Güncelleme Tarihi:
İZMİR'in Dikili İlçesi'nde, Dikili Belediyesi tarafından '2002'den Günümüze Türkiye'nin Dış Politikaları ve Turizme Yansımaları ile Mülteci Sorunu' konulu panel düzenlendi.
Dikili'deki 04 Kafe'de düzenlenen ve Dikililer'in yoğun ilgi gösterdiği panele, CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz ile Gazeteci Mustafa Oğuz ve Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet İşler konuşmacı olarak katıldı. Panelin açılışında konuşan Dikili Belediye Başkanı Mustafa Tosun, "Türkiye'nin kıyılarında mülteci kampı yapılmadıysa bunun sebebi Dikili halkının verdiği mücadeledir. 40 bin nüfuslu bir yerde yaşıyoruz. Kentimizdeki okulların, hastanelerin altyapısı yetersiz, istihdam olanağı yok. Buraya gelecek mülteciler ve çocukları mağdur olacaktı. Dikili halkı verdiği haklı mücadelesi ile sesini tüm dünyaya duyurdu. 34 ülkenin televizyonunda canlı yayına çıktım. Ardından alınan kararla kıyılara yapılacak mülteci kampları iptal edildi" dedi.
CHP'Lİ YILMAZ, "BAŞBAKAN BOŞBAKAN OLMUŞTUR"
Dikili Belediye Başkanı Mustafa Tosun'un ardından konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz da, Türkiye'de, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar bir baskı, sindirme, yıldırma politikaları olduğunu öne sürerek demokrasinin yerden yere çalındığını, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı diye bir şey kalmadığını söyledi. Son dönemde Başbakan'ın yetkilerinin tek tek elinden alınıp Cumhurbaşkanlığına bağlandığına dikkat çeken Yılmaz, "Bakınız, Başbakan da boşbakan oldu. Neden mi? Çünkü elindeki bütün yetkiler alındı. En son MİT'te elinden alınıp, Cumhurbaşkanlığına bağlandı. Yani böyle bir durumda bu kadar bakana, onların etrafında dolaşan danışmanlara devlet boşuna para veriyor, hepsini kapatsın. Madem bir kişi her şeyi hallediyor onlara boşuna ücret verilmesin" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Kimsenin racon kesmesine de ayar vermesine de ihtiyacım yok. Eğer racon kesilecekse bu raconu bizzat kendim keserim" açıklamasını da sert bir dille eleştiren Yılmaz, "Türk Milletine kimse racon kesemez. O raconu alır yere çalarız. Hiç kimse kendini hukukun üstünde göremez, kabadayılık yapamaz" dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sayın Cumhurbaşkanı racon kesilecekse sadece ben keserim diyor. Bakınız bunu kime karşı söylüyor, kendisini savunma konusunda her türlü yalakalık yapanlara diyor. Diyor ki; racon kesilecekse ben keserim. Yani onları fırçalıyor. Sana da bir şey söyleyeyim bizim Türk milletine kimse racon kesemez. Senin o raconu alır yerden yere çalarız biz. Bunu da bil! Hiç kimse bize racon kesemez, hiç kimse kendini hukukun üstünde göremez, hiç kimse kabadayılık yapamaz. Ölümden öte köy yok. Kendi şahsım adına söylüyorum, bunu da alıyorum ayaklarımın altına, hınçla ezdiğimi ilan ediyorum. Bazen yaşamla ölüm arasında gidip geliyoruz. Kimse bizim gururumuzu, haysiyetimizi, onurumuzu