Güncelleme Tarihi:
Selim KAYA/DİYARBAKIR, (DHA) - DİYARBAKIR'da, Fransızca öğretmenliği yapan Mahmut Nurettin Medyelioğulları, emekli olduktan sonra taş işleme sanatına ilgi duydu. Babasına ait tamir dükkanını atölyeye çeviren ve 13 yıldır taş işleyen Medyelioğulları, "İŞKUR projesiyle birkaç gence bu sanatı öğrettim ama destek bulmadıkları için onlar da gitti. En büyük hayalim, eserlerimi sergileyebileceğim bir müze ve hemen yanında bir atölye kurmak" dedi.
Merkez Sur ilçesinde, 27 yıl çeşitli okullarda Fransızca öğretmenliği yapan Mahmut Nurettin Medyelioğulları, 2003 yılında emekli oldu. Merak üzerine 1 yıl sonra taş işleme sanatıyla ilgilenmeye başlayan Medyelioğulları, babasının beyaz eşya tamiri yaptığı dükkanını atölyeye çevirdi. Taş işlemeyi 13 yıldır atölyede sürdüren Medyelioğulları, "Şu an içinde bulunduğum bu küçük dükkanda, rahmetli babam tamircilik yapıyordu. Ben de bir dönem babamın yanında kaldım ve o dönemde önemli bir beyaz eşya markasının servis ustası olarak çalıştım. Bu nedenle elim, bu tür işlere yatkındı. İlk olarak tunç madeninden Ulu Camii ve bundan 25-30 yıl kadar öncesine kadar da Sur ilçemizde, damlarda, insanların üstünde yattığı tahta sedirler yapıyordum. Bunları tek parça tunç madeninden yapıyordum. Sonra bazalt taşlarından bunları yapmanın daha iyi olacağı fikrini edindim ve artık bunları taşa işlemeye başladım. Tunç madeninden bir de Dört Ayaklı Minare'm var" diye konuştu.
Sur'daki dar bir sokakta, kentin sembolü haline gelen tarihi eserleri ve hayalini kurduğu her şeyi taşa işlediğini anlatan Medyelioğulları, "Tam 13 yıldır burada taş işliyorum. İki çeşit bazalt taş var. Bunlardan dişi dediğimiz ve işlenmesi çok zaman almayan delikli taşlardır. Erkek bazalt taş dediğimiz ise düz bir taş olup, işlenmesi çok zaman alıyor; ancak erkek bazalt taşın ince işleri çok daha güzel oluyor" dedi. Yıllardır bazalt taştan ürettiği ve satamadığı heykellerle figürleri bırakacak yer bulamadığını dile getiren Medyelioğulları, en büyük hayalinin müze açmak olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Ürettiğim ürünleri, artık bırakacak yer bulamıyorum. Satmaya da kıyamıyorum. Tek hedefim, bunlarla bir müze kurmak. 2007'de, Dağkapı Burcu'nda bir sergi açtım; ama taşlar ağır olduğu için bütün ürünlerimi sergileyemedim. Bunları götürüp, getirmek zor oluyor. O sergi, satış amaçlı değildi. O sergide ürünleri satın almak isteyen oldu; ama satmadım. Bir gün bir adam, geldi; çocuğu hastaymış ona bir ilaç vermişler, ilacın taş havanda öğütülmesi gerektiğini ve daha sonra kendisine getirilmesi gerektiğini söylemişler. Kendisine bir taş havan yapıp, yapamayacağımı sordu. Ben de 'Yaparım' dedim. Taş havanı yaptım; ama adam gelmedi. Sonra bir tane daha yaptım. Dört Ayaklı Minare'yi yaparken de göz kararıyla yaptım. Zaman zaman Dört Ayaklı Minare'nin yanına gidip, geliyordum. Bakıyor, inceliyordum; ama sonuçta çok güzel Dört Ayaklı Minare yaptım. Bazen insanlar, buraya geliyor. Bu ürünleri gördükten sonra hayret ediyorlar ve 'Diyarbakır'da bunları yapacak bir adamın olması ilginç' diyorlar. Ben de 'Diyarbakır ilklerin memleketidir' diyorum ve Dört Ayaklı Minare'yi örnek olarak gösteriyorum. Dört Ayaklı Minare'nin bir benzeri dünyada yok. Ticaret Odası kanalıyla KOSGEB'e başvurdum. Bir şey çıkmadı. Bunlara da destek vermeyecekse neye destek veriyorlar? Hiçbirinin desteğini görmedim; ancak şimdiye dek hiçbir desteğini görmediklerimin bundan böyle üretimin devam etmesi için destek bekliyorum. Geçen yıllarda, benden sonra bu işi yürütecek insanların olması için İŞKUR kanalıyla 3-4 öğrenci tutup, bunları yetiştirdim; ama kimse bunlara sahip çıkmadığı için bırakıp, gittiler. En büyük arzum, bu eserlerimin sergilendiği bir müze. Hemen yan tarafında da eğitim amaçlı bir atölye kurmak da en büyük hayalim. Bu konuda destek bekliyorum."
FOTOĞRAFLI