Güncelleme Tarihi:
Özgür Deniz KAYA/ORDU, (DHA) - ENERJİ eski Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Türkiye'nin ilk yerli sondaj gemisi 'Fatih'in önemli atılım olduğunu belirterek, "Barbaros Hayrettin'den sonra Akdeniz'de tekrar söz sahibi olacağız" dedi.
Enerji eski Bakanı, Turkcell Yönetim Kurulu üyesi ve Türkiye’nin ilk Çinli bankasının yönetimindeki Türk tek üye Mehmet Hilmi Güler, yerli otomobilden Türkiye'nin ilk yerli sondaj gemisine, bor madeninden gelecekte kullanılacak enerji teknolojilerine kadar birçok konuda memleketi Ordu'da DHA muhabirinin sorularını yanıtladı. Bor madeniyle ilgili yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Güler, "Bor Araştırma Enstitüsü'nü kurduk. Bununla Türkiye'de 30'a yakın proje üniversite ve araştırma merkezlerine araştırma olarak verildi. Herkes borun ham hâlde satıldığını zannediyor. Böyle bir yanlış kanaat var. Borlu çimento, çinko borat ve bor kalbür gibi ürünler ve çalışmalarla savunma sanayii, yanmaz kumaşlara, çimentoya, borlu gübrelere kadar önemli çalışmalar ortaya çıktı. İzotoplar üzerine çalışmalar yürüyor. Bor bizim ülkemizin mukayesede üstünlükleri olan çok önemli bir konu. Bununla ilgili de bakanlığımız yeni bir çalışma başlattı. Borda yeni ürünlerle katma değeri yüksek üretimleri sürdürüyoruz. Sodyum bor hidrür ve elementel bor gibi arabalarda yakıt tasarrufu sağlayacak borlu bileşiklerin üzerinde de ciddi çalışmalar yapılıyor" diye konuştu.
'AKDENİZ'DE TEKRAR SÖZ SAHİBİ OLACAĞIZ'
İlk yerli sondaj gemisi 'Fatih'in önemine ilişkin Güler, şunları söyledi:
"Son derece önemli bir atılım. Çünkü denizler yeteri kadar ele alınmamıştı, ihmal edilmişti. Bununla somut bir açılım yapıyoruz. Çünkü bizim beklentimiz denizlerimizde petrol ve doğal gazın olduğu ve aynı zamanda zengin hidrat yataklarının olduğu şeklinde. Bununla ilgili üç boyutlu taramaları yapmıştık. Şimdi sondaj sayımızı artırmamız gerekiyor. Karada ve denizde yapılan sondajların maliyetleri arasında çok büyük fark var. Bu özel gemimizde ne kadar sondaj ve sismik araştırma yaparsak, o kadar fazla sonuç alacağımıza inanıyoruz. Stratejik bir karardı. Bu bakımdan da Berat Bey'i tebrik ediyorum. Ayrıca deniz dibinde madenler, endüstriyel mineraller var. Bu çalışmalar da yapılacak. Akdeniz'deki çalışmalarda yeni birtakım imkânlar sunacağı anlaşılıyor. Yüzer doğal gaz gemilerinin gelmesi de bizim doğal gaz arz güvenliğindeki zaman zaman karşılaştığımız sıkıntıları kökten çözen bir çalışma. Sadece 'Fatih' değil, FSRU'lar ile birlikte çok önemli bir adım attık. 'Fatih' ile Barbaros Hayrettin'den sonra Akdeniz'de tekrar söz sahibi olacağız."
'HEYECAN VERİCİ BİR PROJE'
Yerli otomobil çalışmalarının içinde olduğunu kaydeden Güler, "Yerli arabaya ilişkin tartışma ve eleştirileri biliyorum. Çok heyecan verici bir proje olarak görüyorum. Çevre dostu, yerli ve yenilebilir enerjiyle çalışan bir araba harikulade bir çözüm olabilir. Elektrikli bir arabanın yapılması, yeni teknolojiyle geliştirilmesi, bizim için çok zor bir proje değil. Çünkü savunma sanayiinde son yıllardaki başarılı atakları ele alırsak, teknolojik bir sorun yok. Tersine avantajlarımız var. Pazar ve satış konusundaki tereddütlere ben katılmıyorum. Biz sadece Türkiye değiliz. Bunu etrafımızdaki ülkelere de satma imkanımız olabilir. Bununla ilgili özel hazırlıklarımız da var. Ancak Turkcell olarak da konsorsiyumun içindeyiz. Dışarıdan biri olarak söylemiyorum. Yakıt pilleri, moda tabirle arabanın beynini yapacak ekibimiz de var. Birileri bir ara kaportasını değil de beynini yapalım diyordu. Bunu yapacak durumumuz var. Enerjisini de Turkcell'den alabilir. Benim de içinde olduğum bankalarda da gerektiğinde finans konusunda da mukayeseli avantajlarımız var. Dolayısıyla bunu yapacak ekip var. Tasarımlayacak grubumuz var" diye konuştu.
