Güncelleme Tarihi:
Serpil KIRKESER / İSTANBUL, (DHA) - ESENYURT’ta 10 ay önce silahından çıkan kurşunla 16 yaşındaki lise öğrencisi Ömer Barış Topkara’nın ölümüne neden olduğu iddia edilen polis memuru H.D.S.’nin (20) yargılandığı davada, Cumhuriyet Savcısı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Mütalaada, sanık polis memuru H.D.S.’nin "Çocuğu veya beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak kişiyi olası kast ile öldürme“ suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılması istendi. Olay tarihinde sanık H.D.S.’nin sağ işaret parmağının silahın tetik bölümünde bulunduğu belirtilen mütalaada, sanık polis memuru H.D.S.’nin muhtemelen kaçmasına sinirlendiği Ömer Barış Topkara’nın omzuna vurduğu, vurmanın etkisiyle sanığın tetiğe bastığı, tabancanın ateş aldığı ve Topkara’nın hayatını kaybettiği ifade edildi.
MÜTALAADA OLAY GÜNÜ ANLATILDI
Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada duruşma Savcısı İsmail Çelik hazırladığı 3 sayfalık mütalaasında 16 Şubat 2017’de meydana gelen olayı şöyle anlattı: Olay tarihinde Ömer Barış Topkara ve arkadaşı hırsızlık eylemi gerçekleştirdi. Polis memuru H.D.S., Topkara ve arkadaşını olay yerinden alarak, darp/adli raporu almak üzere Esenyurt Devlet Hastanesi’ne götürdü. Elleri birbirine kelepçeli olan Topkara ve arkadaşı kaçmaya başladı. Çocukları takip eden polis memuru H.D.S., hastane kapısında havaya doğru bir el ateş etti, kovalamaca yaklaşık 150 metre sürdü. Eylemin gerçekleşmiş olduğu yere vardıklarında Topkara ve arkadaşı teslim olmak üzere durdu. Buna rağmen polis H.D.S. kendisine karşı teslim olma iradesi sunan Topkara’nın omuz hizasına doğru silah elinde olacak vaziyette vurdu. Vurduğu esnada silah ateş aldı ve Topkara hayatını kaybetti.
“ELİM TETİKTE OLMAMASINA RAĞMEN…"
Sanık H.D.S’nin savunmasında, “…Ben de şahıslar yere yatmadıkları ve benim de tek kişi olmam sebebiyle bana karşı mukavemet edip tekrar kaçacaklarını düşündüğümden şahısları yere yatırıp muhafaza altına almak için müdahale ettim. Bu esnada elim tetikte olmamasına rağmen silahım ateş aldı. Şahsın yere düştüğünü ve başından kan geldiğini gördüm" şeklinde ifade verdiği hatırlatılan mütalaada dosyaya giren bilirkişi raporuna da değinildi. Raporda sanığın sağ işaret parmağının silahın tetik bölümünde bulunduğu, elinde silahla sanığın omzuna vurduğu esnada vurmanın etkisi ile sanığın tetiğe basması ile tabancanın ateş aldığı, merminin Topkara’nın sağ kulak kepçesi birleşim yeri alt uçtan girdiği ve sol kulak kepçesi birleşim yerinden çıktığı anımsatıldı.
“EYLEMDE TAKSİRDEN SÖZ EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR"
Polis Vazide ve Selahiyet Kanunu’na göre polis memurunun silah kullanma yetkisine ilişkin ayrıntılı olarak değinilen mütalaada, “Sanığın mevcut olayda zor kullanma yetkisi mevcuttur. Ancak zor kullanma ancak bedeni kuvvet veya kelepçe, cop, basınçlı veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları ile yerine getirilebilir. Yine bu maddeye göre polis olan sanığın mevcut olayın başında silah kullanma yetkisi mevcut ise de bu yetki ancak maktul ve tanığın yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde kullanılabileceği, dosyada mevcut tanık beyanı ve kamera görüntülerine göre sanığın kovalama sonucunda tanık ve maktulü yakaladığı, tanık ve maktulün herhangi bir direnişte bulunmadığı gibi maktulün sanığa sırtı dönük bir vaziyette olduğu sabittir. Olayın ulaştığı bu halde sanığın silah kullanma yetkisi artık bulunmamaktadır. Sanığın maktulü yakaladığı anda silah kullanma yetkisi bulunmamaktadır. Sanığın bu esnada zor kullanma yetkisi mevcut ise de bu yetkinin ancak bedeni kuvvet veya kelepçe cop, basınç ve veya boyalı su, göz yaşartırcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları ile yerine getirilebileceği sabittir. Bu şartlar içinde ‘Sanığın sağ işaret parmağı elindeki silahın tetik bölümünde bulunduğu halde elinde silahla sanığın omzuna vurması’ şeklinde eyleminde taksirden, yani dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan söz edilmesi mümkün değildir. Çünkü polis olan sanığın kasıtlı olarak maktulü öldürmek veya yaralamak gibi bir görev ve yetkisi bulunmamaktadır. Sanığın bu eylemi bir zor kullanma veya silah kullanma yetkisinin aşılması değil 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu(TCK) hayat veya vücut dokunulmazlığına yönelik bir etkili eylemidir. Sanığın yaralama veya öldürme kastıyla başlayan eylemini taksir veya bilinçli taksirle sonlandırması mümkün değildir. Mevcut olayda sanığın taksir veya bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabulü mümkün değildir" ifadelerine yer verildi.
“KAÇMASINA SİNİRLENDİĞİ MAKTULÜN OMZUNA VURDU…"
Mütalaada şu ifadelere yer verildi: “Sanığın kastının belirlenebilmesi amacıyla yaralama ya da öldürme kastıyla hareket edip etmediği hususundaki tartışmaya gelince ‘sanığın sağ işaret parmağı elindeki silahın tetik bölümünde bulunduğu halde, elinde silahla muhtemelen kaçmasına sinirlendiği maktulün omzuna vurduğu esnada vurmanın etkisi ile sanığın tetiğe basması ile tabancanın ateş alması ve maktulün ölmesi… ‘şeklinde eylemde sanığın en azından yaralama kastıyla hareket ettiği sabit ise de sanığın kovalamaca esnasında havaya ateş ettiği yani emniyet mekanizması açık, dolu ve çalışan vaziyette tabancanın tetiğinde sağ işaret parmağı bulunduğu halde maktulün başını hedef alacak şekilde omzuna vurarak silahın ateş alacağını ve maktulün bu eylem sonucu ölebileceğini açıkça öngörebilmesine rağmen etkili eylemine devam ettiği yani sanığın TCK’nın 21/2 maddesinde düzenlenmiş bulunan olası kast ile hareket ederek eylemini tamamladığı sabittir…" Sanığın tutukluluk halinin devamına da karar verilmesi istenen mütalaada, sanığın “Çocuğu veya beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak kişiyi olası kast ile öldürme“ suçundan müebbet hapsi istendi.
İDDİANAME
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede polis memuru H.D.S.’nin “Çocuğu veya beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak kişiyi olası kast ile öldürme“ suçundan müebbet hapis cezası isteniyor.