Güncelleme Tarihi:
KARŞILIKLI ve iyi yaşanan aşkın, vücutta endorfin denilen mutluluk hormon salınımını artırarak kan dolaşımını hızlandırdığını ve güçlendirdiğine dikkat çeken DEÜ Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özalp Karabay, salgılanan maddelerin koroner damarları genişleterek kalbe daha fazla kan pompalanmasına olanak yarattığını, böylece kalp krizi riskini ve felce neden olan pıhtı oluşumunu en aza indirdiğini açıkladı. Karabay, bir çeşit stres olan aşkın tüm vücudu etkileyerek insanın kalbinde heyecan, midesinde ise kelebek hareketleri oluşturan pozitif bir stres ile sağlığımıza olumlu yönde katkıda bulunduğunu kaydetti.
AŞK YOLCULUĞU
“Aşkta önemli olan birlikte yolculuk yapmaktır, yolun nereye varacağı değildir” diyen Prof. Dr. Karabay, şöyle devam etti: “Bilinmeyene, öngörülmeyene doğru birlikte ilerlemek, aşk adını verdiğimiz duygunun olmazsa olmazıdır. Aşk, soru sormaktan kaçınmayı da içerir. Soru sorarsan, sorulan sorulara da muhatap olabilirsin. Vereceğin cevabı ertelersen, alacağın cevap da ertelenir. Ve aşkta ‘soru sormak’ esasen bir güvensizliğin eseridir. Aşk dediğimiz duygunun bir yönü de insanın kendisinden vazgeçme halidir. Kişiliğinin, bir başkasının kişiliği içinde eriyip yok olmasına gönüllü olmak demektir. Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ‘biz’ olabilmeyi becerebilmektir. Bitmek bilmez bir keşif yolculuğudur çünkü aşk. Karşımızdaki aşık olduğumuz insana özenle davranır, varlığına, kişiliğine saygı duyarız. Çünkü aşk, bizi gerçek yalnızlıktan koruyabilecek tek şeydir.”
AŞKTTA TESLİMİYET
Aşkın aslında bir teslimiyet olduğunu dile getiren Kocabay, şunları söyledi: “Aşk da zaten budur. Seçtiğimiz birisine teslim olmak! Bu, gönüllü bir teslimi oluşturur. Aşkta alınan yol boyunca yaşadıklarımız yanımıza kar kalır. Aşıklar şanslılarsa birlikte yürümeye devam eder. Burada önemli olan, birlikte olduğun kişinin kaç yaşında olduğu değil. Önemli olan, senin yanında olmasıdır. Elini uzattığında saçlarını okşayabileceğin mesafede! Seviliyor olma duygusu çiftlerin özgüvenini de, özsaygısını artırmaktadır. Bütün mesele, insanın egosunu yenip kendisini aşkına adamasıyla ilgilidir. Özen göstermeyi gerektirir, ilişkiyi derinleştirmek için saatlerce havadan sudan bahsedebilmeyi gerektirir, ortak şeylere gülmeyi öğrenmeyi gerektirir, kendinle dalga geçmeyi bilmeyi gerektirir. Bir erkeğin, yaşamında sevdiği özel bir kadın yoksa bu kuşkusuz ki eksik kalmış bir hayattır. Eksiktir, çünkü bir erkeğin hayat içindeki duruşu, yaşamını paylaştığı kadının durduğu yerle ilgilidir. Başka bir deyişle, bir erkeğin vizyonu, birlikte olduğu kadının vizyonu ile sınırlıdır; ne bir adım ilerisi, ne bir adım gerisi! Sevgi sorumluluk sahibidir, güvenlidir, içinde özen olduğunu da unutmamak gerekir.”
SEÇİLMİŞ OLMAK
Aşkın insan ruhu üzerinde yarattığı en önemli etkinin, verdiği ‘seçilmiş olma duygusu’ olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özalp Karabay, “Aşk, gönüllü bir teslim oluştur ve en önemlisi neye teslim olduğunuzun da çoğu zaman farkında bile olmayabilirsiniz. Fiziksel özelliklerden etkilenilmesi aşık olmak için yeterli de değildir, gerekli de değildir ama ilginin çekilmesi anlamında rolü küçümsenemez. Bununla birlikte aşkın kalp sesini duymaya, göz göze gelmeye, gerçekle karşılaşmaktan çekinmemeye, hayranlık duymaya ihtiyacı bulunmaktadır. Aşkın kıskançlığa da ihtiyacı vardır. Kıskançlık yoksa aşk da yoktur. Bir insana aşık olunduğunda, o, gözümüzde en değerli varlığa dönüşür. Çünkü aşk böyle gelişir. Kıskançlık duygusunun varlığı dozundaysa bir ilişkiyi canlı ve heyecanlı tutar ama doz aşımı da o ilişkinin giderek tükenişe yönelmesine neden olur. Bir insanın başına gelecek en şahane şey birisini deli gibi sevmektir, aşık olmaktır” dedi.