'AMERİKA AMBARGO KOYDU'
Daha önce bir ekibin insansız hava aracı denemesinde bulunduğunu anlatan Güler, "Uçak sanayii kuruluşunda bulundum. 1978 yılında iki tane insansız hava aracı denemesinde bulunduk. 'Niye yaptınız' diye eleştiri aldık. O dönemde başlasaydık şimdi çok daha farklı olurduk. Daha sonra TÜBİTAK'ta da gece görüş dürbünü geliştirdik. Ağır diye almadılar, hafif diye yine almadılar. Pazarın üretimle birlikte yürümesi lazım. Biz bundan ders aldığımız için de başarılı İHA'lar yapıyoruz. Eskisi gibi değiliz, ne olduğunu görüyoruz. TÜBİTAK'tayken Amerika ambargo koydu. O dönemde biz TÜBİTAK'ta çok önemli işler geliştirdik. Kötü komşu nasıl ki ev sahibi yapıyorsa, bazı çalışmalar da sizi başarılı olmaya mecbur ve mahkum kılıyor. Meşakkat teysiri celbeder. Yani karşılaşılan zorluklar sonuç almamızı daha etkin hale getiriyor" dedi.
'GÜNEŞ VE HİDROJEN ÖNE ÇIKACAK'
Mehmet Hilmi Güler, geleceğin enerji kaynaklarına ilişkin "Bana kalırsa klasik enerji kaynakları yine devam edebilir. Ama benim favorim, yenilenebilir enerjiler ve hidratlar. Benim beklentim, güneş ve hidrojen öne çıkacak. Hidrojenle ilgili merkezi dönemimizde kurmuştuk. Güneş enerjisi ise potansiyeli çok büyük bir saha. Depolama konusu ekonomik olarak başarılırsa, klasik enerji kaynaklarının payı çok düşer. Hidratlar ve kaya gazı konusunda Türkiye'de daha fazla çalışma yapılması lazım" diye konuştu.
'YENİ SÜRPRİZLERİMİZ VAR'
Turkcell ve Çin ICBC Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapan, Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarında bulunan Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu arada boş durmadım. AK Parti'nin tıpkı kuruluşunda, kurucu genel başkan yardımcısı olarak yaptığım gibi son 10 yıldır projeler hazırlıyorum. Dolayısıyla yeni sürprizlerimiz var. Enerji sahasında benim bakanlığa gelmeden önce 3 önemli şansım oldu. Birincisi, İstanbul'da 1994'te sayın Cumhurbaşkanımız o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken beni İGDAŞ'ın başına getirdi. Doğal gazla İstanbul'un havasını temizledik. Kömür konusunu da bana bıraktı. Bir bakıma enerji deneyimimiz 1994'te İstanbul'da 24 yıl önce başladı. İstanbul hava kirliliğinden son derece etkileniyordu. O kadar ki ayda bin doğal gaz abonesi olunca, bizden önceki başkan memnun olurmuş. Biz kampanyalarla günde 17 bin abone yaptık. Salonlar almadı. Otobüslerin koltuklarını söktürüp gezer salon yaptık. İstanbul'un hava kirliliği sorununu çözdük. O zamanki İGDAŞ'ta yetiştirdiğimiz kadro bugün illerdeki doğal gaz şirketlerinin başındaki yöneticilerdir. İkinci şansım, sayın Cumhurbaşkanı, hapishaneye giderken bana büyük bir ileri görüşlülükle Ar-Ge'yi kurdurmasıdır. Daha ortada parti falan yokken, o Ar-Ge de pek çok önemli konu gibi enerji ve doğal kaynakların projelerini oluşturduk. Peşinden Etibank genel müdürü olunca da hem bor hem soda konusunda hem de aynı zamanda ikinci görevimiz olan Türkiye'deki tüm üretimden; enerji, tarım, maden, sanayi gibi konularda Başbakan baş danışmanı olarak yine sıkıntılı olan enerji üretimi yatırımlarını projelendirdik. Üçüncü şansımız ise parti kurulunca, bakan olmadan önce Ar-Ge'den sorumlu genel başkan yardımcısı oldum. Enerji ve doğal kaynaklarla ilgili politikayı kaleme aldık. Bakan olunca da kendi yazdığımız politikayı uygulama şansına sahip olduk. Görüldüğü gibi hepsinde de sayın Cumhurbaşkanımızla bir takım bütünlüğü ve ahengi ile çok yakın, yan yana çalışma imkânı bulduk. Hiç unutamadığımız en mutlu günlerimizdi."