beş paralık etmeye kalkışmasın. Buna da izin vermeyiz. Herkes duysun, kimseden korkumuz yok bizim. Benim dış politika ile ilgili yaptığım açıklamaları takip ediyorsunuzdur. Biz diyoruz ki kardeşim katil terör örgütü IŞİD Müslümanlığı kullanarak Müslümanların başını kesti. Milyonlarca insanı evinden, barkından etti, perişan etti. Musul gibi bir kentin altını üstüne getirdi. Kerkük'ü perişan etti ve Bağdat'ın kapısına kadar insanlık adına ne varsa ayaklar altına aldı. Böyle namussuz, böyle katil bir terör örgütü o bölgeyi parçalarken ve şu anda da ona karşı bir mücadele yürütülürken, birisi alelacele çıkıyor diyor ki; 'Ben fırsatçılık yapacağım, bağımsızlığımı ilan edeceğim.' Otur oturduğun yerde. Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılı ol, fırsatçılığı bırak. Irak'ta etnik ve mezhep çatışmasını aralayacak adımlardan uzak dur. Irak'ın toprak bütünlüğünü bütün dünya tanımış. Şimdi sen durup dururken referandum diye tutturuyorsun. Bağdat tanımıyor, İran tanımıyor seni. Türkiye karşı, dünyanın her tarafı karşı, sen tutturmuşsun bağımsızlığa gideceğim diyorsun. Açık açık söylüyoruz; bu sevdadan vazgeç. Çünkü bölge zaten ağır travmalar yaşıyor, insanlık trajedileri var, gerginlik hat safhada. Uzak dur kardeşim, bak biz senin bölgesel yönetimine bir şey diyor muyuz? Irak anayasasına göre bölgesel yönetim var, biz bir şey diyor muyuz? O bölgeye giren birisi olarak, o bölgenin kodlarını bilen birisi olarak söylüyorum; orada 24 saat uzundur, 24 saat sonra ne olacağını kimse bilemez. Suriye'de olduğu gibi orası da emperyalizme açılır. Milyonlarca insanın yeniden acı çekmesini istemiyoruz. Oraya uluslararası baronların, siyaset baronlarının tekrar gelip yerleşmesinin istemiyoruz"
Konuşmasında mülteci sorununa da değinen CHP'li Yılmaz, "Hükümetin resmi açıklamasında '30 milyar dolar para harcadım' diyor. Emekliye 1300 TL veriyor hükümetimiz. Günde en az 8 saat çalışan bir işçinin aldığı asgari ücrette 1450 TL civarında. Peki, Suriyeli aileye, şahıslara ne kadar veriyorlar biliyor musunuz? 1700 TL veriyorlarmış. Arkadaşlar biz bu sorunun nereden kaynaklandığını biliyoruz. Bu sorun birilerinin Şam'da rejim değişikliği yapmak istediğinden kaynaklandığını çok iyi biliyoruz. Hiçbir gerekçe yokken, kardeşim Esad sahnedeyken, onu şeytanlaştırıp Eset'e dönüştürenleri biliyoruz. Bu sorunun nereden çıktığını çok iyi biliyoruz. Bu sorunun maliyetini Türkiye'deki 80 milyon halka ödetiyorlar. Biz yaşlıların, kadınların, çocukların, muhtaçların bakımına bir şey demiyoruz. Ama be kardeşim, benim askerim orada çarpışıyor, Türkiye'de 810 bin genç Suriyeli erkek bulunuyor. Sen benim konuşmamı istemiyorsun, ben sana rakamlar veriyorum. Ben bir vatanseverim ben hiç kimsenin, hiçbir halkın hiçbir milletin kötü olmasını istemem. Ama kendi ülkemin, kendi yurttaşımın kendi vatandaşımın hiçbir zaman daha aşağı bir konuma itilmesini hiç istemem" dedi.
