Güncelleme Tarihi:
Betül KARABACAK/İSTANBUL (DHA) - AVRUPA Parlamentosunca AB Komisyonu’nun 2016 Türkiye Raporu’na dayanarak hazırlanan ve dün AP Genel Kurulu'nda kabul edilen Türkiye kararı ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Alper Kaliber, "Ne yazık ki Türkiye-AB ilişkilerini çok iyi zamanlar beklemiyor. Hatta bir kopuşun arifesinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Kısa vadede bu müzakerelerin derhal ve resmen askıya alınacağını sanmıyorum amaTürkiye'demevcut sistem devam ettiği taktirdeterörle mücadele, enerji, ekonomi, göç, ticaret gibi başlıklarda bile işbirliği zora girecektir diye düşünüyorum" dedi.
Avrupa Birliği'nde ve özellikle AP'nin sağ kanadında gittikçe yaygınlaşan kanının Türkiye ile üyelik perspektifini bir anlamda bitirmek ve belirli kritik konularda işbirliğine devam etmek olduğunu söyleyen Doç. Dr. Alper Kaliber, "Yani hem Türkiye'nin, hem AB'nin çıkarına olduğu düşünülen konular. Terörle mücadele, enerji, ekonomi, göç, ticaret gibi başlıklarda bir kader birliğinden çok tarafların işine yarayacak stratejik işbirliği öngörülüyor. Ama bu alanlarda işbirliği dahi insan haklarının, temel hak ve hürriyetlerin uygulanması koşuluna bağlanmak isteniyor. Tabi burada Türkiye'de şu andaki sistem devam ettiği takdirdeTürkiye ile AB arasında yeni sorun alanları oluşacaktır ve bu başlıklarda bile işbirliği zora girecektir diye düşünüyorum.Zaten müzakereler bir çıkmaza girmiş durumda. Açılmış olan fasıllarda herhangi bir ilerleme olmadığı gibi yeni fasıllar açılması da çeşitli nedenlerden beklenmiyor" diye konuştu.
BU KARAR ÖNEMLİ ÇÜNKÜ AVRUPA HALKLARININ EĞİLİMİNİ YANSITIYOR, ANCAK BAĞLAYICI DEĞİL
Doç. Dr. Kaliber, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakereleri dondurma çağrısı yapan kararı kabul etmesi ile ilgili süreci şu sözlerle değerlendirdi:
"Hatırlanacağı gibi Avrupa Parlamentosu Kasım 2016'da Türkiye ile müzakerelerin geçici olarak dondurulması kararını almıştı. Bu karar şu anlama geliyordu; AP özellikle OHAL koşullarının ortadan kaldırılmasıyla birlikte müzakerelere yeniden başlanabileceğini belirtiyordu. Ama bu kez dondurulmadan değil derhal ve resmen müzakerelerin askıya alınmasından bahsediliyor. Bu, çok daha kalıcı bir süreç anlamına geliyor. AP tarihinde ilk kez müzakerelerin sürdürüldüğü üye adayı bir ülkeyle müzakerelerin askıya alınmasını istiyor. Dolayısıyla aslında son derece önemli bir karar. Ancak hemen söylemek gerekir ki AP'nin bu kararı bağlayıcı değil. Çünkü bir ülkeyle devam eden müzakerelerin geçici olarak dondurulması yada askıya alınması kararını yürütme organı olan AB Konseyi veriyor. Ama bu karar bir yandan da çok önemli çünkü Avrupa halklarının eğilimini yansıtıyor. AP milletvekilleri seçilerek üye oluyorlar ve bu raporun önemli bir çoğunluk tarafından benimsenmiş olduğunu görüyoruz. 477 AP üyesi bu raporu kabul etmiş durumda. Raporda Türkiye-AB ilişkilerinin hemen bütün güncel konularına değinildiğini bu yönüyle ayrıntılı bir rapor olduğunu görüyoruz. Ama temel varsayım şu anda Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında uygulanan olağanüstü hal koşullarının ama özellikle de 16 Nisan referandumuyla kabul edilen anayasal değişikliklerin demokratik değerlerle ve kuvvetler ayrılığıyla çeliştiği tezi. Bildiğiniz gibi 16 Nisan referandumuyla kabul edilen değişiklikler Türkiye'de yürütmeyi çok güçlendiriyordu. Cumhurbaşkanına yüksek mahkemelerin yargıçlarını belirleme hakkı veriyordu ve en önemlisi de kanun hükmünde kararnameler çıkarabilme yetkisi veriyordu. Görünüşe göre AP özellikle bu yetkiyi olağanüstü halin olağanlaştırılması yani kalıcı hale getirilmesi şeklinde algılıyor. Dolayısıyla Kophenag kriterlerine bunun uymadığı fikrinde. Öte yandan AP'nin bu raporunda Avrupa'da yaşayan Türk diasporasınınTürkiye hükümeti tarafından seferber edildiği, bundan rahatsızlık duyulduğu da işleniyor. Schengen vizesinin kaldırılması için daha önce de tekrarlandığı gibi terörle mücadele alanında demokratikleşmeye gidilmesi isteniyor. Ve yine Kıbrıs'a ilişkin bazı hükümler var. Türkiye iç siyasetine ilişkin doğrudan müdahalede bulunan ve bir takım yargılar ileten bir rapor."