KALBİNİ SEVEN AŞIK OLUR
Kalp damar hastalarının ilaç tedavisinin yanı sıra yaşam tarzı değişiklikleri yapmak zorunda olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özalp Karabay, “Kalp damar hastalıklarının oluşumuna ciddi katkıda bulunan sigara, diyabet, obezite, hareketsizlik, kan yağları yüksekliği, tansiyon yüksekliği gibi risk faktörlerini azaltmanın yanında pozitif davranış ve düşünce modeli, aşkı yaşama, sevme ve sevilmede kalbimize çok iyi gelmektedir. Önemli bir detay olarak aşk yaşanmaya başlanıldığında kişiler aşık olunan kişiye daha iyi görünmek için kendilerine her yönden iyi bakarlar ve daha sağlıklı görünüme kavuşurlar. Kilo almamak için yağlı, şekerli, unlu gıdalardan uzak duran aşıklar, spor yaparak formda kalmaya çalışırlar. Birine aşık olduğumuzda kalp daha hızlı atıyor, daha hızlı nefes alıp veriliyor ve vücutta daha fazla kan pompalanıyor. Böylece beyin ve diğer organlar daha rahat, daha verimli çalışıyor. Dolayısıyla aşk insanı gençleştiriyor. Aşkın yaşa bakmadığını da vurgulamak gerekiyor. Yaş almış bir insan da aşık olduğunda aynı reaksiyonları gösteriyor ve daha yavaş çalışan, daha az kan pompalayan kalp, daha hızlı kan pompalamaya başlıyor. Dolayısıyla bu kalp ve beyin arasındaki mucizevi etkileşim insanın daha sağlıklı yaşaması için enerji oluşturuyor. Vücudun kendi ürettiği hormonların artışı ile bir şekilde kalp daha verimli çalışıyor, tüm vücut bir değişim yaşıyor. Birtakım biyolojik ve kimyasal sırları olan aşk, hasta olunduğunda bile aşıkların daha hızlı iyileşmesine olanak sağlamaktadır. Bağışıklık sistemi de aşık olma durumunda daha güçlü olmaktadır” diye konuştu.
AŞK VE
EVLİLİĞİN
TARİHİ
AŞKIN göreceli olarak cinsler arasındaki ilişkilerde yeni sayılabilecek bir öğe olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özalp Karabay, şu bilgileri verdi: “Eski çağlarda eş olarak kadın yalnızca işçi olarak değerlendiriliyordu. Endüstri çağının başlamasıyla işçi olarak kadının değeri azaldı. Göreceli olarak kadının ekonomik değeri azalırken cinsel değeri arttı. Erkekler evlilik partnerlerini kişisel çekim nedeniyle seçmeye başladı. Tarih boyunca toplumda evlilik aşkla yapılan özel bir ilişki değildir. Aile ya da toplum evlilik kararını vermiştir. Evlilik iki birey arasında bir gönül serüveni değil, temelde bir aile sözleşmesidir. Bir çok gelin ve damat ilk kez düğün günlerinde karşılamıştır. Evlilik tamamen ekonomi ve menfaat meselesiydi. Kadınlar sağlıklı çalışmaya uygun, zengin, çocuk yapabilir gibi işe yararlık yönlerine göre seçilirlerdi. Eski ve kültürsüz toplumlarda aşkın eş seçimiyle hiçbir ilişkisi yoktu ve evlilik yaşamında bulunmuyordu. Uygarlığın ilerlemesiyle çağdaş toplumlarda aşk faktörü partner seçiminde en önemli faktör durumuna geldi.”