'APARTMANLARDA MERDİVEN BAŞLARINDA BİRER MUM YANIYORDU'
'Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı' isminin nasıl oluştuğunu anlatan Güler, "Politikayı bakanlığın ismine göre oluşturduk. 'Tabii kaynaklar' kavramını öne çıkardık. Sanki Tabii Kaynaklar ve Enerji Bakanlığı şekline getirdik. Bu çok önemli bir karardı. Yani yerli doğal kaynaklara bağlı bir politika oluşturduk. Dışa bağımlılığı azaltacak milli bir politika. Rüzgar, su, güneş, kömür, jeotermal envanterimizi çıkarıp, rüzgar, güneş, kömür haritalarını çıkarıp il il bir misyoner gibi Türkiye'yi dolaşıp valilere ve belediye başkanlarına dağıttık, anlattık ve politikayı tabana yaydık. Kısa zamanda 100 civarındaki yatırımcı 3 binlere çıktı. Anadolu'da herkes enerji ve madenlerle ilgilenir oldu. Mühendisler iş sahibi oldu. Günde 3 saat elektrik kesintisi vardı. Apartmanlarda merdiven başlarında birer mum yanıyordu" diye konuştu.
'GEÇİŞ COĞRAFYASI KONSEPTİNE UYGUN TEDBİRLER ALDIK'
Yerli ürünlerin önemine vurgu yapan Güler, "Daha önceleri Bulgaristan'dan elektrik satın alıyorduk. Yolsuzluklarla anılan bir bakanlığın küllerinden yeni bir bakanlık yaptık. Bulgaristan elektriğini kestik, yerli kaynakları devreye alıp maliyeti düşürülünce elektriği de ucuzlattık. 5 yıl da hiç zam yapmadık. Bu sanayi için de büyük bir teşvik oldu. Bu arada enerji politikasını enerji arz güvenliği, hukuku, ekonomisi ve diplomasisi alt grubuna ayırdık. Üniversitelerde enerji bölümleri açıldı. Enerji hukuku dersleri konuldu. Enerji enstitüleri özel konulara girmek üzere tesis edildi. Enerji konseptimizde iki yolumuz vardı. Ya kaynak coğrafyası olacaksınız ya da geçiş coğrafyası. Biz bu noktada da doğal gaz ve petrol boru hatlarına ağırlık vererek geçiş coğrafyası konseptine uygun tedbirler aldık" dedi.
'SON DERECE ÖNEMLİ PROJE'
15 yılda yapılan çalışmalarda boru hatlarına büyük önem verildiğini belirten Güler, "Bakü- Tiflis- Ceyhan- Şah Deniz boru hattı gibi projeleri başlattık ve bitirdik. Bunlardan Bakü- Tiflis- Ceyhan petrol boru hattı son derece önemli bir projedir. Burada projenin gerçekleşmesiyle birlikte Hazar petrolünü Azerbaycan ile Gürcistan'dan ve Türkiye'den geçerek Ceyhan'a indirdik. Bu projenin görünmeyen bir avantajı da proje boyunca 10 bin kadar kişi projede çalıştı ve bu sahalarda ileride yer alacak elemanları yetiştirmiş olduk. Şah Deniz doğal gaz boru hattıyla da aşağı yukarı aynı güzergahtan yine Hazar doğal gazını Erzurum'a kadar getirip Hazar Denizi'nden Marmara'nın da altından geçirerek Yunanistan'a ulaştırdık. Bu da bize uluslararası bir oyuncu olma fırsatını verdi" diye konuştu.
Elektrik gücünün 3 katına çıkarıldığını kaydeden Güler, "En önemli konu elektrik kesintileriyle baş etmekti. Yaklaşık 30 bin megavat olan kurulu gücü, 87 bin megavata çıkardık. Bu çok önemli bir konu. Neredeyse 3 katı. Sadece bunun kurulması, yatırım miktarı 80 milyar dolar. Bir o kadar da alt yapısı olduğu düşünülürse, enerji ve elektrik yatırımlarında çok büyük bir atak yaptığımızı görmüş oluruz" dedi.