Hem panel yöneticisi hem de konuşmacı olan, 15 yıldır mülteci sorununu yakından takip ettiğini söyleyen Gazeteci Mustafa Oğuz da, "Ben bir gazeteciyim, mülteci sorunlarına son derece duyarlı bir gazeteciyim. Yaklaşık 15 yıldır bu sorunla yakından ilgileniyorum. Gündemde hep Suriyeli mülteciler oldu. 15 yıl geriye döndüğümüz zaman özellikle Afrika'daki iç savaştan kaçıp, kentimize gelenler Somalililer, Nijeryalılar oldu. Arkasından Iraklılar, Afganistanlılar geldi. Sonra Suriyeli akımı başladı ve daha kalabalık geldiler. İlk gelenler sonradan gelen mültecilere sahip çıktı, kucak açtılar. Onlarla, ellerinde paylaşabilecek nesi varsa paylaştılar. O yaşamın içinde olan tüm ayrıntıları bilen bir gazeteci arkadaşınız olarak söylüyorum barınacak hiçbir yerleri yoktu. Cami avlularında, parklarda, sokaklarda yüzlerce çoluk çocuk kış-kıyamet günü yaşamaya başladılar. Bununla birlikte sağlık sorunları baş göstermeye başladı. Çocuklarda bazı ateşli hastalıklar baş gösterdi. Yüzlerce Suriyeli bebeğimiz oldu. Evine ekmek götüremediği için farklı işlere yönelmeye çalıştılar. Ne bulursa yapmaya çalıştılar, çöp kutularından bir şeyler topladılar. Oteller sokağımız var Basmane'de, ucuz otellerin olduğu sokak. Parası olan orada kaldı, dolandırıcıların eline düşen de oldu. Sorun ilerledikçe bir ranta dönüştü, korkunç bir ranta. En çok da insan kaçakçılığı yapanlar rant elde etti. Sahillerde kıyıya vuran cansız bebekler, çocuklar gördük. Çok üzüldük çok söyledik 'Ya geçmeyin.' Fakat dediler, 'Bizim için bu bir umut' dediler. Yani 'Biz burada kalıcı değiliz, sizin ülkenizde misafiriz. Biz karşıya geçmek istiyoruz. Bizim hedefimiz Avrupa' dediler. Aralarında doktorlar, mühendisler de vardı. Kaçan sadece yoksullar değildi. Ölen, boğulan insanların üstünde can yelekleri vardı. Üzerinde can yelekleri olanlar denizde nasıl boğulurlar dedim kendi kendime. Bu işin peşine düştüm. Belki de insanlık adına yaptığım önemli görevlerden biri olduğuna inanıyorum. Bunların üretildiği atölyelerine girdim. Basmane'de merdiven altı atölyelere girdim. İnanın gördüğüm manzara karşısında şoke oldum. 2 tane can yeleği diye sattıkları şeylerden aldım. Bunların içini açtığımda ne gördüm biliyor musunuz? Sünger kırpıntıları vardı. Bu yeleğini giyen insan yüzme bilse de batardı. Özellikle tüm sahil beldelerinde ve karşıdaki adalarda Suriyeli mültecileri görüyorsunuz" dedi.
Panelde ayrıca ETİK Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet İşler de konuştu. İşler, Türk turizminin son dönemde yaşandığı sorunlara dikkat çekerek, devletin en kısa zamanda iyileştirici adımlar atması gerektiğini vurguladı. İşler, "Turizmde biz iyileştirme beklerken, sürekli kan kaybı, direnç ve blokla karşı karşıyayız. Bu durum Türk turizmin geleceği açısından çok tehlikeli" dedi. İşler, turizimcilerin siyasetin karanlığından muhakkak etkilendiğini, çünkü kendilerinin de iş dünyasının insanları olduğunu belirterek, "O kararlar bizim ekmeğimizi gerçekten çok etkiliyor. 2016 yılından itibaren alınan diplomasideki kararlarla hızlı bir düşüşe geçtik. 600 bine yakın bir kruvazör girdisi vardı İzmir'de, şu anda 2017'de gelen rakam 4 bin civarında. Bu kadar müthiş bir erime. Bizim limanımızda kötü birşey olmadı, esnafımızada kötü bir şey olmadı" dedi. Diğer ülkelerle olan ilişkiler ve alınan kararların bu durumda etkili olduğunu savundu.
Mustafa OĞUZ / İZMİR, (DHA)
FOTOĞRAFLI