IHA
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 06, 2015 18:15
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ ARAŞTIRMA MERKEZİ’NİN HAZIRLADIĞI, SEVK VE İSKÂN’IN 100. YILINDA II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU AÇILIŞI, ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ KÜLTÜR VE GÖSTERİ MERKEZİ’NDE GERÇEKLEŞTİ.
Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nin hazırladığı, Sevk ve İskân’ın 100. Yılında II. Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri ve Büyük Güçler Sempozyumu açılışı, Atatürk Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezi’nde gerçekleşti.
6-8 Mayıs tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezi’nde 25 oturum halinde gerçekleşecek olan sempozyumda, 100’ün üzerinde bilim adamı konuyla ilgili sunum yapacak.
Akademisyen ve öğrencilerin büyük ilgi gösterdiği sempozyumun açılışında konuşma yapan, Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nin yürüttüğü ve bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri ve Büyük Güçler Sempozyumu’nun geçmişimize sürülen kara lekeyi kaldırmak amacıyla düzenlendiğini belirtti. Sözde Ermeni soykırım iddialarının 100. yılında bir soykırım sendromu yaşamaya başladığımızı söyleyen Kürkçüoğlu, bu konuda hepimize büyük görevler düştüğünü vurguladı.
Kürkçüoğlu: “Ermeniler Revan’daki soykırım anıtını, dünya kamuoyuna sık sık göstermeye çalıştılar. Hâlbuki Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 519 bin sivil ahaliden oluşan şehidimizin bulunduğu 185 adet toplu mezarımız var. Keşke 3 bin Müslüman Türk’ün alçakça katledildiği Yanıkdere’yi gösterseydiler. Ardahan’da Müslümanların ibadet esnasında katledildiği, Yanık Cami’yi gösterseydiler. Ancak tek taraflı bir algı operasyonu yapılmaya çalışılıyor. Kendi coğrafyamızda, atamız ve ecdadımızla geçmişin kinini ve intikamını bu şeklide almaya çalışıyorlar. Bizim tarihimizde, kültürümüzde ve devlet felsefemizde kesinlikle soykırım söz konusu değildir. Soykırımı biz bir insanlık ayıbı olarak sayarız. Darda ve zorda kalan herkese de yardım etmeyi amaç edinmiş bir milletiz” dedi.
TARİHİ OLAYLAR, SİYASİ ZEMİNLERDE YALANLARLA İŞLENİYOR
Türkiye üzerinde siyasi bir baskı oluşturmak amacıyla bazı çevreler tarafından Ermeni soykırımı iddialarının gündeme getirildiğini hatırlatan Atatürk Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. M. Sait Keleş, Ermeni diasporası ve destekçileri tarafından yabancı ülke parlamentolarına aldırılan kararlar ve yapılan propagandalarla Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşı esnasında Ermenilere soykırım yaptığı kabul ettirilmeye çalışıldığını ifade etti. Tarihî olayların siyasi zeminlere kaydırılarak çarpıtıldığının altını çizen Keleş, geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili gerçeklerle uyuşmayan parlamento kararları ahlâkî değerlere, düşünce özgürlüğüne ve tarih biliminin genel kriterlerine ters düştüğünü ve Ermeni sorununu farklı zeminlerde “soykırım" olarak sunmanın son derece taraflı ve konuyu basite indirger bir yaklaşım olduğunu belirtti.
