Güncelleme Tarihi:
BİR tekne düşünün Amsterdam kanallarında süzülen... Ancak o teknenin aslında bir restoran, içinde de İzmir yemekleri yapıldığını tahmin edebilir miydiniz? İşte bu hayali İzmirli Çetin Deliktaş gerçekleştirdi. Kanalların içinde dolaşan teknede boyoz, İzmir usulü midye, kokoreç, köfte ve mezeler sunuluyor. Kemeraltı’nın çok eski esnaflarından birinin oğlu olarak, İzmir’in nadide semtlerinden Yeşilyurt’ta 1975 yılında dünyaya geldi. Eğitim yılları ve gençliği bu semtte geçti. Ancak hayatındaki tesadüfler ve içindeki İzmir aşkı ile Hollanda’da bambaşka bir hikayeye imza attı. Hayatı eşiyle evlenip Ankara’ya yerleşmekle değişti. 5 sene Ankara macerasından sonra 2014 yılında Hollanda’ya taşındı.
İKİ KABUKLU MUCİZE
İlk midyesini 7 yaşında yediğini belirten Deliktaş, “İlkokula giderken semtimizin meşhur midyecilerinden Ramazan Usta’nın dayısı Hacı Abi’nin elinden yediğimi çok net hatırlıyorum. İlerleyen yıllarda da gençliğimin her döneminde midye dolma tüketmişimdir. Tepsi kapatma diye bir olay vardı bizim zamanımızda. Bunu çok sık yapardık. Mardinli Ramazan Usta beni iki kabuklu mucizeyle tanıştıran ve bana bu mesleği öğreten kişidir. En sevdiği, en iyi bildiği işi, yani ekmeğini benimle paylaştı. İşini en ince ayrıntısına kadar öğretti. Belki Mardinli değilim, İzmir’de de mekanım yoktu ama artık ben de midyeci olmuştum. Bana bu mesleği kazandırdığı için yeri gelmişken kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum” diyor.
ÇARESİZLİKTEN BAŞLADI...
Yemeklere olan tutkusunun hayatının her döneminde olduğunu kaydeden Deliktaş şunları söylüyor: “Her zaman yemek yemeyi çok sevmişimdir ama yemek yapma ve daha da önemlisi midye sevdası Hollanda’ya taşındıktan sonra, aslında bir nevi de çaresizlikten başladı. Çünkü burada İzmir mutfağını ne kadar özlediğimi fark edince, hasretimi dindirmek için kendi kendime sevdiğim lezzetleri yapmaya başladım. Sonrasında da Hollandalı kapı komşularımdan, Türk iş arkadaşlarıma kadar herkese tattırmaya başladım. Size şöyle söyleyeyim: Normalde acıyla mesafeli olan Hollandalı kapı komşum, şimdi atomun acısını az koyarsam bana söylenmeye başlıyor... Kızımın en yakın Hollandalı arkadaşının şu aralar en büyük hobisi atomun acı yağına ekmek banmak (gülüyor). Hollanda, yoğurdu şekerle tüketen bir kültür olmasına rağmen, arkadaşı bizim evde alıştığı gibi, kendi evinde de annesinden patates kızartmasının üstüne sarımsaklı yoğurt istiyormuş. Biz de şaşkınız. Bilmeden de olsa, çevremdeki herkesi İzmir lezzetlerine alıştırmışım sanırım. Hollanda’ya geldigimde bu çok özlediğim lezzeti her yerde arayıp bulamayınca, kendi başımın çaresine bakmaya karar verdim ve öncelikle kendim için, sonra da bu lezzeti özleyen herkes için elimi taşın altına koydum ve kendi işimi kurdum.”
MİDYE BİR SANAT
Sürecin aslında hiç de kolay olmadığını aktaran Deliktaş, “İlk iş olarak Ramazan Abi’yi aradım ve bana bu işi öğretir misin diye sordum. Cevap müspet olunca, ilk uçakla İzmir’e uçup, onun yanında uzun süre midye dolma sanatının inceliklerini öğrendim. İşin içine girdikçe de bunun gerçek bir sanat olduğunu anladım. Kısacası midye işine aslında Hollanda’ya taşındıktan sonra girdim” ifadesini kullanıyor.
Yemek konusunda çok titiz olan ve her ürünü kendisini hazırladığını söyleyen Deliktaş, “Hazır hiçbir ürün kullanmıyorum. Sadece bazen çok yoğun zamanlarımda zeytinyağlı sarmaları sevgili eşim sarıyor. Zaten onun desteği olmadan bu iş buralara gelmezdi. En önemlisi de bana inandı, hep destekledi. Onun katkısı çok büyük. İzmir’de bir balıkçıya girdiğiniz zaman, meze dolabında olan bütün mezeleri hazırlıyorum. Favoriler arasında midye dolma öncelikli olmak üzere, atom, levrek marin, tam tekmil fava, deniz börülcesi, havuçlu tarator, ezme salata, köpoğlu gibi lezzetler var. Ancak zaman içerisinde sadece midye dolma ve mezeyle sınırlı kalmayıp, işimi büyüterek boyoz ve kokoreç işine de girdim. Boyoz bir İzmirli olarak benim kırmızı çizgimdir ve Alsancak Dostlar Fırını’nın sahibi İrfan Akar’a ulaşıp, bu işi birlikte Hollanda’ya taşıyıp taşıyamayacağımızı sordum. Onlar da çok sevindi ve sağ olsunlar hemen teklifimi kabul edip desteklediler. Bundan hemen sonrasındaysa soğuk zincirle, İzmir’de taptaze yapılmış boyozlarını Hollanda’ya göndermeye başladılar. Böylelikle gururla söyleyebilirim ki, ben de Hollanda’ya İzmir boyozunu getiren ilk kişi oldum. Bunun dışında İzmirli bir mutfak şefi olan Ceren Topal, sosyal medyada bilinen adıyla nam-ı diğer Ceren the Chef’le tanıştım. Sosyal medyada çok güzel birkaç işbirliğimiz oldu. İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül’de Amsterdam kanallarında misafirlerimizle birlikte Türk bayrağı sallarkenki videomuz sosyal medyada 1 milyondan fazla izlendi. Lezzet peşinde koşarken, amacımız bir yanda da kültürümüzün güzelliğini bütün dünyaya tanıtmak...” diyor.
