Güncelleme Tarihi:
Seyfi Gül
Gazeteci
Herkes yaşadığı yerden az çok şikayet eder.
Kaçıp gidecek, başını dinleyecek bir yer ister.
O şikayeti etmeyenlerin yaşadığı nadir yerlerden biridir Foça.
Arada sızlansa, biraz uzaklaşsa bile bir an önce döneyim diye can attığı yerdir Foça.
Gezmeye gelenlerin de bir daha göreyim dediği beldedir.
Tarihin babası Herodot yaklaşık 2 bin 500 yıl önce Foça’dan geçmiş.
Foça’yı ve Foçalıları bir cümleyle özetlemiş:
“Foçalılar... Onlar kentlerini, bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimde kurdular.”
Şairlere şiirler yazdırmış
Aşık oldukları bu coğrafyada kurdukları Foça’ya da aşık oldular.
Ve bu aşkı bugünlere taşıdılar.
Genetik ve bulaşıcı bir aşktı bu.
İster burada doğsun, ister sonradan olsun, “Foçayı sevmiyorum” sözünü duymak çok zordur Foçalıdan.
Şikayet edeni olur, gideni de belki...
Ama dünyada bir yerlere gidip de dönmeyeni yoktur.
Gerçektir ya da uydurmadır ama bu uğurda bir de ‘Karataş Efsanesi’ vardır.
Rivayet odur ki, her kim ki Foça’ya gelir ve dahi Karataş’a ayak basarsa artık iflah olmaz bir Foça tutkunu olur.
Günün birinde mutlaka oraya döner.
Bir daha görmeye, çoğunlukla da artık burada yaşamaya gelir.
O Karataş ki, yeri bilinmez.
O Karataş ki, Foça’ya gelip de basmayan olmaz.
Ataol Behramoğlu’na şiir yazdırmıştır:
“Karataş’a bir kez ayak basan / Foça’dan ayrılamazmış derler / Foça da sizi bırakmaz zaten / Kalbinizle bastıysanız eğer.”
Can Yücel, “Başka türlü bir şey benim istediğim / Ne ağaca benzer, ne de buluta / Burası gibi değil, gideceğim memleket / Denizi ayrı deniz / Havası ayrı hava” sözleriyle adeta Foça’yı anlatır.
Homeros, Odysseus Destanı’nda Foça denizindeki kayalıklarda denizcilerin başını döndüren sirenlerin yaşadığını söyler.
Bugün ‘Denizin Peri Bacaları’ diye de anılan Siren Kayalıkları, tüm heybeti ve güzeliğiyle uzanır aynı sularda.
Dünya güzeli olarak doğmuş
Foça bir dünya güzeli olarak doğmuştur.
Yaşayanları binlerce yıldır bu dünya güzeline elbiseler biçmektedir.
Tarih yüzü vardır.
Turizm, balıkçılık ve tarım yüzleri de...
Her biri tek başına burayı görülesi, gezilesi kılar.
Phokaialılarından Perslere, Cenevizlilere, Venediklilere, Bizanslılara, Osmanlılara ve işgal yıllarının ardından 11 Eylül’de Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanmıştır Foça.
Şapıyla şarabıyla, tuzu ve taşıyla anılmıştır.
“Korunmuştur” derler, SİT’le, doğal ve tarihi yasak bölgeleriyle.
Ama araştırmalar ve eski fotoğraflar gösteriyor ki, çok da korunamamış bir yerdir Foça.
Özellikle ilçe merkezindeki dini, sosyal, kültürel ve oturma amaçlı heybetli taş yapılar bugünleri düşünemeyenlerin, acımasız ellerin gazabına uğramıştır.
Foça gerçekten biraz daha korunabilseydi UNESCO Geçici Dünya Mirası Listesi’nde değil, uzun yıllar öncesinden daimi listede yerini alırdı rahatlıkla.
Foça’nın gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen dünyanın ilk amfitiyatrosu, Herodot Duvarı, yeldeğirmenleri, tarihi yarımadası, surları, Beşkapılar Kalesi, Pers Anıtı, yıkık kiliseleri, taş evleri, her birinin ayrı bir hikayesi olan kaybolmuş köyleri gibi tarihi zenginlikleri var.
Üzerlerinde yaban tavşanları, börtü böcek, keçiler yaşayan insansız adaları var.
Bir açıdan bakıldığında doğanın kendi kendine yaptığı bir Atatürk büstünü andıran görülesi bir Atatürk Adası var.
Pek çok yaban hayvanıyla kuşlara hayat veren harika bir doğal yaşam vadisi var.
Ve bugünlerde inşasına başlanan köprülü kordon yolu projesi var.
Huzur için eylülde gelin
Foça’nın Emine Bacı, Dondurmacı Nazmi gibi kendi kendilerini meşhur etmiş yerel lezzetçileri var.
Kozbeyli’de çekirdeklerini taş dibekte size dövdüren Şakir’in Kahvesi var.
Lezzetleri damağınızda kalacak Saka Kumpir, Foça Balık Ekmek, Biber Ocakbaşı, Zeytuni Meyhane gibi mekanları var.
26 kilometrelik yol boyunca sıralanmış kahvaltı bahçeleri, Seyirtepe’den kuşbaşı Foça ve adalarını seyredebileceğiniz keyif alanları var.
Butik konaklamalar için nitelikli güzel otelleri var.
Ekimin ortalarından başlayarak sıkımına geçilen zeytinlerinden bal rengi akan, mis gibi kokan zeytinyağı var.
Balığın ve deniz ürünlerinin her çeşidi var.
Yazın kalabalıktır Foça, dinlenmekten çok eğlenmeye gelinir.
Keyfine varacaksanız buranın, eylülde gelin.
Huzur ve dinlenmek için Foça’yı seçin.
Ya otelinizin balkonundan ya da ahşap iskelelerde sere serpe uzanarak, ayaklarınızı denize doğru sallayarak uzaklara bakın.
Güneşin en güzel battığı yerden ayrılsanız da Karataş sizi geri çağıracaktır.