ERMENİ TARAFININ TEMEL İLKESİ, TÜRK DÜŞMANLIĞIDIR
Dünyanın çeşitli ülkelerinde etnik ve dinsel kimliklerini muhafaza etmek isteyen Ermeni diasporasının vazgeçilmez bir tavrı olduğunu da vurgulayan Keleş, konuşmasına şöyle devam etti“ Bu tavrın içeriği ise Türk ve Türkiye düşmanlığı ile doldurulmuştur. Ermeni sorunu da, Hristiyanlık ortak paydası ve menfaat birlikteliğinden dolayı tüm dünyada Ermeni diasporası ve Batılı ülkelerin ortaklaşa çizmiş oldukları resimlerle algılanır olmuştur. İçinde yaşadığımız ve bazı kesimler tarafından hâlâ Büyük Ermenistan’ın başkenti olarak algılanan Erzurum şehri, Türklere ait toplu mezarlarıyla bu resmin içine konulmayan bölümü, medeni dünyaya haykırmaya devam edecektir. Kısacası tarihî süreçte yaşanan olayların gerçek anlamda anlaşılması için yaşananların siyasiler ve siyasi platformlardan ziyade öncelikle bilim adamları tarafından tarihî belgeler ışığı altında incelenip değerlendirilmeleri gerekmektedir. Bu süreç sonucunda ulaşılacak objektif veriler ise pekâlâ siyasi, sosyal, psikolojik ve hukuksal zeminlerde kullanılabilir.
ERMENİ SORUNU, SADECE 1915 İLE DEĞERLENDİRİLEMEZ
Ermeni sorununa sadece 1915 olayları penceresinden bakılmayarak, gelişmelerin önceki ve sonraki süreçleri titizlikle incelenmelidir. Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilerden ziyade, onların dağınık olarak yaşadıkları toprakların emperyalist güçler açısından stratejik değeri, ortak acı ve trajedilerin yaşanmasına sebep olan temel faktördür. Ermeni sorunu, 19. ve 20. Yüzyılda özellikle Orta ve Yakın Doğu resmini kendi çıkarları doğrultusunda çizmeye çalışan "Büyük Devletlerin” emperyalist politikaların birer anahtarıdır. Bu haliyle resmin geneline bakıldığında Ermeni sorunu olarak lanse edilen sorunun, aslında bölgedeki olayları kendi çıkarları doğrultusunda çözümlemeye çalışan batılı devletlerin “emperyalizm sorunu” olduğu kolayca fark edilir.”
Ermeni sorunu, Osmanlı Devleti’nin üzerinde bulunduğu toprakların paylaşım
problemi olarak 19. Yüzyılda daha da belirginleşen, Doğu sorununun, Avrupalılar lehine çözümlenmesi için kullanılan araçlardan birisi olduğunu da değinen Prof. Dr. Sait Keleş, son derece önem arz eden tarihî süreçten günümüze Türk-Ermeni ilişkilerini ve bu ilişkilerin “Ermeni sorunu” başlığı altında uluslararası politikalar eksenindeki yansımaları ile emperyalist güçlerin konuya ilişkin tavırlarını değerlendirmek ve ön yargılardan arındırılmış bilimsel gerçekleri, Türk ve dünya kamuoyunun dikkatine sunmayı amaçladıklarını ve bu tartışmalar sonucunda, Türk-Ermeni ilişkisinin, kısır döngülerini bilimsel bir bakış açısı ile çözümleyebilecek verilere ulaşmayı hedeflediklerini söyledi.
TÜRKİYE ÜZERİNDE SİYASİ BASKI OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORLAR
Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ise son günlerde meydana gelen gelişmelerle, Türkiye üzerinde siyasi bir baskı oluşturmak amacıyla bazı çevreler tarafından Ermeni soykırımı iddialarının gündeme getirildiğini belirterek, parlamentolarda aldırılan kararlar ve yapılan propagandalarla, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı esnasında Ermenilere soykırım yaptığının kabul ettirilmeye çalışıldığını söyledi. Sekmen: “Sözde Ermeni soykırımının 100. yıldönümüne tesadüf eden bugünlerde tarihi olaylar siyasi zeminlere çekilerek sömürülmektedir. Ermeni sorununu farklı zeminlerde “Soykırım” olarak sunmak son derece taraflı ve konuyu basite indirger bir yaklaşımdır. Ancak bu yaklaşım, dünyanın çeşitli ülkelerinde etnik ve dinsel kimliklerini muhafaza etmek isteyen Ermeni diasporasının vazgeçilmez bir tavrı olmuş, bu tavrın içeriği ise Türkiye düşmanlığıyla doldurulmuştur.
