Güncelleme Tarihi:
Felat BOZARSLAN/DİYARBAKIR, (DHA) - DARBE girişimi soruşturmasında tutuklandıktan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edilen Diyarbakır 7'nci Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz, savcılıktaki ifadesinde 15 Temmuz gecesi Ankara'yı bombalayan savaş uçaklarının kalktığı 8'nci Ana Jet Üssü'nde gözaltı yapmak için iki kez Başbakan Binali Yıldırım'ı arayıp konuştuğunu söyledi. Korgeneral Yılmaz, "Olayla ilgili olarak ben darbeyi yapmak değil, bilakis Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekasını sağlamak için darbeyi önleyen bir kişiyim" dedi.
Darbe girişimi soruşturması kapsamında tutuklanan ve daha sonra ordudan atılan Diyarbakır 7'nci Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz'ın Sulh Ceza Hakimliği'ne verdiği ifadesi ortaya çıktı. Korgeneral Yılmaz ifedesinde, öncelikle böyle bir suçlama ile karşılaştığı için büyük bir üzüntü duyduğunu belirterek, "35 yıllık meslek hayatı boyunca yapmış olduğum barışta ve savaşta milletime ve cumhuriyetine doğrulukla hizmet etmeye, icabında vatan uğruna seve seve canımı vereceğime yemin ettim. Ne çocukluğumda, ne gençliğimde ne de sonraki dönemde FETÖ örgütünün herhangi bir mensubu ile herhangi bir teşkilatı ile tesadüfen dahi olsa en ufak irtibatı olmayan biri olarak bunların değil dershanesine gitmeyen, semtinden geçmeyen biri olarak burada üzüntülü bir şekilde bulunuyorum. Olay ile ilgili olarak ben darbeyi yapmak değil, bilakis Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekasını sağlamak için darbeyi önleyen bir kişiyim" dedi.
"ANKARA'DAN MÜHİMMAT YÜKLÜ 5 TAARUZ HELİKOPTERİ İSTEMİŞLER"
15 temmuz gecesi Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy ile 7 kez görüştüğünü, hiç bir birliğin kışladan çıkmaması için önlemler aldığını ve emirler verdiğini söyleyen Korgeneral Yılmaz, şöyle dedi:
"Burada kritik bir konu var. Bu Silvan'daki operasyon ve Mazıdağı'ndaki operasyon nedeniyle normal şartlarda Diyarbakır'da bulunan 2 taarruz helikopterine ek olarak 2'nci Ordu Komutanlığ'ından 3 tane daha ek taarruz helikopteri gönderilmişti. Bu helikopterlerin kıdemli pilotu Erdem Çerfiş saat 00.48'de kolordu merkezine geldi. Bu saatlerde henüz halk sokaklara inmemişti, Genelkurmay bombalanmamıştı, Meclis bombalanmamıştı, Özel Harekatlara saldırılmamıştı. Kendisi bana Ankara'da Kara Havacılık Komutanlığı'nda görevli bir binbaşının telefon açtığını, 5 tane taarruz helikopterinin tam mühimmat yüklü olarak Ankara'ya gönderilmesi gerektiğini söylediğini anlattı. Gidip gitmeme konusunda emrimi sordu. Ben de kesinlikle hiçbir yere gitmek yok, harekat merkezinin dışına çıkmayacaksınız dedim. Sadece Diyarbakır değil, Şanlıurfa, Batman ve Mardin'de de hiçbir araç birliklerinin dışına çıkmadı. Batman ile de görüştükten sonra saat 01.00'de Diyarbakır Valisini arayarak kışlalarda sorun olmadığını, bütün birliklere hakim olduğumuzu, devletimize milletimize bağlı olarak görevimizin başında olduğumuzu beyan ettim. Bütün birlik komutanları ya da vekilleri ile bizzat sözlü olarak emrimi ilettikten sonra, harekat merkezi de aynı şekilde emri alt kademedekilere iletmekteydi."
