Güncelleme Tarihi:
Buse ÖZEL / İSTANBUL, (DHA)- 8 MART Dünya Kadınlar Günü'nde birçok kadın derneği kutlamalar için hazırlıklar yaparken, 2017 yılında da kadına karşı fiziksel ve cinsel şiddet en çok konuşulan konulardan bir tanesi oldu. 2017 yılında 327 kadın erkek şiddeti yüzünden hayatını kaybetti. Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, "Kadınlar önceleri evlerinde şiddet görüyordu. Şimdi ise boyutu değişti. Artık kadınlar sokakta şiddet görüyorlar" dedi. Psikiyatrist Prof. Dr. Şahika Yüksel ise kadına şiddet oranının değişmediğini ancak artık kadınların şiddete ses çıkardığına dikkat çekti. AK Parti İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Avukat Şeyma Döğücü de AK Parti hükümeti ile kadının özgürlüğü konusunda yol alındığını, AK Parti hükümetinden önce çok fazla baskıya maruz kalındığını söyledi. CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin ise 'iyi hal indirimi'ni eleştirdi ve ve "Bu tür vakaları cesaretlendiren bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Hukuk sistemimizi o kadar güçlü bir şekilde oluşturmalıyız ki cesaretlendirmek yerine önleme rolü olsun" diye konuştu.
"AYŞEGÜL TERZİ'YE TEKME ATAN HEMEN GÖZALTINA ALINMALIYDI"
Bir kadının hayatının çok önemli olduğu bir dünyada bu kadar çok sayıda kadının hayatını kaybetmesinin konuşulmasını "iç acıtan bir durum" olarak nitelendiren Canan Güllü şunları söyledi: "Bizim yanlış yaptığımız yer belli. Siz yasaları yapıp kütüphanenize koyarsanız onun size bir faydası olmaz. O yasanın içinde yapılan, yazılanlar bir süzgeçten geçtiği için o sayfalarının içine girmiştir. Onların önleyici politikaları da uygulamayı getirir. Cezasızlıkla bir toplumun gözünde korkuyu yaratamazsanız. Ne yaparsa yapsın, hırsızlık, istismar, kadına şiddet uygulasa da bunu önleyemiyorsanız buradaki ana nokta cezasızlık örneğidir. Ayşegül Terzi’nin tekme atıcısı vatandaş Abdullah Çakıroğlu ilk etapta tutuklandıktan sonra tutuklanmadan evvel 3 kere gözaltına alındı. Oysa ki İstanbul sözleşmesine göre vatandaşın bu eylemi suçtur ve bunu anında içeri almalıydık."
"DEVLETİN DİLİNDEKİ SIKINTI HEPİMİZİ MAĞDUR EDİYOR"
Kadınların iş hayatında da erkeklerle eşit ücretlerle çalıştırılmadığına dikkat çeken Güllü, "8 Mart kadın mücadelesidir. Bu kadınlar geçmişte iş alanlarında kadın oldukları için kendilerine iş verilmediğinde ya da ev işleriyle ilgili bir kimlik oluşturması anlamında mücadele verdiler. O mücadelede hayatlarını kaybedenler oldu. Eşit işe eşit ücret felsefesine gayret sarf ettiler ama biz bugün eşit işe eşit ücretten öte yaşam mücadelesi veriyoruz. Kadın örgütleri bu konuda yasal mücadelelerde başarılı oldular ama son dönemlerde gelinen durumda kadın örgütlerinin üzerinde devletin dilindeki sıkıntı hepimizi mağdur ediyor."
