IHA
Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 2015 20:14
HİTİT ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ YÖNETİCİSİ YRD. DOÇ. DR. SİNAN ZEHİR VE ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI ÖĞRETİM GÖREVLİSİ PROF. DR. NURCAN BAYKAM, KENE VAKALARINDAN KORUNMA YOLLARI, KKKA BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ HAKKINDA AÇIKLAMALARDA BULUNDULAR
Türkiye’de önemli halk sağlığı sorunları arasında yer alan ve zehirli kenelerin bulaştırdığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) bahar ayları birlikte görülmeye başlandı.
Hitit Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yöneticisi Yrd. Doç. Dr. Sinan Zehir ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Nurcan Baykam, kene vakalarından korunma yolları, KKKA belirtileri ve tedavisi hakkında açıklamalarda bulundular.
Hitit Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yöneticisi Yrd. Doç. Dr. Sinan Zehir, KKKA hastalağına bağlı Türkiye’de ilk ölümün 2002 yılında görüldüğünü belirterek, “2002 ve 2003 yıllarında ilkbahar ve yaz aylarında, kene ısırığı sonrası başta Tokat, Yozgat ve Sivas illerinde görülmeye başlamıştır. 2002 yılından bugüne kadar 7 bine yakın olgu ve 400’ü aşkın ölüm saptanmıştır” dedi.
Son yıllarda ülkemizde sayısı artan KKKA olgularına sık rastlandığını dile getiren Zehir, Çorum’da 2014 yılı içinde görülen 130 vakadan 60’na KKKA teşhisi konduğunu ve gerekli tedavilerinin yapıldığını belirtti. Kene’nin hafife alınmaması gerektiğini dile getiren Zehir, tedbirinde elden bırakılmamasını istedi.
Keneler halk arasında yavsı, sakırga, kemi gibi isimlerle bilindiğini dile getiren Zehir, “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’nin (KKKA) birçok organ ve sistemleri etkileyen, kanamalar ve karaciğer fonksiyon bozukluğu ile karakterize, çoğunlukla keneler aracılığıyla hayvanlardan insanlara bulaştırılan mikrobik bir hastalıktır Ancak, hastalık hayvanlarda belirtisiz seyrederken insanlarda öldürücü olabilmektedir. Keneler halk arasında yavsı, sakırga, kemi gibi isimlerle bilinmektedir. Kenelerin yoğun olarak bulunduğu yerler özellikle hayvancılığın yapıldığı; orman kenarı parçalı arazi yapısına sahip çalı ve çırpılı alanlar ile otlakların bulunduğu yerlerdir. Çorum ili de kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahiptir” diye konuştu.
Zehir, bulaşıcı hastalıklarla mücadele için bütünlüklü bir bakış açısı ve farklı sektörlerin işbirliği gerektiğini sözlerine ekledi.
BİZİM KENE ZARARSIZDIR GİBİ BİR ANLAYIŞ YANLIŞ BİR ANLAYIŞ
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Nurcan Baykam, toplumda kene ile ilgili yanlış algıya dikkat çekerek, “Bu kene bizim kene, bizim kene zararsızdır” yanlış bir bilincin hakim olduğuna dikkat çekti.
Prof. Dr. Nurcan Baykam, KKKA ile enfekte olma riski en fazla olan kişilerin, endemik bölgede yaşayan tarım ve hayvancılık ile uğraşan çiftçiler, çobanlar, kasaplar, mezbaha çalışanları, veteriner hekimler, enfekte hastalarla temas eden sağlık personeli, laboratuvar çalışanları, hasta yakınları, askerler, endemik bölgede kamp ve piknik yapanlar olduğunu söyledi.
Hayvanların kenelerden arındırılması için kene mücadelesi yapılması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Baykam, “Hayvan sahipleri, hayvanlarını ve hayvan barınaklarını kene ve diğer dış parazitlere karşı uygun ektoparaziter ilaçlarla yılda en az iki kez (ilkbahar ve sonbaharda) ilaçlamalıdır” dedi.