"TUĞGENERAL TERZİ, 'ANKARA KARIŞMIŞ BİZİ ÇAĞIRDILAR' DEDİ"
Darbe soruşturması kapsamında tutuklanan Korgeneral Yılmaz, Özel Kuvvetlere ait olan kışlalarında 3 tabur olduğunu, kendisinin onların üzerinde her hangi bir emir komuta yetkisinin bulunmadığını belirterek ifadesini şöyle sürdürdü:
"Sadece onların bizden talep edeceği lojistik ihtiyaçlarını karşılamakla mükellefiz. Bu konuda Genelkurmay Başkanlığı'nın yazılı emir mevcuttur. Bu 3 taburun komutanı Albay Altan Bora, saat 21.00 civarında Kurmay Başkanını arayarak havaalanına gitmek için kendisinden 3 tane araç talep etmiş. Kurmay başkanı beni aramıştı, ben yazılı emir var mı diye sordum, o da var deyince ben de tahsis edin dedim. Bütün bu birlikleri kontrol altına aldıktan sonra aklıma o havaalanına gitmiş olan birlik geldi. Ben Altan Bora'yı aradım, kendisine ne yaptığını sordum, o da görev aldıklarını, Tuğgeneral Semih Terzi'nin havaalanına geldiğini, bir taburun uçakla gitmek için orada olduğunu, yüklemekte olduklarını söyledi. Ben de Semih Terzi'yi telefona istedim, kendisine nereye gittiğini sordum, o da 'Ankara karışmış, bizi çağırdılar, oraya gidiyoruz' dedi. Telefon görüşmemiz bu şekilde sonlandı. Saat 01.35'te Altan Bora ile tekrar görüştüm, havaalanındaki durumu sordum. Bu arada televizyonda durum netleşmeye başlamıştı. Halk sokaklara dökülmüş ve çeşitli yerlerde tankların önünde kahramanca yatıp bu alçakça saldırıyı bertaraf etme yönünde hareketler başlamıştı. Ben Altan'a olayları biliyor musun bir kalkışma var, Diyarbakır'dan sakın ayrılma, durum karışık, kimin ne olduğu belli değil."
"PİLOTLARI GÖZALTINA ALIRSANIZ NEREDEN UÇAK KALDIRACAĞIZ DENİLDİ"
Korgeneral İbrahim Yılmaz, saat 03.30'da Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı'nın kendisini aradığını ve 8'inci Ana Jet Üssü'ndeki subay ve pilotların gözaltı işleminin yapılacağını, bu konuda yardım istediğini belirterek, ifadesinde şöyle dedi:
"Ben de kendisine her konuda yardımcı olacağımızı söyledim. Ayrıca Diyarbakır'dan 5 tane uçağın da kalktığını söyledi. Bu maksatla gidip gözaltı yapacaklardı. Bunun üzerine ben havaalanındaki Altan Bora albayı aradım. Siz oraya gittiniz saat 23.15 civarından sonra herhangi bir uçak kalkıp kalkmadığını sordum. O da hayır deyince bu uçakların saat 22.00 civarında kalkmış olduğunu öğrendim. Daha sonra merkez komutanını, il jandarma komutanını aradım ve 8'inci Ana Jet Üssü'ne gidiş ile ilgili olarak gerekli hazırlıkları yapmalarını, güvendikleri 15-20 rütbeli tam teçhizatlı personel hazırlamalarını, gerekirse zor kullanılarak girileceğini beyan ettim. Bu emri aynı zamanda kışlada bulunan Özel Kuvvet Tabur Komutanı Binbaşı Selçuk'a da verdim. Ona da 15-20 kişilik bir ekip hazırlaması hususunda aynı talimatı verdim. Ekipçe polislerle birlikte oraya gideceğimizi söyledim. Saat 04.50'de Cumhuriyet Başsavcısı'nın makamına geldim. Başsavcımız makamında bana bu hain canilerin yayınlamış olduğu sahte Genelkurmay sıkıyönetim bildirisi ile ilgili olarak orada ismi geçenlerin, ki benim hiçbir haberim, bilgim, inisiyatifim olmadığı halde ismimin yazıldığını gördüm. Bu listede ismi yazılanların tamamının gözaltı işleminin yapılması ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı'ndan talimat geldiğini, ancak benimle ilgili istisna olduğunu söyledi. Bu saatte henüz daha