"İDAM KONUYU KAPATMAK İÇİN YAPILIR"
Tecavüzcülere idam cezasının tartışıldığı günlerde bu konuya da değinen Canan Güllü, "İdam konuyu kapatmak için yapılır" dedi ve sözlerine şöyle devam etti: "İdam ettiğimiz zaman tecavüze uğramış kadının ya da çocuğun bedenindeki acıyı alabilecek miyiz? Bizim meselemiz o tecavüzlerin, o istismarların olmaması. Bunu önleyebilmek için de ne idam, ne kimyasal hadım bunun önünde bir engeldir. Bunu önlemenin en iyi yolu eğitim verirsiniz, tecavüzün bir suç olduğunu, başkasının rızası dışında bedenine dokunmasının bir suç olduğunu, 18 yaş altındaki çocuklara yapılacak her türlü cinsel eylemin suç olduğunu anlatmanız gerekecek. Bu anlatımdan sonra o kişi cezadan korkacak ama siz o kişiye saygın duruş, iyi hal indirimi gibi indirimlerle sokağa bırakırsanız o tecavüzcü bir daha yapacaktır. İdam veya hadımla Amerika’da İran’da tecavüz suçlarını engelleyebildiler mi? Mesele eğitimle gidebilmek. O ülkeler bunları yaparken birileri ‘Bak o ülkeler de idama gitmiş, eğitimi düşünmemişler’ cümlesini akıllarından geçirebilirler. O ülkeler eğitim ve bu noktada yapılabilecek her türlü düşünceyi yaptıktan sonra kimyasal hadımı ortaya koymuşlar kimyasal hadımdan sonra da idam noktasına gelebilmişler. Ben idamla hadımın Türkiye için şu gündemde konuşulmaması gerektiğini ve istismar ve zinanın da aynı cümlede zikredilmemesini özellikle bu konuda üzerinde durulması gereken bir konunun dile çok önem verdiğim için önemsiyorum ve yetkililere şunu söylemek istiyorum. Lütfen bu ülkenin gelecek kuşaklarını dindar ve kindar yetiştirme gibi düşünceden sonra istismar edilmiş ya da istismar edilen ya da istismar eden bir toplum olarak yeni bir jenerasyon yaratmayın."
"EVLİLİK ERKEKLERİN, BOŞANMAK DA KADINLARIN RUH SAĞLIĞINA İYİ GELİYOR"
Kadına toplumsal olarak 'Kadının evi yeridir' gibi söylemler ile bazı roller yüklenirken, bunun çocukluktan itibaren olduğunu belirten psikiyatrist Prof. Dr. Şahika Yüksel, kız çocuklarına da "Sen kız çocuğusun, babana suyu sen getir" gibi söylemler ile bunun gerçekleştirildiğini belirtti. Prof. Dr. Yüksel, yapılan araştırmalara göre evliliğin erkeklerin ruh sağlığına iyi gelirken, boşanmanın veya bekar olmanın da kadınların ruh sağlığına iyi geldiğini söyledi ve bunun nedenini şöyle açıkladı: "Çünkü kadın evlilik içinde evdeki erkeğe bakma yükümlülüğü alıyor. Kadına onun ihtiyaçlarını sağlamak, geldiği zaman yemeğini sunmak, evini temiz bir şekilde sunmak gibi bir rol veriliyor. Bu çalışsa da, çalışmasa da ona veriliyor."
"AİLE KADIN İÇİN İYİ BİR YER DEĞİL"
İdeal olarak tanımlanan ailenin gerçekte olmadığını belirten Prof. Dr. Yüksel, "Öldürülen kadınlara bakın. Önemli bir bölümünün katilleri eşleri ve eski eşleri" dedi ve ailenin kadın için iyi bir yer olarak nitelendirilemeyeceğini açıkladı ve sözlerine şöyle devam etti: "Şiddete baktığımız zaman bu yüzde 80 aile içinde oluyor. Psikolojik, cinsel, fiziksel bütün şiddetler ve ekonomik bakımdan kısıtlama kadınlara aile içinde oluyor. Bu da 'Kadını sokaktan, dışarıdaki tehlikelerden koruruz' diye anlatılıyor.
