Güncelleme Tarihi:
Erkan İYİGÜNGÖR
Şu an İzmir Seferihisar’da 4. Sınıfa giden İpek Turgut lösemi ile 4.5 yaşında tanıştı. O yaşa kadar bağışıklığı güçlü olan neredeyse hiç hasta olmayan İpek’in hayatı, geçmeyen öksürük şikayetiyle değişti. Bu süreçte bir türlü doğru teşhisi alamayan İpek’in aylar sonra lösemi olduğu anlaşıldı. Hastalık esnasında yürüyemeyen, 22 kilodan 16 kiloya kadar düşen, psikolojisi çöken, beynine pıhtı atan minik savaşçı pes etmedi ve hayata tutundu. İpek, Lösemili Çocuklar Vakfı’nın (LÖSEV) Ankara’daki hastanesi LÖSANTE’de sağlığına kavuştu ve tedavisinin bitmesine 6 ay kaldı. İpek ile mucizeyi yaşadıklarını, zor günleri atlattıklarını anlatan ev hanımı Demet (45) o günleri şöyle anlattı: “4.5 yaşında geçmeyen bir öksürükle başladı. 6 ay kadar balgam söktürücü ve antibiyotik kullandık. Bağışıklığı çöktü. Küçük olmasından dolayı inanılmaz ağrılar çekiyordu. Şikayetler biraz hafifleyince memleketim Kırıkkale’ye gittik. Hastalık orada İpek’in lenf bezlerine vurdu. Doktora götürdük. Bu sefer kabakulak dediler. 15 gün daha öyle geçirdik. Sonuçta bağışıklığı yükselmeyince kabakulak olmadığı ortaya çıktı. Kırıkkale Tıp Fakültesi’ne başvurduk. Onlar da lösemi ile benzer belirtileri olan öpücük hastalığı dedi. Değişiklik olmayınca kemik iliği testi yapıldı.”
Daha sonra Ankara’ya giden aile burada önce zorlu günler yaşadı. Anne Demet, “Ankara Dışkapı Hastanesi’nde 3 gün yatak bekledik. O 3 gün bir ömre bedeldi. Kızımın tedavisini kendim yaptım diyebilirim. İlaç saatlerini bana söylemişlerdi. İlaçları kendim veriyordum. Uykusuz geceler yaşadım. Sonra yer açılınca hemen LÖSANTE’ye gittik. Oraya adım attığımız andan itibaren büyük bir destek verdiler. Hastalık hakkında bilgilendirdiler, yol gösterdiler. O an diyorsun ki bu hastalık çok kötü bir şeymiş. Destek çok önemli. Bizim tedavimizin bitmesine 6 ay var. Ağustos’ta inşallah süreci tamamlayacağız. Bu süreç hem anneler hem de çocuklar için yıpratıcı bir süreç. Hala İpek en ufak bir öksürük yaşasa bile evde kaos oluyor. Geçti diyemiyoruz. Çok şükür biz en şanslılarındanız diyebilirim” dedi.
LÖSANTE’deki ilk 1 ayda kötü hücrelerden kurtulduklarını dile getiren anne Demet, “Doktorumuz çok heyecanlı ve mutlu bir şekilde bu haberi koridorda bağırarak müjdeyi vermişti. Orada içlerinden gelerek çalışıyorlar. Tamamen bir aile ortamı. Doktorlar kendi çocuklarıymış gibi ilgileniyorlar. İpek 28. gün bir de nöbet geçirmişti. Beyne pıhtı atmıştı. İlk tedavi sürecinde 50 güne yakın hastanede kaldı. Daha sonraki süreçte tedaviye göre belli süreler gidip kalıyorduk. İzmir’de yaşadığımız için Ankara’da LÖSEV Köyü’nde kaldık. İzmir’e dönene kadar 10 aylık bir tedavi sürecimiz oldu. Narkoz alamadığımız için zorlu günler yaşadık. Psikolojik olarak da kötü günler geçirdi İpek. Sakinleştirme anlamında birçok ilaç kullandık” ifadelerini kullandı.