KKKA hastalığı belirtileri hakkında açıklamalarda bulunan Baykam, “Virüsün alınmasını takiben 1-9 gün (ortalama 3-4 gün) süren kuluçka döneminin ardından ani başlayan ateş, yaygın vücut ağrısı, bitkinlik, kırgınlık, başağrısı, karın ağrısı, ishal, yüzde ve konjonktivalarda kızarıklık ortaya çıkar. Hastalığın ilk aşamasında grip benzeri bulgular görüldüğünden KKKA riski taşıyan bölgelerde yaşayan ve kene teması olan hastaların bu belirtiler geliştiğinde doktora gitmeyi ihmal etmemeleri gerekmektedir. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde ciltte kırmızı döküntülerle (peteşi, purpura, ekimoz) kendini gösteren cilt kanaması, diş eti kanaması, burun kanaması, vajinal kanama, mide- barsak kanaması, üriner sistem kanaması, akciğer ve beyin kanamaları görülebilir. Ağır olgularda şuur değişikliği, KC-böbrek yetmezlik, akciğer yetmezliği ve yaygın pıhtılaşma bozukluğu gelişerek ölüme kadar gidebilir. Klinik şikayet ve bulguların yanısıra bazı laboratuvar testleri de KKKA tanısında yol göstericidir. Kesin tanı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Viroloji Laboratuvan’nda KKKA virüsü için yapılan PCR ve ELISA test sonuçlan ile konur” diye konuştu.
KKKA hastalığının bulaşma yolları ve tedavisi hakkında da açıklamalarda bulunan Baykam, şunları kaydetti; “KKKa hastalığı, kene tutunması enfekte kenelerin çıplak el ile ezilmesi, virüs taşıyan hayvanların kan, doku ve sekresyonlan ile temas, KKKA hastalarının kan ve diğer vücut sıvıları ile temas ve kan içeren damlacık yolu ile bulaşır. Tedavisi ise; destek tedavisi KKKA tedavisinin temelini oluşturur. İhtiyaca göre kan ve kan ürünlerinin verilmesi gerekir. Bunun yanı sıra hastanın sıvı ve elektrolitlerinin takibi, varsa organ yetmezliklerine yönelik tedavi yapılır. Ateş, ağrı ve ajitasyona yönelik semptomatik tedavi, ağızdan alamıyorsa damardan beslenme ihmal edilmemelidir. Etkene yönelik tedavide uygun vakalarda ve uygun dönemde olmak üzere kullanılabilecek tek antiviral ajan olarak bildirilen ribavirinin etkinliği ile ilgili tartışmalı görüşler olup halen ribavirin kullanılmalıdır veya kullanılmamalıdır şeklinde bir öneri bulunmamaktadır.
Korunma için bulaşmada önemli yer tutan keneler ile mücadele ve kenelerle temasın olabildiğince önlenmesi esastır. Keneler uçmaz, zıplamaz, mutlaka insan vücudunda kan emmek için tutunabileceği bir yere ulaşmak amacıyla tırmanırlar. Bunun için riskli alanlarda (tarla, bağ, bahçe vb) olabildiğince kapalı giysiler giyilmeli, pantolon paçaları çorap içine alınmalı veya çizme giyilmesi tercih edilmelidir. Kene vücuda tutunduktan sonra en kısa zamanda çıkarılması gerekir. Ne kadar uzun süre vücutta durur ise virüsü o kadar çok bulaştırır. Riskli alan dönüşlerinde mutlaka kişiler soyunup kendilerinin ve çocuklarının vücudunu kene yönünden kontrol etmelidir. Özellikle kulak arkası, koltuk altlan, kasıklar ve diz arkası dikkatli incelenmelidir. Vücuda tutunmuş kene varsa en kısa sürede, vücuda tutunduğu en yakın kısmından uygun bir malzemeyle (pens, cımbız ve eldiven gibi) tutularak çıkarılmalıdır. Çıkarılan kene, içerisinde çamaşır suyu veya alkol bulunan ağzı kapaklı bir şişe içerisine konup çöpe atılmalıdır. Kişi eğer keneyi kendisi çıkaramayacaksa en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Kene tutunmasından sonra kişi kendisini 10 gün süreyle ateş, baş ağrısı, kas ağrısı, kırıklık, halsizlik, belirgin iştahsızlık, bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi şikâyetler yönünden takip etmeli, bu şikâyetlerden herhangi biri görüldüğünde sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Keneler kesinlikle elle öldürülmemek ve patlatılmamalıdır. Keneleri vücuttan uzaklaştırmak amacıyla, kenelerin üzerine sigara basmak, yağ veya kolonya dökmek gibi yöntemlere başvurulmamalıdır”