Ekonomi Profesörü Bekmez’den Merkez Bankası’a Eleştiri

Güncelleme Tarihi:

Ekonomi Profesörü Bekmez’den Merkez Bankası’a Eleştiri
Oluşturulma Tarihi: Şubat 26, 2015 10:35

MERKEZ BANKASININ FAİZ İNDİRİM KARARINI DEĞERLENDİREN PROF. DR. SELAHATTİN BEKMEZ, PİYASALARI GERİDEN TAKİP EDEN BİR MERKEZ BANKASI’NIN UZUN VADELİ POLİTİKALARININ GÜVEN AŞILAYICI OLMAKTAN UZAK KALACAĞINI, FAİZ İNDİRİMİNİN İSE BEKLENTİLERİ KARŞILAMADIĞINI SÖYLEDİ.

Merkez Bankasının faiz indirim kararını değerlendiren Prof. Dr. Selahattin Bekmez, piyasaları geriden takip eden bir Merkez Bankası’nın uzun vadeli politikalarının güven aşılayıcı olmaktan uzak kalacağını, faiz indiriminin ise beklentileri karşılamadığını söyledi.
AK Parti Gaziantep Milletvekili Aday Adayı Prof. Dr. Selahattin Bekmez, uzun zamandır hükümet ve Merkez Bankası arasında polemik konusu olan faiz indirimi kararının, piyasaları hem beklentiye soktuğunu hem de piyasalardaki tedirginliği arttırdığını hatırlattı. Prof. Dr. Bekmez, şöyle devam etti:
“Nihayet Merkez Bankası, Temmuz 2014’ten bu yana değiştirmediği politika faiz oranlarını önce geçen ay 50 baz puan; bu ay da sadece 25 baz puan indirerek, çeşitli nedenlerle sürdürmek zorunda kaldığı sıkı para politikası uygulamasını hafif düzeyde de olsa gevşetmiş oldu. Merkez Bankası’nın faiz indirim kararı beklentileri karşılamadı karşılamasına, ancak tedirginliğin belli bir süreliğine askıya alınmasına neden oldu. Başka bir ifadeyle, Türkiye ekonomisine yine kalıcı değil, geçici bir tedavi yöntemi ile tedavi edilmeye çalışılmış oldu. Yoğun tepkiler nedeniyle, Merkez Bankası Başkanı Ocak ayı enflasyonunun düşük gelmesi halinde olağanüstü toplantı ile faizlerin bir miktar daha indirilebileceğini söylemişti, ancak, Ocak ayı enflasyonlarında ciddi azalma görülmesine rağmen söz konusu toplantı yapılmamıştı. Şu anda gözler Şubat ayı enflasyon rakamlarına çevrilmiş durumda. Bu durum önümüzdeki günlerde daha yoğun polemikleri beraberinde getirebilir elbette. Fakat teknik olarak birkaç ayrıntının burada tartışılmasında da fayda var diye düşünüyorum. Şöyle ki: Türkiye ve dünya konjonktürüne bakıldığında, sadece 25 baz puanlık bir indirimin piyasaları tatmin etmediğini görüyoruz. Her ne kadar döviz kurlarında az miktarlarda aşağı yönlü ve borsada yukarı yönlü gidişler gözlense de, bu durumun tamamen tepkisel ve kısa süreli olduğuna şahit oluyoruz. Karar birimleri birkaç gün içinde düzeltme faaliyetlerini tamamlamış ve yeni bir beklentiye girmiş olacak. Beklentisi karşılanmamış olan bir piyasa ise asla deneye gelmiş sayılmaz. Faiz oranlarında en az 200 baz puanlık bir indirim olması durumunda ancak kalıcı etkileri gözlemleyebilirdik. Maalesef piyasalar hak ettiği bu indirimi bulamadı.”
“MERKEZ BANKASI TUTUCU DAVRANIYOR”
Piyasaları geriden takip eden bir Merkez Bankasının uzun vadeli politikaları güven aşılayıcı olmaktan uzak kalacağını da belirten AK Parti Gaziantep Milletvekili Aday Adayı Prof. Dr. Selahattin Bekmez, “Peki, Türkiye ekonomisindeki gelişmeler, daha yüksek bir indirimi kaldırabilir düzeyde miydi? Evet, kaldırabilir düzeydeydi. Her ne kadar şu anda enflasyon oranı yüzde 8,17 ise de, petrol fiyatlarındaki düşüş ve baz etkisi nedeniyle, önümüzdeki aylarda enflasyonda göreceli gerilemeler yaşanacağını şimdiden kestirmek için kahin olmaya gerek yok. Piyasaları geriden takip eden bir Merkez Bankası’nın uzun vadeli politikaları güven aşılayıcı olmaktan uzak kalır. Zira Merkez Bankaları piyasalara öncülük ettiği ve beklentileri bu doğrultuda düzenlediği sürece kredibilitesini artırırlar. Konuya bu bağlamda yaklaşıldığında, Merkez Bankası’nın faizleri indirme konusunda biraz tutucu davrandığını söyleyebilirim. Zira, “enflasyonda ciddi düşüşler yaşanmadan, faizleri indirmek Merkez Bankası’nın asli görevi olan fiyat istikrarından tavizler vermek olarak algılanabilir” veya “faizlerin düşmesiyle birlikte oluşacak olan kur artışlarının enflasyonu daha ciddi düzeylerde tetikleyebilir” tezlerini göz ardı etmesek; hatta, “faizlerin düşmesiyle birlikte, yabancı fon sıkıntısına düşebiliriz” şeklindeki bir argümanı da kabul etsek bile, Türkiye ekonomisinin bütüncül fotoğrafına baktığımızda farklı sonuçlar görebiliriz. Merkez Bankası bu büyük fotoğrafa göre davranmak zorundadır. Zira, sürdürülebilir bir ekonomi için Merkez Bankalarının kredibilite sorunu ne kadar önemli ise, hükümetlerin siyasi sorumluluğu ve seçmenine olan hesap verebilme gerekliliği de en az o kadar önemlidir. Burada asıl mesele, büyük fotoğrafta yer alan bu iki konunun rakip hedefler değil, tamamen birbirlerinin tamamlayıcı hedefler olduğunun farkına varılmasıdır. Şahsen ben de bundan 5-6 ay öncesine kadar Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesinin doğru olmayabileceğini savunanlardan biriydim, bunun için de nedenlerim vardı. Ancak şu anda özellikle petrol fiyatlarındaki ciddi düşüş, yurt içindeki maliyetlere kısmen de olsa yansımış durumdadır ve Türkiye’nin bunu değerlendirmesi gerekmektedir. Aksi halde orta ve uzun vadede, Merkez Bankası’nın bu kararı dolayısıyla, Türkiye’deki yatırımlar aşağı yönlü ivme gösterebilir. Bu ivmenin 2015 yılı boyunca devam etmesinin ise, büyüme konusundaki ciddi sorunları da pekâlâ beraberinde getirebilir olduğunun akıldan çıkarılmaması gerekiyor. Ayrıca, Türkiye piyasaları henüz Avrupa Merkez Bankasının kararlarını fiyatlamış olmadığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor. Bol ve ucuz paranın piyasalara peyderpey şırınga ediliyor olması, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde likidite fazlalığına neden olacaktır. Bu durum da, Merkez Bankası’nın yukarıda belirtilen kaygılarından birisi olan “yabancı finansman sıkıntısı çekeriz” gerekçesini belli oranlarda ortadan kaldırmış olacaktır” diye konuştu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!