Güncelleme Tarihi:
İstanbul, 10 Eylül (DHA) - ING Bank’ın, “Piyasalar Eylül PPK (Merkez Bankası Para Politikası Kurulu) kararına ve OVP’ye odaklanacak...” başlıklı aylık ekonomi bülteninde, destekleyici para politikaları, mali itki uygulamaları ve ılımlı finansal koşulların da katkısıyla küresel büyüme güçlü bir seyir izlemekle birlikte, son dönemde ülkeler arasındaki ekonomik performans farklılıklarının daha da belirginleştiğine işaret edildi.
ING Bank’ın Eylül ayına ilişkin ekonomi bülteninde şu değerlendirmeler yapıldı:
“ABD tarafında, ticaret savaşı haberleri, politik belirsizlikler ve ters getiri eğrisinin ekonomik olarak ima ettiği gelişmelere dair endişelere rağmen, maliye politikasının katkıları, güçlü işgücü piyasası ve hızla yükselen şirket karları yılın kalanında da büyümenin hızlı artış eğilimini koruyacağı anlaşılıyor.
“Euro Bölgesi son dönemdeki ticaret savaşlarından çok fazla zarar görmüş olmasa da, İtalya’daki kırılganlıklar ve Brexit kaynaklı belirsizlikler bu yılın ikinci yarısında büyümede bölge genelinde yeni bir ivmelenmenin zorluğuna işaret ediyor.
“Enflasyondaki toparlanmanın oldukça zaman alacağı da dikkate alındığında önümüzdeki iki yıllık dönemde para politikasında hızlı bir sıkılaşmanın gündeme gelmeyeceği beklentisi öne çıkıyor.
“Bu ortamda, Çin’de iç talep büyümesi finansal kurumları güçlendirme adımlarına paralel olarak ivme kaybederken, yatırımları yeniden güçlendirmeye yönelik mali ve finansal politikalar ise devam ediyor.
“Öte yandan, korumacılık tehditlerinin yarattığı endişeler, ticaret savaşlarının olumsuz yansımaları, dolardaki güçlenme eğilimi ve finansal koşulların sıkılaşması, enerji fiyatlarındaki yükseliş ve ithalatçı ülkeler üzerindeki olumsuz etkileri gibi faktörlere paralel son dönemde gelişmekte olan ülkeler dair risk algısı önemli ölçüde arttı.
“Gelişmekte olan ülkelerin de baskı altında kaldığı daha az destekleyici bu küresel finansal ortama ek olarak ABD ile ilişkilerin odağında olduğu jeopolitik problemler ve artan cari açık/düşük rezerv yeterliliği yanında para ve maliye politikasının enflasyonu kontrol altına almada yeterli olmadığına dair algıyla TL varlıklar son dönemde önemli ölçüde baskı altında kaldı.
“Liranın dolara karşı reel bazda tarihi düşük düzeye geldiği, enflasyonun ciddi bir sıçrama kaydettiği, faizlerin küresel krizden bu yana en yüksek rakama ulaştığı, büyüme görünümüne dair aşağı yönlü risklerin güçlendiği bu dönemde, kurda istikrarı sağlama ve liradaki sert değer kaybının bilançolarda neden olduğu tahribatı azaltma adına Ağustos’tan bu yana çeşitli adımlar atan karar alıcıların endişelerin odağında yer alan makro problemleri çözme adına vereceği politika tepkileri piyasa açısından büyük önem taşıyor.
“Bu çerçevede, Eylül PPK’sında güçlü bir faiz kararı gelebileceği beklentileri MB’nin Ağustos enflasyonundan sonra yaptığı politika duruşunun yeniden şekillendirileceği açıklamasıyla destek buldu. Öte yandan, Temmuz toplantısında maliye politikasının dezenflasyona katkı sağlayacağı beklentisiyle faiz artışı yapmayan PPK’nın bu değerlendirmesini koruduğu takdirde OVP öncesinde piyasa beklentisinin altında bir faiz artışına gitmesi de söz konusu olabilir. Dolayısıyla MB’nin adımı piyasalar açısından yön çizici olacaktır.
“Ayrıca, cari ekonomik koşullara göre mali disiplinin sağlanmasının daha da önem kazandığı düşünüldüğünde, bu ay içerisinde açıklanacak Orta Vadeli Plan piyasalar tarafından yakından takip ediliyor. Dolayısıyla, güçlü ve iyi kalibre edilmiş bir politika çerçevesi ekonomik görünüme dair risklerin yönetilmesi açısından önemli olacaktır.
“Bu şartlar altında 2018 büyüme beklentimizi yüzde 3.3’e çekerken, 2019’da hafif pozitif olacağını tahmin ettiğimiz büyüme performansına dair aşağı yönlü risklerin güçlendiğini düşünüyoruz. Enflasyonun kurdaki yükseliş kaynaklı geçişkenlik, yönetilen fiyatlarda yapılan ayarlamalar ve güçlenen maliyet kaynaklı baskılarla bu yıl yüzde 18’i aşacağını gelecek yıl ise yüzde 10’un üzerinde çift basamaklı düzeyde kalacağını tahmin ediyoruz.
“Cari açık tarafında ise iç talepteki zayıflamayla dış ticaret açığındaki toparlanma sürecinin güçlenerek devam edeceğini, altın ithalatında olası normalleşmenin de bu eğilime katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. Yüksek enerji fiyatlarına rağmen, bu gelişmelere bağlı olarak açığın GSYH’ye oranının bu yıl %6’nın üzerinde kalsa da gelecek yıl yüzde 5.0’ın altına gerileyeceğini öngörüyoruz.