EVLİLİKTE AŞKIN BİTMESİ
VÜCUDUMUZDA salınımı artan dopamin hormon seviyelerinin insana enerji verip mutlu ve canlı olmasını sağladığına dikkat çeken Prof. Dr. Özalp Karabay, aşkla birlikte dopamin hormonundaki artışın, kalbin daha güçlü olmasını sağladığını bildirdi. Yapılan çalışmalarda mutlu olan ve ilişkileri sağlıklı yürütülen 20 yıllık evli çiftlerde seneler içerisinde dopamin düzeylerinin hala yeni aşıklarda olduğu gibi yüksek seviyelerde korunduğunun tespit edildiğini dile getiren Kocabay, şöyle devam etti: “Kişiye sevdiğinin fotoğrafı gösterilip alınan beyin görüntüleri incelendiğinde ve beyinle ilgili bir takım kimyasal incelemeler yapıldığında, sevdiği kişinin fotoğrafını görenlerde beynin bazı kimyasal maddeleriyle beraber dopamin, adrenalin ve endorfin seviyelerinde ciddi bir artış gözlemlenmiştir. Bu bilimsel araştırmada bulunan başka bir sonuçta, 20 yıllık evliliklerin sonunda birbirini sevdiğini söyleyen çiftlerde ve yeni aşık olan kişilerde birbirine çok benzer dopamin aktiviteleri gözlemlenmiş olmasıdır. Sağlıklı ve sosyal altyapısı olan ilişkilerin yürütüldüğü uzun evliliklerde yapılan incelemeler, evliliğin aşkı öldürmediğini öngörü olarak hormon düzey sonuçlarıyla açıklanmıştır. Ayrıca yapılan başka araştırmalarda da aşkla yapılan, sağlıklı, sevgi dolu evlilikler insan ömrünü uzattığını göstermektedir. Bu oran kadın ve erkeğe göre değişiklik göstermekte olup evlilik erkeklerin ömrüne 7 yıl, kadınların ömrüne ise 2 yıl katmaktadır. Sağlıklı evliliğe ve birlikteliğe sahip çiftlerde kalp krizi ve kalp krizinden ölüm ihtimali de azalmaktadır. Tam tersi durumlarda ise sevilen kişi kaybedildiğinde ya da ayrılık yaşandığında kalp krizi oranlarında yaklaşık 21 kat artış olmakta, kalp hastalığından ölüm riski de ciddi bir şekilde artmaktadır. Diğer yandan evlilik dediğimiz kurum, içine kimi alırsa alsın, ister aşık olsunlar ve severek evlensinler, ister görücü usulü, ‘alışkanlık’ yaratan bir kurumdur. Çiftler bu tuzağa düşmemeyi başarabilirse evlilik de sürer gider; aşkın bitmesine neden olduğu da görülmemiştir. Aşkın bitmesinden sorumlu olan evlilik kurumu değil, o ilişkinin taraflarıdır.”
KIRIK KALP SENDROMU
KIRIK kalp sendromu hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Özalp Karabay, “Sevdiğini kaybetme, yoğun stres, üzüntü gibi durumların ardından adrenalin miktarının artması, yoğun bir şekilde kalbe stres yükünün binmesine bağlı kalbin zorlanması ve buna bağlı göğüs ağrısı, nefes darlığı, kol ağrısı, terleme gibi kalp krizi bulguları göstermektedir. Sıklıkla kadınlarda görülen kırık kalp sendromu, kalp damar hastalıkları olmamasına rağmen içinde bulunulan stres yükü nedeniyle kalbe binen travmatik yükün artmasıyla kalp krizine benzer klinik oluşturmaktadır. Tüm kalp krizi kliniği olan olguların yüzde 2’sinin kırık kalp sendromu olduğu bildirilmektedir. Rapor edilen hastaların yüzde 90’ı kadın olup büyük çoğunluğu da menopoz sonrası kadınlar oluşturmaktadır” ifadelerini kullandı.
PLATONİK AŞK
VE KALP SAĞLIĞI
SEVGİLİYE kavuşmanın olmadığı platonik aşkın, kişinin kendi dünyasında kurguladığı ve yaşadığı tek taraflı aşk olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Özalp Karabay, şu ifadeleri kullandı: “Kişi için ayrıcalıklı, bireysel, sürdürülebilir olmayan bir mutluluktur. Platonik aşkta sevgiliye kavuşma olmadığından bir yanlışlık yapma riski ve kötü sonuçlanan fiziksel aşkta görülen hayal kırıklığı yaşanmamaktadır. Sadece tek taraflı duygu olarak yaşanan platonik aşkın bireyi bir süre için de olsa mutlu etmesinin hem genel hem de kalp sağlığı açısından yararları olmakla birlikte, tersi durumlarda kişi psikolojisiyle bağıntılı olarak gelişebilmektedir. Yine de güzel ve karşılıklı bir aşk, sağlam bir ilişki ve mutlu bir evlilik sağlığımızın ve özelliklede kalbimizin en iyi ilacı, en iyi destekçisidir. Aşkların değişik şekilde tazelenmesi, harekete geçirilmesi, gündelik yaşam maratonundan çıkarılması 14 Şubat Sevgililer Günü’nde sevenlerin birbirlerine verecekleri en güzel hediyedir.”