(Görüntülü) Buket Aydın: Medyada kadına şiddet dili özendirici olmamalı

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Kasım 23, 2018 14:42

(Görüntülü) Buket Aydın: Medyada kadına şiddet dili özendirici olmamalı

Haberin Devamı

İSTANBUL, (DHA)- Kadına yönelik şiddetle mücadelede medya ve haberciliğin rolünü değerlendiren Kanal D Ana Haber Spikeri Buket Aydın, medyada şiddet için kullanılan dilin önemini vurgulayarak, “Kişilik bozukluğu olan insanlarda şiddet haberleri ‘Ben de aynısını yapayım’ isteği doğurabiliyor. Bu açıdan medyanın dili önemli. Çünkü bazen ne yazık ki özendirici olabiliyor” dedi. 


 

25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle İstanbul Aydın Üniversitesi Florya Halit AydınYerleşkesi’nde “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Paneli” gerçekleştirildi. İstanbul Aydın Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi (İAÜTAM) & Kadın Araştırmaları Koordinatörlüğü (İAÜKAK) tarafından düzenlenen panele,Kanal D Ana Haber Spikeri Buket Aydın, Avukat Altın Mimir, Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu Kavuncu, Sosyolog ve Psikolog Serap Duygulu katıldı. 


 

“KİŞİLİK BOZUKLUĞU OLAN İNSANLARDA ŞİDDET EĞİLİMİ OLUYOR” 


 

Prof. Dr. Arif Verimli’nin 3 kişiden birinde kişilik bozukluğu olduğunu söylediğini belirten Buket Aydın, kişilik bozukluğu olan insanlarda şiddete eğilim olduğuna dikkat çekti. Bu kişilerin medyada dayak yemiş, öldürülmüş kadınları, bu kadınların öldürülme biçimlerini görüp örnek alabildiklerini söyleyen Aydın, “Bu onlardaki hissiyatı tetikleyebiliyor. ‘Ben de aynısını yapayım’ isteği doğurabiliyor. Bu açıdan medyanın dili gerçekten çok önemli. Çünkü bazen ne yazık ki özendirici olabiliyor. Şiddet haberlerini hiç görmezsek o zaman da kadınlar hiç şiddete uğramıyormuş algısı olur. Kamuoyunda bir tepki oluşmaz ve bu insanlar da cezalarını düzgün bir şekilde çekmezler. Çoğu olayda sanıklar medyanın gücü sayesinde iyi hal indiriminde yararlanamadı” ifadelerini kullandı. 


 

“TÖRE VE NAMUS CİNAYETİ KAVRAMLARINI DİLİMİZDEN ÇIKARMALIYIZ” 


 

Cinayetleri hiçbir şeyin meşru hale getiremeyeceğini dile getiren Aydın, “Töre, namus cinayeti gibi kavramların artık hayatımızdan ve medyanın dili içerisinden çıkartılması gerekiyor. Cinayeti hiçbir şey meşru hale getiremez. Töre cinayeti, namus cinayeti diye bir şey olmaz. Cinayet cinayettir” dedi. 


 

Kadına şiddette devlete çok büyük iş düştüğünün de altını çizen Aydın, “Birçok güzel şey yapıldı. Devlet kadınların yanında duruyor. Sadece biraz daha yaygınlaştırılmalı, biz kucağımızı açtık denmeli. Sadece şiddet olayında değil başka vakalarda da kadının bir şekilde korunması gerekiyor. Burada da en büyük görev medyaya düşüyor. Herkes duyarlı olmayabiliyor ve reyting kaygısıyla çirkin şekilde haberler yapılabiliyor. Bunlardan kaçınmak gerekiyor. Bundan gelecek reyting gelmesin şeklinde bakmak gerekiyor. Bu etik duruşun bütün medyaya yayılması gerekiyor. Kadınlar olarak bu meslekte güçlü noktalarda bulunuyoruz. Bu dilde orta yol bulmak gerekiyor. Hiç görmemek mümkün değil ama göreceksek kişinin ailesini, öldüyse geride kalan çocuklarını, ölmediyse bundan sonraki yaşantısını düşünerek hareket etmemiz gerekiyor” diye konuştu.


