Bugün bambaşka bir Urla olabilirdi, ama hala geç değil

Güncelleme Tarihi:

Bugün bambaşka bir Urla olabilirdi, ama hala geç değil
Oluşturulma Tarihi: Ekim 24, 2020 03:18

 ANTİK çağlardan bu yana birçok kültüre ev sahipliği yapmış, çam ormanları, bağlar ve zeytinlikler arasındaki Urla’nın yeri benim için hep bir başkadır.Onun sakinliği, dinginliği insana huzur verir.

Haberin Devamı

Bugün bambaşka bir Urla olabilirdi, ama hala geç değil


Son birkaç yıldır da her zamankinden daha fazla radarımda, sık sık gittiğim yerlerden biri olmaya başladı.
Sahilde yürüyüş yapmak, eski Urla’nın ara sokaklarındaki tasarım mağazalarını, Malgaca Pazarı’nı dolaşmak, bağ rotasındaki şaraphaneleri ziyaret etmek, sevdiğim restoranlarda yemek beni mutlu ediyor.
Hatta daha da sık gitmek istiyorum ama her zaman karşıma bir konaklama problemi çıkıyor.
Fiyat-kalite dengesini tutturmuş yerlerin sayısı yok denecek kadar az.
Olanlar da maalesef hafta sonları talebe yetişemiyor, hep dolu.
Bu yüzden de zorluğuna karşın çoğu zaman İzmir ya da Alaçatı’da konaklayıp Urla’da yemek yemeği tercih ediyorum.
Ki, böyle düşünen ve yapan sadece ben değilim.
Tanıdığım birçok kişi de bu yolu tercih ediyor.
Urla’nın sorunlarının başında yeterli tesis eksikliğinin yanı sıra mimari bir dil birliğinin olmaması, yapıların plansız programsız yapılması geliyor.
Bu da turizmin gelişmesinin önünde büyük engel.
Bu eleştirime son dönemde gördüğüm ‘modern siteler’ de dahil...
Herhangi bir kentte olsa, “Ne kadar hoş” diyeceğimiz yapılar bölgenin doğal dokusuna uyumsuz kalıyor.
Köy içinde bireysel çabalarla restore edilen eski taş evler, konaklar var.
Keşke yeni yapılar eskiyle uyumlu projelendirilip bir plan program dahilinde yapılsaydı...
Bugün bambaşka bir Urla olabilirdi.
***
Hala geç değil...
Geç değil, çünkü Urla Türkiye’nin en iyi restoranlarını bünyesinde barındırıyor.
‘Enginar Festivali’ ise Urlalılar ve Urla severlerin desteğiyle panayır havasından çıkartılıp toparlanabilir.
Urla Bağ Yolu’ndaki şarap ve zeytinyağı üreticilerinin, önde gelen restoranların şeflerinin de kendilerinden talep edilirse festivale destek vereceklerine hiç şüphem yok!
Dünyanın bilinen en eski zeytinyağı işliklerinin olduğu, bir İyonya kenti Klazomenai’nin yakınlarındaki Köstem Zeytinyağı Teknolojileri Müzesi de başlı başına bir değer.
Bölge şarap üretiminde olduğu gibi zeytinyağında da büyük atak yaptı.
Gerçekten kalitesi yüksek çok iyi yağlar üretiliyor.
Urla ve çevresinde yerel, taze, mevsiminde tarladan sofraya ürün kullanan şef restoranlarının sayısı arttıkça mikro klima ve bereketli topraklara sahip bölgede organik tarım da gelişecektir.
Bunun yerel halka, kırsalda yaşayan küçük ölçekli çiftçilere yaptığı katkı kadar ve bir turizm potansiyeli olduğu unutulmamalı.
Tarih, doğal güzelliklerle iç içe bir rota oluşturan ‘Urla Bağ Yolu’ da başlı başına bir değer.
Urla bu rotayla da küresel çapta bir gastronomik destinasyon olmaya aday.
Antik çağlardan günümüze adını şarapçılıkla duyuran bölge bugün geçmişini aratmayacak bir biçimde gelişiyor.
Üreticiler sorumlulukla ‘Gaydura’, ‘Urla Karası’, ‘Foça Karası’, ‘Bornova Misketi’ gibi bölgenin antik üzüm cinslerini geliştiriyor.
Bağlarda aynı zamanda ‘Cabernet Sauvignon’, ‘Merlot’, ‘Syrah’, ‘Chardonnay’, ‘Alicante’, ‘Sangiovese’, ‘Nero D’avalo’ gibi Avrupa coğrafyasından üzüm cinsleri de yetiştiriliyor ve çok başarılı şaraplar üretiliyor.
10’a yakın butik şarap markasıyla eğer konaklama sorunu aşılırsa, yerel malzeme kullanan, bölge mutfağından yararlanan restoranların sayısı artarsa Urla Bağ Yolu gerçek anlamda uluslararası turizme de hizmet veren bir cazibe merkezi olabilir.
Dileğim bu rotanın zaman içinde güçlenmesi ve Urla’nın İzmir GastroFest gibi bir uluslararası organizasyonun desteğiyle yeme-içme kültürüyle anılan bir dünya markası olması...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!