Ermeni sorunu günümüzde, Hıristiyanlık ortak paydası ve menfaat birlikteliğinden dolayı tüm dünyada Ermeni diasporasının tanımladığı şekilde algılanır olmuştur. Malumunuz bu tanımlamayı genel olarak, “Müslüman Türkler tarafından soykırıma uğratılan Hıristiyan Ermenileri” tasvir etmektedir. Bu resmin içerisinde olmayan bölüm ise sırf Müslüman oldukları ve Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devletinin önünde engel olarak görüldükleri için yarım milyonu aşkın sivil ve savunmasız Müslüman’ın Dünya Savaşı esnasında sistematik bir imhaya tabi tutulduğu gerçeğidir. 6 Mart 1915’te Osmanlı Hariciye Nezareti’nden Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen yazıya göre, 1915 yılının ilk aylarında sadece Kars ve Ardahan ahalisinde etnik temizliğe tabi tutulan Müslümanların sayısı 30 bin civarındadır. Savaş esnasında Doğu Anadolu’da yaşayan bir milyondan fazla Müslüman hayatını kaybederken, bunlardan Ermeni çeteleri tarafından yapılan katliam sonucu hayatlarını kaybedenlerin sayısı yaklaşık yarım milyon olarak resmi kayıtlara geçmiştir” şeklinde konuştu.
ERMENİ SORUNU TAMAMEN YAPAY BİR ŞEKİLDE GÜNÜMÜZE TAŞINMIŞTIR
Açılış konuşmalarının son bölümünde söz alan Avrasya İnceleme Merkezi Onursal Başkanı ve Emekli Büyükelçi Ömer Engin Lütem, Türk-Ermeni anlaşmazlığının temel konularından bahsetti. Ermeni sorununun genel olarak tarihsel ve uluslararası ilişkiler yönünden incelenebildiğini, özellikle tarihsel boyutunun önem arz ettiğini belirten Lütem, konuşmasına şöyle devam etti: “Uluslararası ilişkiler kısmında Ermeni sorunu, gayet yapay bir şekilde bugüne taşınmıştır. Türk-Ermeni ilişkilerinde 6 tane temel konu görüyorum. Bunlar; soykırım iddiaları, tazminat talebi, Ermeni mallarının iadesi talebi, toprak talebi, Azerbaycan’ın desteklenmemesi talebi ve kapalı olan sınırın açılması talebidir. Soykırım iddiaları maalesef bugün dünyada yaygın bir şekilde inanılan bir olgudur. Ermenistan 1991 Eylül’ünde bağımsız oldu. O zamana kadar ancak iki ülkenin parlamentosu bu soykırım iddialarını tanımıştı. Şimdi bu sayı 24’e ulaştı. Bunda Ermenistan devletinin rolü çok fazla. Ancak bu parlamento kararlarının hukuki bakımdan bir değeri ve yaptırım gücü yok. Bu parlamentolar ifade özgürlüğü için bu kararları alıyorlar. Alınan kararların hukuki yaptırımı yok ancak bir millete sürülmek istenen bir leke var. Hukuki yaptırımı yok diye bunu bu kadar basit göremeyiz. Ermenistan 24 Nisan tarihinden sonra çok daha fazla kişinin soykırımı tanımasını bekliyordu. Ancak bu sayı beklediği kadar olmadı. Kamuoyunun çok daha fazla etki altında kalacağı ve Türkiye’ye çok daha fazla baskı yapılacağı ümit ediliyordu. Bu durum gerçekleşmedi. Çünkü Türkiye olaylara çok büyük tepki gösterdi” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından II. Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri ve Büyük Güçler Sempozyumu başladı ve 3 gün boyunca sürecek oturumlara geçildi.