 

“SAHİPLENMEK İLE SAHİP OLMAK ARASINDAKİ FARKI ÖĞRENMEK GEREK”


 

Toplumsal yargıların yanı sıra kadına yüklenen anlam ve kadından beklenen görevlerin de kadına şiddette etkisi olduğunu söyleyen Sosyolog ve Psikolog Serap Duygulu, kadın erkek ilişkilerindeki yanlışlıklardan bahsetti. İnsanların sahiplenmek ile sahip olmak arasındaki farkı öğrenmesi gerektiğini dile getiren Duygulu, “Birbirine sahip olmak, koruyup kollamakla karşı tarafı kendine ait bir meta gibi görmek onun üzerinde hak sahibi olduğunu düşünmek, bir süre sonra erkek tarafında kendi bilgisi ve izni olmadan her hareketinde elindeki kontrol duygusunu kaybediyor. Kontrol edilecek olay kişiler değil, ilişkidir. Bir tarafın tek karar verici olduğu, hem kendinizin hem yaşamınızı hem de partneri kontrol etmeye çalıştığınız şey, ilişki değildir. İlişkide taraflar birbirinin özel alanına saygı göstermek zorunda. Şiddet gösteren kişileri toplumda çok görüyor olmamızın sebebi, şiddetin hala tam olarak algılanmadığından kaynaklı” dedi.


 

“SOSYAL MEDYA ŞİFRESİNİ İSTEMEK BİLE ŞİDDETTİR”


 

Şiddetin sadece fiziksel olarak düşünülmemesi gerektiğini ifade eden Duygulu, “Sosyal medya şifresini istemek, telefonuna bakmak,  arkadaşları ve ailesiyle olan ilişkilerini yönlendirmek dahi şiddet tanımı içerisine giriyor. Şiddeti toplumsal bir sorun olarak görmek zorundayız. Aileler olarak hem kızlarımızı hem de erkek çocuklarımızı bilinçlendirmek zorundayız. Aile olarak birbirimizle konuşmayı öğrenmek zorundayız. Çocuklarımız kaç yaşında olursa olsun onlar konuşmaya hazır olduğunda dinleyin. Duymak istemediğiniz şeylerden korktuğunuz için onları dinlemekten vazgeçerseniz size duymak istediklerinizi söyleyen, doğruları saklayan çocuklar olur.Çocuklar önce okulda öğretmenlerinden, sokakta arkadaşlarından, evde anne babasından şiddet gördükçe bir ilişki yaşadığında karşı tarafın kendisine uygulayacağı şiddeti kabullenici bir tutum sergileyebiliyor. Bir süre sonra da neredeyse tacizcisine bağlanma duygusu ortaya çıkıyor ve bunu sevgi zannediyoruz” diye konuştu.


 

“YASALAR TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİL”


 

“Yasalarımızda erkek şiddetini önleyecek çok güzel düzenlemeler var ancak yasalar tek başına yeterli değil” diyen Avukat Altın Mimir, “Yasaları insan uyguluyor. İşin içine insan faktörü katıldığında bin yıldır yaşanmış olan erkek egemen kültürün yarattığı sonuçlarla karşılaşıyoruz. Toplumda yeşermeye başlayan farkındalıkla bizim adli mercilerimiz de erkek şiddetinin hüküm sürdüğü davalarda arzu edilen kararları vermeye başladılar. Şiddet mağduru kadın kendi beyanında yola çıkarak kendisi lehine koruma tedbir kararı çıkarabiliyor. Ancak bu kararlar tek başına yeterli olmuyor. Ülkemizde yaşanan kadın cinayetlerinin yüzde 70’ine yakın büyük bir oranının koruma tedbir kararları içerisinde verilmiş olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.


 

“CİNSİYET AYRIMCILIĞINI ORTADAN KALDIRMALIYIZ”


 

Cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldıracak eğitim sisteminingeliştirilmediği müddetçeşiddetin önüne geçilemeyeceğini söyleyen Mimir, “Şiddetin altındaki en önemli sebep kadın erkek cinsiyet eşitsizliği ve ekonomik dağılımın erkek lehine olmuş olmasıdır. Bir kadın güçlü olursa şiddete karşı sesini duyurabiliyor.Kadının kendine gösterilen hareketi şiddet olarak algıladığı anda hukuk devreye girmeli. Gösterilen şiddeti ‘seviliyorum’ olarak gören kadınlarımız da maalesef var. Kadın öncelikle şiddeti tanımalıve bu şiddet karşısında yalnız olmadığını bilmeli. Bunun için sessiz kalmamalı ve yardım istemeli. Şiddete tanıklık edenin de ihbar etmesi çok önemli bir insanlık vazifesidir. İhbarcılarınn kimlikleri gizli tutuluyor, kesinlikle korkmamalılar” dedi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!