"SEN KIZ ÇOCUĞUSUN BABANA SUYU SEN GETİR"
Çocukları yetiştirirken yapılan hatalara da değinen Prof. Dr. Yüksel, "Kız çocuklarına, 'Sen kız çocuksun. Babana suyu sen getir. Babaannenin hırkasını getir' gibi kız çocuklardan bir şeyler bekleniyor. Erkek çocukların da lehine olan bir şey değil bu aslında. 'Sen ağlamazsın, sen kardeşinden daha iyi bilirsin' gibi sözler söyleniyor. Aslında belki yeterliliği iyi olmayan bir konuda ve ne karar vereceğini bilemeyen küçük bir erkek çocuğuna daha iyi karar verme zorunluluğu gibi bir yük veriliyor. Dolayısıyla kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak daha eşit rol verilse, daha eşit sorumluluk verilse bu erkekler için de daha rahat olur. Tabii ki evde tüm aile büyüklerinin buna uygun davranması önemli ama bu aynı zamanda toplumda ve özellikle basında pekiştirilen bir rol" dedi.
"KADIN HANGİ YEMEĞİ DAHA İYİ YAPAR" TEMALI ŞEYLER ÜRETİLİYOR MEDYADA"
Televizyon programlarının, dizilerin de toplumda cinsiyet rollerinde ayrıma neden olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yüksel, medyanın da önemine dikkat çekti ve şunları söyledi: "Televizyonu açtığınız zaman 'kadın hangi yemeği daha iyi yapar?' , 'Daha az para ile hangi yemeği pişirir?' gibi sözlerle kadının fedakarlığı üzerine ve el becerileri üzerine bir şey üretiliyor medyada. El becerisi ya da güzel yemek yapmak kötü bir şey değil ama kadınlık rolünü buna uydurmayalım. Geçenlerde bir dizide çok hoşuma giden şöyle bir sahne gördüm. Çocuğun öğretmeni, 'Anneleriniz evde kek yapsın getirin' demiş. Anne de itiraz etti. 'Ben yapmayacağım. Baba yapsın' dedi ve keki baba yaptı. Bu çok hoş bir modeldi ama çok az dizide bunu görebiliyoruz."
PROF.DR. ŞAHİKA YÜKSEL:KADINA ŞİDDET ORANI DEĞİŞMEDİ AMA ARTIK KADINLAR ŞİDDETE SES ÇIKARIYOR
Psikiyatrist Şahika Yüksel ise kadına yönelik şiddet ile ilgili Türkiye'nin portresini çıkararak şu tespitleri yaptı:
"1994 yılında Mor Çatı ilk defa kadına yönelik şiddetin Türkiye'de bir portresini çıkardığında 3 kadından 1'inin aile içinde şiddete uğradığını tespit edilmişti. Yapılan çalışmalarda da hala aynı oran devam ediyor ama artık önemli olan bir şey var: Kadınlar artık itiraz ediyorlar. 1994'te şiddete uğrayan kadınlar bir sığınak istemiyorlardı. Ben bu şiddetin olduğu evden uzaklaşabilirim demiyorlardı. Haklı şiddet varmış gibi bir şey diyorlardı. Haklı şiddet diye bir şey yok. Kimsenin birini dövme hakkı yok. Kocası olması her istediğinde cinselliğe hazır olduğu anlamına gelmiyor. Az önce söylediğim çalışan kadınların kendi paralarını harcamaları ya da kendi kazandıkları paraları eşlerinin eline vermemek konusundaki taleplerinde bir artış var. Zaten son zamanlarda var olan kanunlara, var olan yönetmeliklere karşı, kadınlara karşı ağır muhafazakar baskıların artması sonucu, işsizliğe yönlendirilmeleri, hep kadınların daha çok hak talep edebilmesi, bununla ilgili bağırması, sesini çıkarması ile bağlantılı bir şey oluyor. Dolayısıyla son 20-25 yıla baktığımızda kadınların haklarını talep etmede ciddi bir gelişme