“Geçtiğimiz yıl Türkiye ekonomisindeki büyüme hızı olumlu küresel koşullar ve güçlü destekleyici adımların etkisiyle gelişmekte olan ülkeler arasında öne çıkarken; bu yılın ilk çeyreğinde de iç talebin devam eden katkısı sonucu yüzde 7.4’lük bir başka hızlı büyüme rakamı daha kaydedildi.
“PMI’nın Mar-18’den bu yana kritik 50 seviyesinin altında kalmaya devam etmesi, sektörel güven endekslerinde dikkate değer düşüşler ve sanayi üretimi ile perakende satışlarda zayıflama eğilimi aktivitenin 2. çeyrek sonrasında ivme kaybettiğini ortaya koyuyor.
“Ağustos’ta beklentilere hemen hemen paralel gerçekleşen ancak son aylarda güçlenen fiyat baskılarının etkisiyle oldukça yüksek bir artış kaydeden aylık enflasyonun ardından yıllık rakam 2003 bazlı seride yeni bir tepe noktasına ulaşarak yüzde 17.9 oldu. Yıllık rakamdaki harekette, mal grubunda özellikle de enerji ile çekirdek mallarda gözlenen sert fiyat artışları önemli rol oynarken; fiyatlama davranışlarında devam eden bozulma ve kura duyarlı ürünlerin katkısıyla hizmet enflasyonunda bir süreden beri gözlenen yukarı yönlü seyir devam etti.
“Yurt içi üretici fiyat endeksinde genele yaygın fiyat artışları sonucu aylık değişim yüzde 6.6 ile 2003’ten bu yana en yüksek aylık rakam olurken; hızlı bir yukarı trend içerisinde olan yıllık enflasyon Ağustos’ta da yükselerek yüzde 25’ten yüzde 32.13’e ulaştı ve üretici fiyatları kaynaklı baskıların güçlendiğini bir kez daha teyit etti.
“Haziran ayında takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi yıllık yüzde 3.2 büyürken, ikinci çeyreğin ilk ayında pozitif olan mevsimsellikten arındırılmış sanayi üretimi rakamı ise sonraki iki ayda eksiye dönerek, bir önceki çeyreğe göre, sırasıyla yüzde -1.6 ve yüzde -2.0 oldu.
2018’in ikinci çeyreğin tümündeki üretim hızı ise bir önceki çeyreğe göre yüzde -0.7 ile 2016 üçüncü çeyrek sonrasında ilk defa çeyreklik bazda daralırken, geçtiğimiz yılın ikinci yarısında başlayan ivme kaybının bu yıl da korunduğunu ortaya koydu.
“Temmuz’da dış ticaret açığı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 33 daralırken, altın ithalatındaki düşüş ve (altın ve enerji hariç) çekirdek açıktaki daralma bu eğilimde belirleyici oldu. Öte yandan, (petrol ithalatı miktar olarak gerilese de) yüksek enerji fiyatları sonucu Türkiye’nin enerji ithalatındaki artış açıktaki iyileşmeyi bir miktar sınırladı.
“Ağustos’ta repo ihaleleri yoluyla fonlamadan koridorun üst bandından fonlamaya yönelen ve ağırlıklı ortalama fonlama maliyetini yüzde 19.25’e yükselten MB Ağustos enflasyonunun ardından yaptığı açıklamada, fiyat istikrarını desteklemek amacıyla gerekli tepkinin verileceğini ve Eylül PPK toplantısında parasal duruşun yeniden şekillendirileceğini vurguladı.
“Bu açıklama, swap eğrisinin ortaya koyduğu üzere halen efektif fonlama maliyetinin üzerine 500 baz puana yakın bir faiz artışı fiyatlayan piyasada güçlü bir faiz kararı gelebileceği beklentilerine destek sağladı. Öte yandan, Temmuz toplantısında maliye politikasının dezenflasyona katkı sağlayacağı beklentisiyle faiz artışı yapmayan PPK’nın bu değerlendirmesini koruduğu takdirde OVP öncesinde piyasa beklentisinin altında bir faiz artışına gitmesi de sözkonusu olabilir.
“Kurdaki sıçramayla daha da ivmelenmesi beklenen enflasyondaki artış hızı, Türkiye’ye özgü riskler ve karar alıcıların swap piyasasında likiditeyi sıkılaştırarak sınır ötesi piyasalarda lira faizinin hızla yükselmesine bunun da yabancıların sahip oldukları lira varlıkları azaltma eğilimine sebep olmasıyla tahvil faizleri geçtiğimiz ay yukarı yönlü eğilimini sürdürdü. Bu gelişmelere paralel olarak 2 yıllık tahvil faizi Ağustos’un ilk yarısında yüzde 28’i aştıktan sonra takip eden günlerde yeniden kısmen toparlanarak yüzde 25’in altına gelirken, 10 yıllık faiz ise yüzde 23’ü aştıktan sonra geçtiğimiz günlerde yüzde 20’nin altına döndü.
“Önümüzdeki dönemde olumsuz enflasyon dinamikleri, MB politikasına yönelik beklentiler ve Hükümet tarafından atılabilecek makro ve finansal adımlar faizlerin yönünde belirleyici olacaktır.”