EN BÜYÜK ŞANSIMIZ
“Hastalığı duyunca olumlu hiçbir şey düşünemiyordum” diyen anne Demet şöyle devam etti: “Anneleri en çok yıpratan da ağlayamamak. Üzüntülerini çocuklarına belli etmemeye çalışıyorlar. Çocuk sürekli gözümüze bakıyor. Sürekli gülmek zorundayız. Şu anda diyorum ki iyi ki LÖSEV’e başvurmuşum. Bazen dolup, duygu patlaması yaşayabiliyordum. Bunu normal hastanelerde yaşar mıydım, bilemiyorum. LÖSANTE bu anlamda en büyük şansımız oldu. Çocuklar için moral sağlayacak her şey düşünülmüş. Annelerin de nefes alacağı birçok imkân var. Oraya LÖSANTE demiyoruz. Bizim hastanemiz diyoruz. LÖSEV Köyü’ne bizim köyümüz diyoruz. Dediğim gibi İpek o dönemde yürüyemiyordu. Köyde hastalığı atlatan abileri ve ablaları sayesinde yeniden yürümeye başladı. Onlar sayesinde hayata tutundu.”
GIDALARA DİKKAT EDİN
Ailelere önerilerde bulunan anne Demet, “Hastalığı bilmiyorduk. Çok basit belirtiler bile lösemiyi işaret edebiliyor. Büyüme ağrısı, bel ağrısı sandığımız şeyler lösemi olabiliyor. Yatak beklerken anneleri anlayamadım. Anneler birbirinden kaçıyordu. Çünkü enfeksiyon en büyük korkumuzdu. Lösemi sürecinde kayıpların en büyük sebebi enfeksiyon. İpek, abur cubur yemezdi. O yüzden İpek’in hasta olduğuna kimse inanamadı. LÖSEV’in kurucusu Üstün Ezer’in de dediği gibi çocukları bu hale getiren hazır gıdalardır. Aileler çok dikkat etmeli” diyerek sözlerini tamamladı.
BAŞIMIZDAN EKSİK
OLMASINLAR
46 yaşındaki Baba Mustafa ise, “Haberi alınca dünya başıma yıkıldı. İnsan bu hastalığı çocuğuna konduramıyor. O esnada LÖSEV’le tanıştık. Allah kimseye bu hastalığı nasip etmesin ama LÖSEV’i de başımızdan eksik etmesin. LÖSANTE’yi özel hastane sanıyorduk. Maddi olarak bu masrafları kaldırıp kaldıramayacağımızı düşünmüştüm. Ama maddi olarak hiçbir şey istemediler. Aksine hem maddi hem manevi destek oldular. Umarım bu hastaneler ülkenin her şehrinde açılır. Bu hastaneye ruhsat verilmesini istiyoruz” dedi.
BAĞLARIMIZ
KOPMUYOR
Lösemili Çocuklar Vakfı (LÖSEV) Halkla İlişkiler Koordinatör Yardımcısı Gamze Berçin Edirne de, “LÖSANTE hastanemiz Avrupa ve Ortadoğu’nun en büyük onkoloji merkezi. Tamamen bağışlarla emek emek kurulan bir yer. Başarı oranımız şu an yüzde 96 olarak nitelendiriliyor. Ruhsat problemimiz var. Hastanemiz 400 yatak kapasiteli ancak şu an 200 yatak ile hizmet veriyoruz. LÖSEV yetkilileri olarak neden LÖSANTE’de bir çocuğumuz daha tedavi olmasın diyoruz. Öte yandan ailelerin psikolojik durumları da çok önemli. Bu bizim için ayrı bir çalışma alanı. Yürüttüğümüz projelerle onlara destek oluyoruz. Yetişkin kanser hastalarına da hem maddi hem de tedavi imkanı sağlıyoruz. Hastalık sonrasında da bağımızı koparmıyoruz. Tedavi sonrası çocuklarımızın eğitimleri de bizim için önemli. Eğitim desteği veriyoruz. Üniversiteyi kazananlara burs verip, üniversiteden mezun olanlara vakfımız bünyesinde istihdam sağlıyoruz” dedi.