görüyoruz. Susmuyorlar. Evlilik içindeki tecavüz, Türkiye'de ceza kanunlarına geçmiştir. Feminist avukatların çok ciddi gayreti olan bir durumdur ama 15 yılda bu nedenle cezalandırılan kişi sayısı 1 veya 2 kişi oldu. Dolayısıyla kanunlarımı çok kötü değil. Tecavüze karşı da ne idam gerekiyor ne bir şey. Tecavüze karşı da kanunlarımız kötü değil ama kravatını takıp, mahkemeye geldi diye iyi hal indirimi yapılırsa o erkek ya da kadın, erkek egemen düşünen hakim aracılığıyla o zaman tecavüzcü de buna aldırmıyor. "
"AK PARTİ HÜKÜMETİNDEN ÖNCE KADIN ÜZERİNDE ÇOK FAZLA BASKI VARDI"
Kadın üzerindeki baskıyı AK Parti hükümetinden önce çok fazla yaşadıklarını belirten, AK Parti İstanbul Kadın Kolları Başkanı Avukat Şeyma Döğücü ise Türkiye'de kadınların daha önce çok fazla ötekileştirmeye maruz kaldığını söyledi ve "Kendi hükümetimizi kadınlarla alakalı yatırımlar yapma konusunda hep alttan besledik. Çok şükür bu taleplerimiz de sonuç verdi. Kadının çalışma hayatında büyük ilerlemeler kat ettik, eşit işe eşit ücret meselesini dünya konuşurken Türkiye şu anda
çözmüş durumda. Birçok alanda kadınlarımız eğitimini, tahsilini çok rahatlıkla tamamlayabiliyor. Bir eksiğimiz var tabii ifade etmek lazım bu kadınların da kendilerini geliştirerek yapabileceği bir şey, yönetici kadrolarında daha az kadınımız var bu bir gerçek ama akademisyen olarak çok fazlayız. Bizim ülkemizde kadınlarımız üretken, aktif ve hem ülkesine hem politikasına, hem sosyal hayatına çok şeyler kattığına inanıyorum. Kadınların sorunları yok mu? Var ama bunların aşılacağına inanıyorum. Yasal anlamda bir sıkıntı olduğuna inanmıyorum çünkü aynı zamanda hukukçuyum. Avukatlık da yaptım ve aynı zamanda kadın hakları, insan hakları alanında da çalışmalarımız çok oldu. Türkiye'nin bu konuda çok aşama kat ettiğine inanıyorum" dedi.
"KADIN VE ERKEK FARKLI ÜCRET ALAMAZ"
2014 yılında iş kanununa eklenen bir madde ile dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz maddesi olduğunu ve kadınların ücret eşitsizliğine maruz kalmadığını belirten Döğücü, "Kadın ve erkeğin hiçbir şekilde farklı ücret alması şu anda söz konusu değil. Bu özel sektör için de geçerli. Eğer böyle bir durum varsa bir şikayet halinde yaptırımları olur. Böyle bir şey olamaz. Eğer somut örnekleri de varsa bunlar mutlaka giderilmelidir" dedi.
"KIYAFETİ NEDENİYLE BİR KADININ SOKAKTA ŞİDDETE UĞRAMASI KABUL EDİLEBİLİR BİR ŞEY DEĞİL"
Şort giydiği için sokakta tekmelenen ve benzeri nedenlerle kadınların şiddete uğramasını şiddetle kınadıklarını belirten Döğücü, bu konuda sözlerine şöyle devam etti: "Asla kabul edilebilir bir şey değil. Şiddetin her türlüsü sokakta, evde, işte, yatakta her yerde şiddetin her türlüsünün kabul edilebilir bir şey olduğuna inanmıyorum. Olmamalı. Bizim geleneğimizde böyle bir şey yok. Hangi tarzda giyinirse giyinsin. Bir insan başını örtüyor diye minibüsten atılıyorsa. Ya da şort giyiyor diye tekmeleniyorsa ikisi de eşittir. Şiddettir. Psikolojisi bozuk insanların yapacağı bir şeydir. Normal bir insanın yapması düşünülemez."
