ancak şehir içindeki eski binaların yıkılıp yerine aynısının dikilmesine karşı olduğunu belirten Güneş, “İzmir aslında yenileniyor. Depremden sonra bu süreç hızlandı. Ben parsel bazında yenilenmeye karşıyım. Ada ve bölge bazında planlar yapılarak yenilenmeli İzmir. Kentte yeşil alanı artırmak için yükselmekten başka şansımız yok. 1970’li yıllardan kalan binaları yıkıp yeniden dikmekle bu iş çözülmez. Bugün yaşadığımız trafik ve altyapı sorununu ancak ada ve bölge bazında planlar yaparak aşarız. Bunları hayata geçirdiğimizde ancak çağdaş, daha yeşil, kendine yeten bir kent haline gelebiliriz. Sekiz katlı üç tane binayı yan yana yapacağıma, etrafı açık ve ferah olmak şartıyla bir tane 15 katlı yapmayı tercih ederim. Dönüşüm ancak böyle olur. Yoksa mevcudu koruyarak sorunları devam ettiririz. İzmir’in bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerekiyor” dedi.