cumhurbaşkanlığı külliyesi bombalanmamıştı, yani tehlike geçmemiş, devam etmekteydi. Havadaki uçaklar henüz kontrol altına alınamamıştı ve sağı solu bombalıyordu. Ben de kendisine şu belayı bir def edelim, ondan sonra boynumuz kıldan incedir, ne gerekiyorsa yapılır tarzında konuştum. Başsavcı, Kenan savcıyı görevlendirdi ve beraberce 05.15 civarında kolordu karargahına gittik. Gittikten sonra görüntülü telefondan Recep generali aradım. Aradığımda yolda olup da gelmekte olan Cemal Ziya Kadıoğlu da onun yanındaydı. İkisiyle de görüştüm, bu gözaltı ile ilgili kararı kendilerine bildirdim. Tam bu esnada Kadıoğlu, 'havada 4-5 uçak var, her yeri bombalıyorlar, bize uçak lazım' dedi. 'Siz bu pilotlara gözaltı yaparsanız biz nerede uçak kaldıracağız' dedi. Onun üzerine ne yapacağımı düşündüm."
"BAŞBAKAN İLE İKİ KEZ GÖRÜŞTÜM, 'SESİMİ KAYDA ALIN VURUN' DEDİĞİNİ DUYDUM"
Korgeneral İbrahim Yılmaz, ifadesinde pilotların gözaltı işlemi sırasında yaşanan sıkıntıyı anlatırken, "Başbakanımızı aramaya karar verdim. Başbakanın koruma müdürünün daha önceki bir ziyaretten aldığımız telefonunu arayıp kendisi ile görüşmek istediğini söyledim, sayın başbakana telefonu verdiler. Kendimi takdim ederek bağlı illerde herhangi bir sorun olmadığını, Kolorduda birliklere tam komuta yaptığımı, herhangi bir birlik dışına çıkış olmadığını, anayasaya bağlı olarak görevimizin başında olduğumuzu söyledikten sonra, bu gözaltı kararını söyledim. Ancak Korgeneralin 'eğer bunlar gözaltına alınırsa bizim Ankara'daki olaylara müdahale edecek uçağımız olmaz, bu gözaltı kararını kaldıralım' şeklindeki teklifini kendisine ilettim. Ankara'daki durumu nedeniyle bunu kendisine sormak durumunda olduğumu açıkladım. Kendisi telefonla görüşürken diğer bir telefonla 'Eskişehir'deki generali bağlayın' dedi. Bir kısmını ben de görüntülü telefonda işittim. Sonuçta gözaltı işleminin uygulanmasına karar verildi ve biz gözaltı kararı için hazırlıklara başladık. Fakat, bu arada 05.40 civarında Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezi'ne, Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı Hasan Hüseyin Demirarslan gelmiş. Tabi o diğerlerinden kıdemli olduğu için emir komutayı o almış gibi telefonun başında o vardı. Onunla görüşmeye başladım. O da 'durum kritik, havadaki uçakları indiremiyoruz, Diyarbakır'dan 2 uçak kaldırmamız lazım' dedi. Ben de pilotların gözaltı kararının Başbakanın teyit ettiğini, sayın Başbakan ile görüşmesi gerektiğini söyledim. O da Başbakanı aradım. Daha sonra kendisi beni geri aradı, görüştüğünü, uçakları kaldıracağımızı söyledi. Önce Recep general, arkasından Ziya Kadıoğlu ile sonra da kendisi ile görüşünce biraz kafam karıştı. Sayın Başbakanı bir daha aramaya karar verdik ve kendisine ulaştık. Kendimi tanıttım. 'Eskişehir'den Diyarbakır'dan 2 uçak kaldırmamızı istiyorlar ve sizin onayınızın olduğunu söylüyorlar, bu uçakların kalkmasına izniniz var mı' diye sordum. O da telefonla tekrar Eskişehir'e bağlandı. Aralarında şöyle bir konuşma geçtiğini duydum; Demirarslan, 'oradaki uçaklar gelecek buradaki uçakları vuracak' diyor. Başbakan 'vurun' diyor. O 'yazılı emir gerekiyor' deyince, Başbakan 'ben bu saatte sana nereden yazılı emir vereyim, sesimi kayda alın vurun' dedi. Daha sonra bana da 'kaldırın kardeşim uçakları' dedi, daha sonra telefonu kapattı."
