Güncelleme Tarihi:
EDİRNE (AA) - Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "İslami kavramların kolayca ve sınır tanımaz bir şekilde fütursuzca kullanıldığı bu temsillerin, günümüzde, en çok da Müslümanlara zarar verdiği muhakkaktır" dedi.
Görmez, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun da katıldığı 30. İl Müftüleri İstişare Toplantısı'nın sonuç bildirgesini açıkladığı toplantıda, gerek çağımızdaki pozitivist eğitim anlayışı, gerekse modern zamanlarda gelişen kimi ideolojilerden etkilenme halinin, sömürgelerin, istilaların, işgallerin ve istibdatların oluşturduğu zeminlerde şekillenen Müslüman tasavvurunda farklı tezahürlerin ve yaralı bilinçlerin ortaya çıkmasına neden olduğunu belirtti.
İslami kavramların kullanımı konusunda dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Görmez, şöyle konuştu:
"İslami kavramların kolayca ve sınır tanımaz bir şekilde fütursuzca kullanıldığı bu temsillerin, günümüzde, en çok da Müslümanlara zarar verdiği muhakkaktır. Başta ilim adamları olmak üzere İslam dünyasındaki dini kurumların, dini sosyal teşekküllerin ve her bir Müslüman'ın, İslam’ın hak ve adalet anlayışı ile Rahmet Peygamberinin emsalsiz üstün ahlaki vasıflarını herkesin anlayabileceği hikmetli bir dil ve üslupla özellikle gençlere ve toplumun tüm kesimlerine tanıtmaları konusundaki gecikmişliğimiz artık hiçbir mazeret kabul etmemektedir."
Görmez, Balkanlarda yaşayan Müslümanlar ve Romanlar ile ilgili çalışmalar yürütüleceğini dile getirdi. Balkanlarda ve Avrupa’daki din eğitimi kurumlarıyla Türkiye'deki orta ve yüksek düzeyde din eğitimi müesseselerinin işbirliği yapmasının önemini vurgulayan Görmez, şöyle devam etti:
"Öğrenci değişimi, öğretim elemanı desteği, müfredat ve eğitim materyalleri hazırlanması, kütüphane ve dokümantasyon hizmetleri gibi konularda işbirliği ve tecrübe paylaşımının gerçekleştirilmesi maksadıyla, Diyanet İşleri Başkanlığının ilgili kurum ve kuruluşlarla temas kurması gerekli görülmüştür. Balkan coğrafyasının en önemli dini ve kültürel unsurları arasında yer alan Bektaşi Müslümanlar ve irfan geleneğimizin kadim temsilcileri yaşadıkları coğrafyada İslam’ın sınırlarının zorlandığı mahallerde ciddi bir kimlik ve kültür kuşatması altındadır. Onların sorunlarıyla yakından ilgilenmek, ihtiyaç duydukları konularda ve özellikle sık sık maruz kaldıkları kültürel erozyon karşısında İslam kardeşliğinin bir gereği olarak kendilerine destek sunulmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur."
Görmez, Roman Müslümanların sık sık ayrımcılığa uğrayan kimlikleriyle, tahrip edilen kültürleriyle "ümmetin yetimleri" mesabesinde kendilerini yalnızlaştırılmış hissettiğini aktardı.
Roman Müslümanların gerek Türkiye’de gerekse Balkan dünyasındaki akıbetleri hakkında sorumluluk bilinciyle hareket edilerek müftülüklerin, Roman vatandaşlara yönelik çalışmalarını yoğunlaştırmalarının yerinde olacağını dile getirdiklerini aktaran Görmez, şunları anlattı:
"Geçtiğimiz birkaç yıl içinde bölgemizde meydana gelen iç savaşlar nedeniyle devlet ve milletimizin yüksek sorumlulukları çerçevesinde ülkemize göç etmek zorunda kalan muhacir kardeşlerimizin fiili durumlarının daha da iyileştirilmesi konusunda müftülüklerimize düşen görev ve sorumluluklar artmıştır. El birliği ve dayanışma içerisinde Suriyeli kardeşlerimizin ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda kardeşlik hukukunun gereği olarak daha fazla gayret gösterme zarureti ortaya çıkmış ve bu gereklilikler çeşitlenmiştir."
- "Hz. Peygamber, Birlikte Yaşama Ahlakı ve Hukuku"
Görmez, dil, din, mezhep ve coğrafya ayrımı yapmaksızın tüm dünyada hiç kimseyi ötekileştirmeden bir arada, birlikte yaşamanın, toplumların barışı için giderek önem kazandığının söyledi.
