Güncelleme Tarihi:
İhsan DÖRTKARDEŞ/İSTANBUL,(DHA)- TÜRK Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), Türkiye’nin 3 tarafındaki denizlerle ilgili 45 sayfalık rapor hazırladı. Raporda; herkesim denizlerin korunması ve kirliliğin önlenmesi için uyarılarak göreve çağırırken, Marmara Denizi için acil eylem planı hazırlanması istendi.
TÜDAV Başkanı Prof.Dr. Bayram Öztürk, vakfın kuruluşunun 20’nci yılında; Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz ile ilgili hazırladıkları raporda coğrafya ve doğayı bekleyen tehlikelere karşı önemli uyarılarda bulundu. Prof.Dr. Öztürk hazırladıkları raporda; deniz ve okyanusların, solunan oksijenin yarısını ürettiğini, küresel iklimin düzenlenmesinde büyük rol oynadığını, aynı zamanda, deniz ulaşımı, turizmi, sağlık, balıkçılık gibi alanlarda ekonomik bir kaynak olduğunu hatırlatırten bütün bu işlevleri ‘Mavi ekonomi’ olarak tanımlayıp ‘Mavi büyümenin’ önemini ortaya koyduklarını anlattı. Dünya ticaretinin yüzde 80’inin deniz yoluyla yapılmasının etkisiyle deniz ve okyanusların kirlendiğini, bozulduğunu, aşırı ve bilinçsiz balıkçılık ile özellikle Türkiye için önem taşıyan mavi büyüme açısından risk faktörü taşıdığı belirtildi.
“MARMARA DENİZİ, ÜLKEMİZİN ‘YATAK ODASI’DIR”
TÜDAV’ın 20’nci yıl raporunda, 3 büyük kıta arasında geçiş sağlayan ve iki büyük denizi birbirine bağlaması dolayısıyla bölgesel iklimi kontrol eden Türk Boğazlar Sistemi ve Marmara Denizi’ne özel bir yer ayrıldı. Türk Boğazlar Sistemi’nin dünyada başka bir örneği bulunmayan özgün bir sistem ve göçmen türler nedeniyle Akdeniz ile Karadeniz arasında biyolojik koridor niteliğinde olduğuna dikkat çekildi. Raporda, “Marmara Denizi adeta ‘ülkemizin yatak odasıdır’, su canlıları için bir kuluçkalık, çevresindeki denizler için ise bir biyolojik koridor görevi yapar. Marmara Denizi, Akdeniz ve Karadeniz için bir anlamda genetik materyal havuzudur. Marmara Denizi için acil eylem planı gerekmektedir.” denildi.
“KARADENİZ, AKDENİZLEŞİYOR”
TÜDAV raporunda Karadeniz de ayrıntılı ele alınırken şu değerlendirme yapıldı:
“Karadeniz; denizciler ve balıkçılar için iş, aş kapısıdır ve kirlenip canlı türlerinin yok olması ekonomimizi ve bu denizi ve yakın denizlerin ekolojisini çabucak ve olumsuz etkileyeceğinden işte tam da bu nedenle korunması gerekir. Karadeniz, Akdeniz'leşmekte. Son zamanlarda iklim değişikliğine bağlı olarak daha fazla Akdeniz kökenli türlerin Karadeniz’e girdiği tespit edilmiştir. Halen gözlenmekte olan bu olgu ‘Karadeniz’in Akdeniz’leşmesi olarak değerlendirilmekte olup bu süreç gelecekte ekosistemi olumsuz etkileyebilecek bir gelişmedir.”
EN BÜYÜK TEHLİKE: KİRLENME
TÜDAV raporunda, Türkiye denizlerinin de dünya deniz ve okyanusları gibi kirlenme, iklim değişikliği, yabancı türler, aşırı ve yasa dışı balıkçılık konularında zorlu bir sınavla karşı karşıya olduğuna vurgu yaparken şu noktalara dikkat çekildi:
* Denizler gıda kaynağı olmanın yanı sıra suyu, çevresinin güneşi, rüzgarı, dip çamuru ve kıyı kumuyla (Thalassoterapi) büyük bir sıhhat kaynağıdır. Milyonlarca yılda meydana gelen bu eşsiz tabiatın korunması ve temiz kalması gerekmektedir.
* Aşırı ve bilinçsiz avcılığın yanı sıra çevresel felaketler nedeniyle balık stokları devamlı azalmaktadır. Hatta birçok tür yok olma tehlikesi altındadır. Dünya Okyanus ve denizlerinde avlanan balık miktarı 2007- 2015’e yılları arasında yüzde 32 azalmıştır. Türkiye’deki aşırı balık avcılığı ve balık kaynaklarının yönetilmesi zafiyetler sonucu, deniz balıkçılığı sektör ciddi bir krizle karşı karşıya kalmıştır.
* Denizlerin akciğerleri olarak bilinen deniz çayırları son 30 yılda 2 metre kadar çekildi.
* Ege ve Akdeniz’in aksine Karadeniz ve Marmara denizlerinde hiçbir koruma alanı bulunmuyor. Biyolojik Çeşitlilik sözleşmesine göre Türkiye’nin 2020 yılına kadar aralarında Akdeniz’in de bulunduğu tüm deniz alanlarının yüzde 10’unun deniz koruma alanı olarak ilan etmesi gerekiyor. Bu oran halen yüzde 5’tir.
YABANCI TÜRLER
TÜDAV raporunda son yıllarda, iklim değişikliği ve besin ağındaki değişimlerle birlikte Akdeniz başta olmak üzere Türkiye denizlerinin birçok yabancı türün girdiği yaşam alanı haline geldiği konusuna da değinildi. Yabancı türlerin Süveyş kanalı yoluyla girenler başta olmak üzere, gemi balast suları, insan eliyle taşınma ve yapışma (fouling) gibi nedenlerle her geçen gün arttığı belirtildi. Yeni ortama giren birçok zehirli balık, denizanası gibi türlerin turizm, balıkçılık gibi faaliyetleri olumsuz etkildiği, yenilmesi halinde halk sağlığı sorunlanlarına yol açtığı kaydedildi. Özellikle balon balığı başta olmak üzere zehirli balıklar için tedbirler gerekirken zarara uğraynan küçük balıkçılara devlet desteği verilmesi önerildi. Sadece Marmara denizine gelen 90 kadar yabancı tür bulunduğu vurgulandı.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE DENİZLERİ
TÜDAV raporunda, geçen 100 yılda deniz düzeyinin küresel ölçekte 10-20 santim yükseldiği, bu yüzyılda ise 40-60 santim daha yükselmesinin beklendiği, deniz suyu sıcaklığındaki artışın Pasifik ve Hint Okyanusu’ndaki mercanların beyazlaşmasıyla toplu ölümlere yol açtığı vurgulandı. Bunun biyoçeşitliliği yok ettiği, karbondioksitin denizler tarafından emilimini de azalttığı kaydedildi.
Türkiye denizlerinin evsel atıklar ve kara kökenli kronik kirlenme etkisi altında olduğu, başta da Marmara Denizi’nde azoik-ölü noktalar oluşmaya başladığına dikkat çekildi.
Raporda kötü plastik atık yönetiminin yüzde 83’ünden sorumlu 20 ülke arasında Türkiye’nin de gösterildiği, deniz suyunda çözünen zehirli kimyasalların beyin yoluyla tekrar insanlara geçtiği, yunus, balina ve deniz kuşları bunları besin zannederek ağızlarına aldıkları için boğularak ölebildiği kaydedildi.
FOTOĞRAFLI