ATOMUN BİBERİ İZMİR’DEN
Deliktaş ürünlerin tedarik sürecini de şöyle anlatıyor: “Midye dolma için konuşmak gerekirse, buradaki midye toptancılarından alıyorum. Hollanda’da midye zaten hali hazırda çok tüketilen bir ürün olduğu için tazesini bulmak çok kolay ve hammadde sıkıntımız olmuyor. Meze konusuna gelirsek, mezelerde kullandığım yoğurdumu kendim yapıp, süzüyorum. Atomun biberini İzmir’den kendim getiriyorum. Kalan ürünleri de buradaki Türk marketimden ve manavımdan tedarik ediyorum.”
TAM BİR DELİ İŞİ
İzmir lezzetlerini 45 kişi kapasiteli teknede misafirlerine sunan Deliktaş, “Ekipmanlarımızı, yemeklerimizi, peçetemize kadar her şeyimizi teknemize araçlarımızla kendimiz taşıyıp, sofra düzenini kuruyoruz. Bu iş dışarıdan kolay gibi görünmekle beraber tabiri caizse tam bir ‘deli işi’. Bir tane bile detayı atlama lüksümüz yok çünkü misafir memnuniyeti birinci önceliğimiz. Türk misafirperverliğini Amsterdam’da da yaşatmaya devam ediyoruz. Teknemizde tuvalet ve mutfak mevcut. Kışın ısıtmalı. Normalde 45 kişi kapasiteli ancak misafirlerimiz bu şahane tecrübeyi maksimum kalitede yaşayabilsinler diye oturma düzenini 35 kişi olarak tutuyoruz. Müzik ses sistemimiz sayesinde de arkada sürekli Türk sanat müziği çalıyor” diyerek teknedeki süreci anlatıyor...
AMAÇ İZMİR LEZZETLERİNİ TANITMAK
Sadece Hollanda diye yola çıkmışken, bu konsepte tüm Avrupa’dan talep gelmeye başladığını belirten Deliktaş, “Almanya, Belçika, İngiltere, Avusturya, Danimarka, İsveç, Polonya, Fransa’dan misafirlerimiz oldu. Başta şaka sandık ancak Brezilya’dan bir tur şirketi bile bu turları satmak istediğini söyleyerek bize ulaştı. Biz de şaşırdık. Bunun dışında en enterasanı ise, Türkiye’den gelen misafirlerimizin azımsanmayacak kadar çok olması. Biz yemek içmek için İzmir’e giderken, baktık ki İzmir’den, İstanbul’dan pek çok misafirimiz olmuş. Bir seferinde tekne turunun dolu olduğunu bildiği halde araya tanıdık sokarak yer ayırtmaya çalışan İzmirli misafirlerimiz hepimizi gerçekten şaşırttı. (Tabii ki kabul etmedik, hiçbir misafirimizin hakkına girmeyiz) Tabii ki daha da büyümek, franchise vermek ve geniş kitlelere İzmir tadında lezzetlerimizi sunmak 5 senelik iş planlarımız arasında” sözleriyle hedefini anlatıyor.
DAHA DÜN GİBİ AKLIMDA
İlk siparişini aldığı günü unutamayan Deliktaş, “Dün gibi aklımda. 25 tane midye siparişi gelmişti 32 km mesafedeki Zaandam şehrinden. Hesap tam 12,5 euroydu. Benim Hollanda ehliyetim olmadığı için arabayı eşim kullandı. Kızımızı da bırakacak yerimiz olmadığından, ailecek hep birlikte ilk siparişimizi dağıtmaya gittik. Bu esnada söylemeye gerek yok, aldığım para yol masrafımızı karşılamadı bile... Sonuçta bu da bir yatırımdır deyip, devam ettik, asla yılmadık. Siparişler artmaya başlayınca soğutmalı sırt çantamla beraber trene atlayıp, tıpkı İzmir’in Sevinç Pastanesi gibi bilinen bir noktasında, siparişleri Amsterdam’da dağıtmaya başladım. Sonra başka şehirler de devreye girdi. Bu esnada ehliyetimi ve arabamı aldım. Pandemiden önce, haftaiçi işe gidiyordum, hafta sonuysa 4000-5000 civarında midye dolma dağıtıyordum. Kısacası bugün buralara kadar gelebildiysek, hep o ilk günlerdeki korkuyla karışık azim, inanç ve çaba sayesinde” diyor.