AB BUNDAN SONRA NE YAPACAK?
"Aslında daha önce Türk hükümeti özellikle hukuksal alanı düzenleyen, temel hak ve özgürlükleri düzenleyen 23. ve 24. fasılların açılarak devam edilmesini istemişti. Böylelikle AB samimiyse bu fasılları açarak müzakerelere devam edilebilir ve Türkiye'nin bu konuda yol alması sağlanabilir denmişti" diye konuşan Kaliber, Ancak AB'nin ve daha genelde Avrupa kamuoyunun Türkiye'de her geçen gün yaşanan olayların demokrasiden önemli ölçüde bir geriye dönüş olarak algıladıklarını söyledi.
KIBRIS KONUSUNDA İHTİYATLI BİR DİL KULLANILMASI DAHA İYİ OLURDU
Raporda Kıbrıs sorununa da değinildiğini ancak tam dauzun yıllardırilk kez tarafların konuyu bir aşamaya getirmek için çok uğraştıkları bir dönemde daha ihtiyatlı bir dil kullanılması gerektiğini söyleyen Kaliber, konuşmasını şöyle noktaladı:
"Raporda Kıbrıs sorununa ilişkin de Türkiye'ye bazı öneriler var. Bunlar aslında yeni öneriler değil. Kasım 2016'da yada daha önceki AP raporlarında da dile getirilmişti. Bu önerilerin çoğunlukla Rum-Yunan tezlerine daha yakın olduğu değerlendiriliyor. Buna bir ölçüde katılıyorum. Zaten böyle olması da doğal çünkü uluslararası tanınmışlıkta olan Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan. Aynı zamanda AB üyeleri ve onların içeriden bu tür raporları etkilemek için daha fazla güçleri var. Ama AB'nin bu son raporda Kıbrıs konusunda biraz daha ihtiyatlı bir dil kullanması iyi olurdu. Çünkü hali hazırda İsviçre'de görüşmeler sürüyor. Bu görüşmelerin ayrıntılarını henüz bilmiyoruz ama bazı sızan ayrıntılar var. Burada örneğin Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin üzerinde önemle durduğu ama bir yandan da Kıbrıs Rum tarafının çok ödünsüzce davrandığı, garantiler konusunda yeni model arayışlarının olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla uzun zamandır sürdürülen bu görüşmelerde belki de uzun yıllardır ilk kez taraflar bu konuyu bir aşamaya getirmek için çok uğraşıyorlar. Dolayısıyla AP raporunun bu sürece çok hizmet edemeyeceğini düşünüyorum. Ancak başa dönecek olursak Türkiye'de 16 Nisan referandumu sonrasında kabul edilen anayasal değişikliklerin AB'nin savunduğu demokratik değerlerle uyuşmadığı kanısının Avrupa içinde giderek yaygınlaştığını görüyoruz. Bu Türkiye'de bir iç işlerine müdahale olarak algılanabilir ve Türkiye-AB ilişkilerini çok daha derinden yaralayabilir."
(FOTOĞRAFLI)