"GENELKURMAY BAŞKANI SAVCIYA GİDİP İFADE VERMEMİ EMRETTİ"
Korgeneral İbrahim Yılmaz ifedisinde, 2'nci Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti'nin gözaltına alınmasından sonra sözlü olarak ordu bölgesinde kıdemli olduğu için, ordu bölgesini kendisinin komuta etmeye başladığını belirterek, ifadesini şöyle sürdürdü:
"Saat 18.30 civarında da Ordu Komutanlığı'na vekaletim yazıldı ve ayın 20'sine kadar, gözaltı uygulanıncaya kadar Ordu Komutanlığı vekaletini yürüttüm. O gün Ankara'da toplantı vardı. Toplantı esnasında bir haber geldi, arkasından da mesaj geldi. Önce 2'ınci Ordu Komutanlığı vekaletimin kaldırıldığı yayınlandı. O zaman otomatikman benden sonra gelen Asayiş Kolordu Komutanı'nın vekil olması lazım. Arkasından da ona vekalet geldi. O zaman gözaltı işleminin başlayacağını ben hissettim. Toplantı bittikten sonra Genelkurmay Başkanı ile görüştüm. Kendisi bana bazı şeyler söylediler, arkasından Cumhuriyet Başsavcılığı'na gidip ifademi vermemi emretti. Ben de başsavcımı aradım. Akşam saat 19.00 civarıydı. O da talimat almış, biz de sizi davet edecektik, siz gelirseniz daha uygun olur dedi. Ben de 20.00'de başsavcılığa geldim ve gözaltı işlemi yapıldı. Tekrardan şunu açık, kesin ve net olarak ifade etmek istiyorum. Ne benim, ne ailemin hiçbir ferdi, ne çocukluğumda, ne gençliğimde ne de meslek hayatım içerisinde bu alçak FETÖ örgütünün herhangi bir mensubuyla, derneğiyle, eviyle, dershanesiyle en ufak bir irtibatım olmamıştır. Benim bu hainlerle, halkına uçak bombası atanlarla, taarruz helikopterleri ile tarayanlarla ne şimdi, ne gelecekte ne de mezarda asla bir işim olamaz. Bu nettir ve kesindir. Bu konuda herhangi bir bilgi, belge bulunduğu takdirde ben her türlü cezaya razıyım."
Korgeneral Yılmaz ifadasinde evinde dolar bulunması ile ilgili soru üzerine ise, "Evimde dolar, sterlin ve euro vardı. Herhangi bir dış göreve gittiğimizde yabancı para bulundururuz. Yanlış hatırlamıyorsam dolar olarak bir 100 dolar, bir 5 dolar, iki de 1 dolar vardı. Sterlin ve Euro evdeydi. Evde eşim ve çocuklarım olmadığı için arkadaşlara sordum burada mı kalsın diye, onlar da para lazım olur üzerinizde kalsın dediler. Sayarlar, tespit ederler, geri teslim ederler diye söylediler. Bu paraları bizzat üstüme alarak geldim. Böyle bir şifre olsa paraları yok edebilirdim. Ben olay gecesi verdiğim emirleri ve davranış tarzımı yukarıda kronolojik sırayla anlattım. 23.33'te ilk emrimi Kurmay Albay Ahmet Köse'ye verdim" dedi.
FOTOĞRAFLI