"KADININ YERİ EVİDİR DEMEK ONU BİR ÇERÇEVEYE SIKIŞTIRMAKTIR"
Kadın cinayetlerinin durdurulmasının en önemli etkeninin manevi eğitim olduğunu belirten Döğücü, 'kadının yeri evidir' söylemine de şu yorumu yaptı: "Kadın her yerde olmalı bence. Evinde olduğunda da çok faydalı çünkü geleceği yetiştirmek, çocuğu yetiştirmek çok önemli. Biz şiddetten söz ediyoruz. Şiddeti yapan kişiyi yetiştiren bir anne. Biz bu ülkeye doğru insan yetiştirirsek, en önemli görevi yaparız. Kadın işte de olsa, evinde de olsa her işi yapıyor ve çok yönlü yapıyor. İnanın ben çalıştığı için annelerin başarısız olduğuna inanmıyorum. Çalışan kadın hem işine hem eşine yeterli olabilir. Kadınlar isterlerse her şeyi başarırlar. Onun için kadının yeri evidir diye bir şey söylemek onu bir çerçeveye sıkıştırmak ve onun eğitimle ilgili vereceklerinden, ülkeye kazandıracaklarından mahrum etmek anlamına gelir."
"HANGİ PARTİDEN OLURSA OLSUN SİYASETÇİLERDEN CİDDİ BİR DURUŞ BEKLİYORUZ"
Kadına şiddetin ülkemizde her geçen daha da yüksek oranda arttığını söyleyen CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin, hangi partiye üye olursa olsun siyasetçilerden kadına yönelik şiddet konusunda ciddi bir duruş beklediklerini belirtti ve şunları söyledi: " Aynı zamanda da kadına yönelik şiddeti cesaretlendirmemelerini istiyoruz. Bu çok önemli bir konu. Siyasi partiler özellikle de iktidar partisi ne kadar güçlü bir şekilde kadına yönelik şiddetin, cinsel istismarın karışışında durursa buna meyletmeye yönelik kişiler de bundan vazgeçecek, bu duruş onların cesaretini kıracaktır. Önemli olan siyasi parti ve özellikle iktidarın bu konulardaki vakaların karşısında durduğunu açıkça göstermesidir. Bugün baktığımızda kadına yönelik sorunların ne yazık ki sahipsiz olduğunu görüyoruz. Ülkemizde aile ve sosyal politikalardan sorumlu bir bakan var ama neredeyse sesini duyan yok. Hem yasalarda hem de uygulamada sorunlar var. Yasalarda en çok tartışılan konu "iyi hal uygulaması". Bu yine bu tür vakaları cesaretlendiren Bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Hukuk sistemimizi o kadar güçlü bir şekilde oluşturmalıyız ki cesaretlendirmek yerine önleme rolü olsun. Yasalarımızın daha güçlü bir şekilde kadına şiddetin, istismarın ve cinayetlerin karşısında durabilsin. Burada TBMM ve tüm siyasi partilere de önemli bir görev düşüyor. Bu konuda hepimizin bir araya gelip, kadın konusunda birleşmeliyiz. İyi hal konusu gibi vicdanımızı sızlatan uygulamalara son vermeliyiz. Biz artık gazeteleri açtığımızda, televizyonları izlediğimizde bu tür haberler görmek istemiyoruz. Kadınların insanca bu ülkede yaşamasını istiyoruz. Kadınlarımız tüm hayatları boyunca aileleri, çocukları için emek veriyor ve toplumumuzun direkleri onlar. Onlara sahip çıkmalıyız. Sosyal, ekonomik, toplumsal her alanda daha güçlü bir role sahip olmaları için onları desteklemeliyiz."
(FOTOĞRAF/GÖRÜNTÜ