Güncelleme Tarihi:
İdris TİFTİKÇİ/İSTANBUL,(DHA)-CUMHURBAŞKANI Erdoğan, "Biz şu veya bu gücün ne dediğine değil, sadece ve sadece Allah'ın ne dediğine baktık, sadece ve sadece milletimizin ne dediğine baktık. Türk milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik. Kudüs giderse Medine'yi koruyamayız. Medine giderse Mekke'yi koruyamayız. Mekke giderse Kabe'yi de kaybederiz. Milyarlarca Müslüman olarak da son sözümüz, henüz ağzımızdan çıkmadı. Her şeyin bir zamanı olduğu gibi, bu büyük inkılabın da bir zamanı vardır" dedi.
Star Gazetesi'nin düzenlediği Necip Fazıl Ödülleri, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen törenle sahiplerini buldu.
Saygı Ödülü'nü kazanan Teoman Duralı'ya ödülünü vermik için sahneye gelen Erdoğan, yaptığı konuşmada, 5 kişilik jüri tarafından bu yıl ki Necip Fazıl Ödülleri'ne layık görülen şiir dalında Ahmet Murat, hikaye-roman dalında Necip Tosun, fikir-araştırma dalında Ahmet Özalp'ı, ilk eser dalında Betül Nurata ve Emre Ergen'i, uluslararası ödül alanında Bosnalı Cemalettin Latiç'i, saygı ödülünde de Prof. Dr. Teoman Duralı'yı tebrik etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının devamında, "Necip Fazıl, özellikle dar çerçevede olduğu zaman muhabbeti doyumsuzdu. O muhabbetlerde hakikaten unutulmayacak hatıralar vardı. Allah rahmet eylesin. Fakat bizim dünyamıza kazandırmış olduğu o dinamizm çok çok farklıydı. Verdiği heyecan çok çok farklıydı. Onunla beraber bizler gerçekten bugün karşımıza dikilen bazı gruplar, bazı saldırganlar var ya, işte o zamanlarda kalemiyle onlara karşı duran, yegane isim üstat Necip Fazıl Kısakürek'ti. Adeta tek başına onları çökertiyordu, baş edemiyorlardı. Yargıda, adliyelerde yine aynı şekilde dimdik duran bir isim. Biz dik durmayı ondan öğrendik. Hele hele bir ifadesi var ki hiç unutmuyorum. O hakime verdiği cevapta, 'bıktık senden' dediğinde, 'siz burada hancı, ben de bu davada yolcu oldukça, ben buraya daha çok uğrarım' ifadesini unutamıyorum. Mesele bu... İnşallah bizler de bu davada yolculuğumuzu, ayağımızı sabit kadem tutmak suretiyle devam etmek durumundayız." dedi.
"DAHA SON SÖZÜMÜZÜ SÖYLEMEDİK"
Erdoğan, "Biz 15 yıldır büyük Türkiye'yi, güçlü Türkiye'yi, kendisiyle birlikte tüm dostlarının, soydaşlarının, dindaşlarının, mazlumların ve mağdurların umut kapısı, güven kaynağı bir ülkeyi inşa etmenin gayreti içindeyiz. Biz üstadın ömrü boyunca hep bekleyip durduğu o inkılap var ya, işte onu gerçekleştirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Devlerin kıvranışına, cücelerin çırpınışına aldırmadan tarihin en büyük iman devini ayağa kaldırmak için gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Eğer bugün içeriden ve dışarıdan sürekli saldırılara maruz kalıyorsak, iftiralara uğruyorsak, davamıza ve onun uğruna adadığımız canımıza kast ediliyorsa, sebebi işte bu mücadeleden vazgeçmiyor oluşumuzdur. Şayet tıpkı geçmişte yapıla geldiği gibi 'otur' denildiğinde otursak, 'sus' denildiğinde sussak, 'ver' denildiğinde versek, 'al' denildiğinde alsak, inanın bu saldırıların hiçbiriyle karşılaşmazdık. Ama biz şu veya bu gücün ne dediğine değil, sadece ve sadece Allah'ın ne dediğine baktık, sadece ve sadece milletimizin ne dediğine baktık. Türk milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik." diye konuştu.
"DİBE ÇAKILMADIK, YOK BÖYLE BİR ŞEY. SAKIN HA."
Ödül alanlardan Betül Nurata'nın konuşmasında kullandığı, "İletişim olarak maalesef dibe vurduk." ifadesini hatırlatan Erdoğan, "Beni bağışlasın Betül kızımıza şunu söyleyeceğim: Dibe çakılmadık, yok böyle bir şey. Sakın ha. Dibe çakılanlar başkaları. Biz şu anda tavan yapıyoruz Allah'ın izniyle. Ah o dönemleri bir yaşamış olsaydınız, bugünü mukayese daha rahat olacaktı. Rabbimize hamdolsun, nereden nereye geldik. Eğer artık bir Betül kızımız, kardeşimiz varsa, bir Rümeysa kızımız varsa, bugün onlar elhamdülillah üniversitelerde, bilimde, her türlü yarışın içinde yer alabiliyor, devletin her kademesinde yer alabiliyorsa dibe çakan değil tırmanan bir nesil var, bir gençlik var. Milyarlarca Müslüman olarak da son sözümüz henüz ağzımızdan çıkmadı. Her şeyin bir zamanı olduğu gibi, bu büyük inkılabın da bir zamanı vardır. Bir yandan kendimizi güçlendirmenin, büyütmenin, o güne hazırlanmanın mücadelesini verirken, aynı zamanda her türlü haksızlığa, zulme, ahlaksızlığa karşı itirazlarımızı en yüksek perdeden dile getirmekten de geri durmuyoruz,
durmayacağız. Çünkü elimizle düzeltemiyorsak dilimizle onunla da bir şey yapamıyorsak kalbimizle buğzetmenin gerektiğini biliyoruz. Kalple buğzetmekten, dille itiraz etme seviyesine çıktık. İnşallah en kısa sürede haksızlıkları elle düzelteceğimiz günleri de göreceğiz. Bunun ilk adımlarını atmaya başladık." şeklinde konuştu.
UNUTMAYINIZ KUDÜS DEMEK İSTANBUL DEMEKTİR
Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
Şimdi Kudüs üzerinden, tüm Orta Doğu'yu, tüm Müslümanları hedef alan yeni bir saldırı başladı. Bu konuda da ilk adımları Çarşamba günü büyük ölçekte attık, inşallah devamını da getireceğiz. Şunu iyi biliyoruz. Kudüs giderse Medine'yi koruyamayız. Medine giderse Mekke'yi koruyamayız. Mekke giderse Kabe'yi de kaybederiz. Unutmayınız Kudüs demek İstanbul demektir, İslamabad demektir,
Jakarta demektir. Medine demek, Kahire demektir, Şam demek, Bağdat demektir. Kabe demek, tüm Müslümanlar olarak hepimizin şerefi, namusu, onuru, haysiyeti, varlık gayesi demektir. Biz bunların hiçbirinden vazgeçemeyiz. Allah'ın emrine ve ecdadın emanetine sahip çıkmak için ne gerekiyorsa bunu yapacağız. Elimizle müdahale edeceğiz ya... Bütün görüşmeleri, her şeyi yapacağız ya... Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda çağrımızı yaptık. Arakan için orada, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, onlarla beraber orada bizzat toplantı yaptık. Niçin? Duyarsız kalamayız. Attığımız adımların da yavaş yavaş neticesini alıyoruz. Düzen bozuk olabilir ama bizim buna rıza gösterme mecburiyetimiz yoktur.
(FOTOĞRAF)