Bu itibarla 2015 yılı Kutlu Doğum Haftası'nın temasının, "Hz. Peygamber, Birlikte Yaşama Ahlakı ve Hukuku" olarak belirlendiğini ifade eden Görmez, şöyle şöyle konuştu:
"Diyanet İşleri Başkanlığının görüşleri dışındaki görüşlerin başkanlığa bağlanması yanlıştır. Dini konularda Diyanet İşleri Başkanlığını kurumsal olarak bağlayıcı kılan husus, bir süreç dahilinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığının mekanizmalarından geçerek kurul kararı haline gelen görüşlerdir. Bunun dışında kalanlar, kurumsal olarak Diyanet İşleri Başkanlığının görüşlerini yansıtmaz. Hal böyleyken son zamanlarda bazı medya mensuplarının kendilerini fetva soran kişi konumuna koyarak müftülüklere sorular yöneltmesi ve aldığı cevapları Diyanet İşleri Başkanlığının topluma takdim ettiği bir kararı ve görüşüymüş gibi sunması asla kabul edilemez."
Görmez, bazı konularda münferit sorulara verilen cevapların ise çarpıtılarak basında yer bulması ve bu yolla Diyanet İşleri Başkanlığının itibarsızlaştırılmaya çalışılmasının gayri ahlaki olduğunu vurguladı.
İslam geleneğinde, kişiye özel verilen fetvaların umumileştirilemeyeceğini aktaran Görmez, "Alo 190 Fetva Hattı ile verilen fetvalar, tamamen fetva isteyen kişiyle ona fetva veren görevlinin arasında geçen ve sonuçta fetva isteyeni bağlayan bir husustur. Bazı medya kuruluşları tarafından bu tür fetvaların bütün bir topluma başkanlığın görüşü olarak takdim edilmesi, hatta bazı gazetecilerin de bunları köşelerine taşıması kabul edilebilir değildir" diye konuştu.
-"İslam, güzel ahlaktır"
Görmez, İslam'ın güzel ahlak ve aynı zamanda merhamet ve adalet dini olduğunu belirtti.
Ahlaktan yoksun bir dindarlık anlayışının düşünülemeyeceğini, ifade eden Görmez, şöyle devam etti:
"İslami ahlakın en belirgin özelliği de merhamet ve adalettir. İslam, öncelikli olarak ahlaka dayalı bir toplum inşasını hedefler. Nihayet İslam, bireyin nefsinin tezkiyesiyle başlayan bir toplumsal ıslahı esas alır. Dindarlık sadece bazı ritüellerin ifasıyla yerine getirilmez. Gerek başkasının hak ve hukukuna riayet, gerek kamusal hak ve sorumluluklar gerekse kamusal emanetlere riayet yüksek ahlakın bir gereğidir. Yetim hakkı gözetmek, helal kazanç sağlamak, emanete riayet etmek ve liyakati esas alarak iş yapmak, en az ibadetlerimiz kadar İslam’ın emir ve tavsiyelerindendir. İslam’ın doğru bilgisini anlatmak bütün görevlilerimizin en başta gelen vazifesidir. Hiçbir durum ya da kurum, İslami hakikatlerin yalın ve doğru bir şekilde anlatılmasına engel teşkil edemez. Aynı şekilde İslami hakikatler, hiçbir zaman siyasal bir talep ve beklentinin aracı ve konusu yapılamaz. Beşeri zaaf, eksiklik ve günahlarımızı örtbas etmek için Kuran ve sünnetten delil aranmaz."
Görmez, halkın yoğun talebi üzerine başlatılan 4 - 6 yaş grubu Kuran kursu eğitiminin takdirle karşılandığını vurguladı.
Kurslarla ilgili talebin her geçen gün arttığını, talebin karşılanmasında fiziki, mali, eğitim materyali, öğretici ve yardımcı personel istihdamı açısından yaşanan sıkıntıların giderilmesi için gerekli adımların atılmasının önemli olduğunu belirten Görmez, şunları kaydetti:
"Müftülüklerimiz, Türkiye Diyanet Vakfının tüm illerimizde ve ilçelerimizde temsilcilik ve şubelerini yapılandırma iş ve işlemlerini tamamlamalı, ülke genelinde öğrenci yurdu açma faaliyetlerine ağırlık vermelidir. Yasalar, Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarının, her türlü siyasi faaliyetten uzak durmalarını zorunlu kılmaktadır. Yaklaşan seçim sürecinde Başkanlık teşkilatında görev alan her bir personelimizin, gerek vaaz, irşad, hutbe gibi dini vazifeleri ifa ederken gerekse sosyal medya gibi mecralarda ima yolu ile dahi olsa siyasi yönelim ve eğilimlerini izhar etmemeleri konusunda dikkatli olmaları gerekir."
(Bitti)