Doğal gazın, Türkiye'nin tamamına yayıldığını vurgulayan Güler, şunları söyledi:
"Rus doğal gazındaki hatayı çözdük. Buradan kontrat boyunca 14 milyar dolar kadar bir avantajımızı hesaplamıştık. Fiyatı düşen doğalgazla birlikte illere yayılması hızlandı. Doğal gaz yaklaşık 5 vilayetten 71 vilayete çıktı. Şimdi de neredeyse 80 vilayete ulaşmış bulunuyor. Devlet Su İşleri Bakanlığımıza bağlıyken aldığımız kararla uzun süredir yapılamayan barajları özel sektöre açtık. Boşa akan sular böylece değerlendirilmiş oldu. Böylece Mardin, Beyazsu, Konya Mavi Tünel gibi dev projeler, Kıbrıs'a su boru hattı anlaşmaları o dönemde yapıldı. Yusufeli, Ilısu, Boyabat barajları süratle devreye sokuldu. Sınır aşan sular, çevre ve turizm gibi konular ele aldığımız politika unsurlarıydı. Jeotermal kaynaklara ağırlık verdik. Enerji başta olmak seracılık konusunda önemli adımlar atıldı. Bir kısım tesisler Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kullanımına açıldı. MTA ile yeni kömür sahalarına ulaşıldı ve bizden önceki dönemde bulunan rezervlerin iki katına çıktık."
'KARADENİZ'İ TARADIK'
Son 15 yıl içinde yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Güler, şunları kaydetti:
"Karadeniz'de üç boyutlu taramalar yapıldı. Akçakoca'da da siftahı, doğal gaz keşfini yaptık ve oradan da üretime geçildi. Silivri'de yer altı deposu yatırımı başlatıldı ve bitirildi. Tuz Gölü'nde yer altı projelerinin yatırımı başlatıldı ve geçtiğimiz günlerde ilk etabı devreye alındı. Bu proje başlı başına bir mühendislik harikasıdır. Bor Araştırma Enstitüsü kuruldu. Etibank genel müdürüyken başlattığımız çalışmalarla üniversitelerde 30'a yakın yeni ürün geliştirildi. Beypazarı soda projesi, Etibank genel müdürüyken temelini attığım bir projeydi. Onu bakanken işletmeye aldık. O da bize çok önemli bir sanayi yatırımı olarak ülkemizde devreye girmiş oldu. Biyodizel çalışmaları yasaya dönüştü. En önemli cari açığımız olan mazota karşılık biyodizel, benzine karşı da biyoetanol alternatifi yasalaştırıldı."
'ABD DONANMASI NİÇİN KARADENİZ'DE KALMAK İSTİYOR?'
Türkiye için enerjinin, büyük ölçüde 'dış politika' demek olduğunu dile getiren Mehmet Hilmi Güler, şöyle konuştu:
"Geleceğe ışık tutacak, birkaç gözlemimle seçim ortamına renk katacak birkaç soruyla katkıda bulunmak isterim. Çünkü hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır. Enerji Bakanlığım döneminde bir günde 6 büyük elçinin ayrı ayrı bakanlığa geldiğini hatırlarım. Yani Türkiye için enerji büyük ölçüde dış politika demektir. Enerji güvenliği ve hukukunun temelini oluşturan enerji diplomasisi, günümüzde çok aleni bir güç gösterisine dönüşmüştür. Burada birkaç noktaya dikkat çekmeyi düşünüyorum. Birinci konu, Karadeniz. Muhtemel hidrat yatakları ve hidrokarbonlar. Neden ABD donanması ısrarla daha uzun süre Karadeniz'de kalmak istiyor? İkincisi, Ceyhan Enerji Merkezi projesi. Bu proje gerçekleşseydi, Arap Baharı yine böyle olur muydu? Bütün bu kanlı savaşların neticesi, İran ve Irak petrolünün Türkiye üzerinden değil de Suriye üzerinden Akdeniz'e geçirme çabası değil mi? Üstelik Türkiye Suriye ve Irak'ın elektriğini vermişken ve suyu da saniyede 500 metreküpe çıkarmışken. Yoksa iddia edildiği gibi bölgede sadece eksik olan bölgeye demokrasinin getirilme çabaları mı? Üçüncüsü, Türkiye'den İsrail'e ve dolayısıyla Filistin'e su, petrol ve doğal gaz tek bir dış boru içinde üç ayrı boru ile götürülmesi ve ara boşlukların da elektrik ve fiber optik kablolarla iletimi ile taşınacak beşli bir transfer Orta Doğu'da kalıcı bir barışı pekiştirmez miydi? Bu Sayın Cumhurbaşkanı'mıza belki de Nobel Barış Ödülü'nü getirmez miydi? Son olarak da NABUCCO projesi büyük beklentilerle geliştirildikten ve anlaşma imzalandıktan sonra neden iptal oldu? Hiç düşündük mü? Acaba bu sorular şu anda karşılaştığımız ve yaşadığımız bazı sorunların ve soruların cevabı olabilir mi? Türkiye'nin daha büyük ve etkin bir oyuncu olmasını istemeyenlerin ortak bir oyunu mu bu? Anlaşıldı ki bu şarkı burada bitmeyecek. Ömür boyu, ilelebet sürecek."
FOTOĞRAFLI