Güncelleme Tarihi:
İSTANBUL, (DHA)- KAPİLLER kaçış sendromunun kesin tedavisinin olmadığına ancak atakların ertelenebildiğine dikkat çeken Uz. Dr. Aytaç Karadağ, "Hastaların sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için düzenli kontrollerini aksatmaması gerekir" dedi.
Kapiller kaçış sendromunun tedavi edilmediği takdirde son derece vahim sonuçlara yol açtığı için yoğun bakımda tedavi edilmesi gerektiğini söyleyen Memorial Bahçelievler Hastanesi İç Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Aytaç Karadağ, hastalık hakkında önemli bilgiler verdi.
"HASTALIĞIN KESİN ÇARESİ BULUNMAMIŞTIR"
Uz. Dr. Aytaç Karadağ, “Böbrek, beyin, kalp, karaciğer gibi hayati organlara kanın ulaşması için damar dışına çıkan sıvının tekrar damar içine girmesini sağlayan, tansiyonu yükselten sıvı desteği, ilaç tedavisi uygulamak gerekir. Bazen tüm tedavilere yanıt alınamayan hastalarda son çare olarak diyaliz gerekebilmektedir. Her ne kadar yeni tedavi yöntemleri denense de, 1960 yılında tanımlanan bu hastalığın kesin çaresi tam olarak bulunamamıştır, atakları ertelemek için yaşam boyu tedavi gerekmektedir” diye konuştu.
DÜŞME VE YARALANMA TRAVMALARI SONRASI OLUŞABİLİYOR
Hastalığın nedenleri hakkında bilgi veren Uz. Dr. Karadağ, “Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte bağışıklığı sağlayan lenfosit denilen askerlerin kendi aralarında haberleşmesini sağlayan interlökin-2 isimli maddenin eksikliği ana faktör olarak bilinmektedir. Bağırsaklarda yaşayan yararlı canlılar olan probiyotiklerin eksilmesi bağlı bağırsakta zararlı mikroorganizmaların artmasına ve gıdayla alınan yabancı antijenlerin bağırsak duvarından emilerek kana girmesine neden olmaktadır. Düşme, yaralanma veya trafik kazası gibi travmalar, ameliyat, yanık, kanser tedavisinde ve organ naklinde kullanılan bazı ilaçlar ve lenf düğümü kanserleri sonucunda oluşabilmektedir” ifadelerini kullandı.
"TAKİPLİ KORUYUCU TEDAVİ ŞART"
Uz. Dr. Karadağ, kapiller kaçış sendromunun belirtilerini şöyle sıraladı:
"Tansiyon düşmesi nedeniyle baş dönmesi, göz kararması, halsizlik, baygınlık hissi, bulantı, iştahsızlık, kollarda, bacaklarda, yüzde yaygın ödem, karında şişlik, ateş yüksekliği, nefes darlığı, hızlı nefes alma, çarpıntı ile kendini gösterebilmektedir. Ataklar halinde seyredebildiği için tanı konulduğu andan itibaren düzenli takip edilmesi ve tekrarlamaması için koruyucu tedavi uygulanması gerekir. Damar duvarının geçirgenliğinin artması nedeniyle damarın içindeki sıvının damar dışına kaçması nedeniyle oluşur. Damar içindeki sıvı azalınca tansiyon düşer, damar dışına sıvı kaçtığı için vücutta yaygın ödemler gelişir. Damar içinden vücudun tüm boşluklarına sıvı kaçışı olduğu için bacaklarda, elde, yüzde, karında şişlik, akciğer ve kalp zarında sıvı birikmesine bağlı nefes darlığı, göğüs ağrısı, kas içine sıvı kaçışı nedeniyle kaslarda genişleme olur."