Güncelleme Tarihi:
İSTANBUL, (DHA) DİSK Genel Başkanı Kani Beko, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, "1 Eylül Dünya Barış Günü savaşlara ve savaşların yol açtığı acılara karşı barış talebinin ve umudunun dillendirildiği gündür" dedi.
DİSK Genel Başkanı Beko, yazılı açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
"Nazi Almanya'sının 1939 yılında Polonya'ya saldırdığı ve emperyalistler arası yeni bir paylaşım savaşı başlattığı tarih olan 1 Eylül, Türkiye'de de emek, demokrasi ve barış güçlerinin takviminde özel bir yer taşımaktadır.
MİLYONLARCA İNSAN GÖÇE ZORLANDI
Yaşadığımız bölgede yıllardır süren savaşlar, milyonlarca insanı yoksullaştırmış, yüz binlerce insana tarifsiz acılar yaşamış, sayısız insan Irak'ta, Suriye'de, Filistin'de katledilmiş, geriye evladını yitiren binlerce anne baba ve öksüz kalan yüzbinlerce çocuk bırakmıştır. Milyonlarca insan topraklarından göçe zorlanmış, yine milyonlarcası kimliğinden, dilinden, milliyetinden, mezhebinden ve düşüncesinden dolayı baskı görmüştür.
Etnik ve dini farklılıklar körüklenerek halklar birbirine düşman edilmekte, insanların gelecekleri ve bir arada yaşama umutları yok edilmektedir. Silahlar konuştukça kadınlar, gençler, çocuklar, yoksullar ve emekçiler başta olmak üzere bütün insanlık ağır bir sarsıntı yaşamakta, işsizlik, yoksulluk, açlık, acı ve gözyaşı artmaktadır...
Milyarlarca insan temel haklarından mahrumken, temiz içme suyu bulamazken, milyarlarca insan doktor ve öğretmen, hastane ve okul bulamazken, hükümetler ve uluslararası kurumlar savaşları devam ettirmeyi, emekçilerin maaşlarında kesinti yapmayı, sosyal hakları törpülemeyi tercih etmekte ve baskı koşullarını durdurmak yerine onlardan nasıl kâr edebileceklerini düşünmektedir.
SÖMÜRÜ VE BASKI DÜZENİ SAVAŞLAR İLE SÜRDÜRÜLEBİLMEKTEDİR
Neoliberal kapitalist düzen ve onun destekçisi emperyalist güçler için savaş, halkları/işçi sınıfını birbirine düşürerek bölüp parçalamanın, demokratik hakları askıya almanın, sermayeye kaynak aktarmanın, kısacası bu düzeni devam ettirmenin, bir yolu olarak değerlendirilmektedir. Sömürü ve baskı düzeni ancak savaşlar ile sürdürülebilmektedir. Savaş yaşamımızın kalıcı bir parçası haline gelmiştir.
Düzeni "savaş” ile sürdürülebilir hale getirmek, insanlığa karşı işlemiş en büyük suçlardandır ve maalesef ülkemizde de bu yönde politikalarla karşılaşmaktayız.
Emperyalist güçler tarafından kışkırtılan Suriye'deki etnik-mezhepsel ayrımlara dayanan iç savaşa Türkiye'yi yönetenlerin taraf olması maalesef ateşi ülkemize taşımıştır. "Ortadoğu iç savaşlarla, etnik ve dini boğazlaşmalarla kaosa sürüklenirken, Türkiye bu kaosun parçası olmasın” diyenlere kulak verilmemiştir. Yıllardır tüm uyarılara rağmen hatada ısrar edilmiş, Suriye politikasını eleştirenler "hain” ilan edilmiştir. Türkiye'nin toplumsal barışını tehdit eden bu tehlikeli macera sürdürülmektedir.
Ülkemizde Kürt sorunu da dahil tüm sorunların, şiddetle, terörle, çatışmayla çözülemeyeceği son 30 yıllık yakın tarihimize bakılarak dahi görülmektedir. Özlemle beklediğimiz, kalıcı bir toplumsal barış ve kardeşlik, bir arada insanca yaşayacağımız bir ülke, kanın ve şiddetin olduğu yerde sağlanamamaktadır. Türkiye'de bir iç savaş ortamına sürükleme tehlikesi taşıyan provokasyonlar, kimden gelirse gelsin, sadece acıyı, kanı ve gözyaşını artırmaktadır.
SAVAŞ ÖLÜM, ACI; GÖZYAŞI VE YIKIM DEMEKTİR
Ülkemizde benimsenmesi gereken politika, "yurtta barış, bölgede barış, dünyada barış” politikasıdır. Bunun dışındaki tüm maceralarla ve savaş politikalarıyla, iktidarlar güçlenebilir, koltuklar korunabilir, servetler korunabilir, sermaye büyüyebilir ama ülkemiz kaybeder. Bir kez daha tekrarlıyoruz:Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir! Savaş, cinayet demektir!Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerlenerek artması demektir! Savaş, ekmeğimizin küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir!
Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir!Savaş, demokrasi ve özgürlüklerin bitirilmesi demektir!Savaş, insan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır!Savaş, çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir!Savaş, savaş kararı alanların çocuklarının değil, emekçi halk çocuklarının gönderildiği bir cehennem demektir!
İşçi sınıfı olarak özlemimiz, kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar olarak barış içinde yaşayacağımız, demokratik bir Türkiye özlemidir. Çünkü bizler bilmekteyiz ki, işçilerin göz renkleri ne olursa olsun göz yaşları aynıdır.Barış emekle gelecek, barış işçilerin birliğiyle gelecek.Yaşasın işçilerin birliği, yaşasın halkların kardeşliği! Yaşasın 1 Eylül Dünya Barış Günü"