Güncelleme Tarihi:
RÜVEYDA BAYRAMOĞLU: UZMAN PSİKOLOG
Merhaba. İsmim Rüveyda Bayramoğlu. Doğu Akdeniz Üniversitesi İngilizce Psikoloji lisans bölümünden mezun oldum ve sonrasında, Yakın Doğu Üniversitesi Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans yaptım. Mezun olduktan sonra çalışmalarımı daha çok akademik alana yönlendirdim. Türkiyeye döndüğümden beri Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde ergen, yetişkin ve çiftlere yönelik EMDR terapisti olarak çalışmaya devam etmekteyim.
KAYIP HİSSİ UYANDIRIYOR
‘Yeni Normal’ sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Birey olarak kurallara gerekli özeni gösteriyor muyuz?
‘Yeni normal’ kavramının aslında kişinin dikkatini daha çok normal kısmına çektiğini düşünmekteyim. Bu da çoğumuzun ‘yeni normal’ dönemi, eski döneme geri dönmek gibi algıladığını düşünüyorum. Oysa ‘yeni normal’, eskide yaptığımız bazı alışkanlıklarımızı değiştirdiğimiz, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı bir dönemdir. Sevdiklerimize aramızda fiziksel mesafe koyduğumuz; sinemaya, konsere, eğlenmeye gidemediğimiz, sarılıp kucaklaşamadığımız bir dönem. ‘Yeni normal’, içinizde kayıp hissini uyandırıyor. Kayıp sadece ölüm, işten-eşten ayrılık ya da sevdiğimiz birinin hayatımızdan çıkması anlamına gelmiyor. Birlikte, çok sevdiğimiz çocuğumuza sarılma özgürlüğümüzü de kaybediyoruz. Sevdiklerimize dokunamamak, aynı ortamda eğlenememek aslında hepsi yeni normal dönemin beraberinde getirdiği bir kayıp.
DEĞİŞİMİ ERTELEYECEĞİZ
Dolayısıyla herkes için bu kayıpla baş etmek kolay olmayacak. Virüsle mücadele kaygılarımızı artırdığı gibi yaşam kalitemizi de azaltabileceği endişesini doğuruyor. Mevcut durumu kabullenmedikçe değişimi erteleyeceğiz. Değişim başta garip hissetmemize neden olsa da aslında yapısal olarak değişimi tolere edebilen varlıklarız. Virüsün hayatımızdaki varlığını kabul etmek, beynimizde çözüm üretme mekanizmalarını tetikleyecektir. Böylece yeni davranışlar geliştirip, alternatif seçeneklerimizin olduğunu fark edeceğiz.
Bursa’da vaka sayısının zaman zaman tırmanışa geçtiği gözlemleniyor. Konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Aslında başta tüm Türkiye’de ve Bursa’da genel olarak salgın sürecini oldukça kontrollü bir şekilde yönettiğimize inanıyorum. Gerek sağlık kuruluşları gerek gıda ve muhtelif ihtiyaç sektörü gerekse de halkımız, karantina sürecinde üstüne düşeni layıkıyla yerine getirdi. Fakat yeni normalleşme sürecinin halk tarafından ‘eskiye dönme’ olarak yanlış yorumlanması, mevcut tehlikeye adapte olma, içinde bulunduğumuz salgın sürecinin yok sayılmasına, hatta virüsü taşıyan insanların sadece hastanelerde veya evlerinde izolasyon altında olduklarına inanmamıza neden oldu. Bazen fiziksel mesafe koymaktan vazgeçtik, bazen de maske takmaktan... Toplumumuzun bir kısmı virüsün aramızda dolaşmaya devam ettiğini kabul ederken, bir kısmının inkâr etmesi maalesef kontrol altında olan vakaların zaman zaman artmasına neden olmakta. Pandemi gibi sadece bireyi değil toplumları etkileyen bir durumda kişisel önlemlerin yetersiz kalacağına, kolektif bir mücadelenin gerektiğine inanmaktayım.
Salgında en çok yorulan branşlar hangileri?
Sanıyorum salgın sürecinden yorgun düşmeyen kimse kalmamıştır fakat bu süreçte en ön safhalarda savaşan, gece-gündüz uyumayan enfeksiyon hastalıkları, göğüs hastalıkları, dahiliye, KBB, acil hekimleri, hemşireler ve yardımcı sağlık görevlileri ile yine hastalığa gece gündüz uyumadan çözüm arayan bilim insanlarının yoğun olarak çalıştığına inanıyorum. Bir ruhsal sağlık çalışanı olarak da psikolojik sağlamlığın süreç ve süreç sonrasında fiziksel sağlık kadar etkilenmesinin sonucu olarak, psikiyatri hekimleri ve psikologlar olarak biz de bu süreçte yoğun olarak hizmet vermekteyiz.
Normal cerrahi müdahaleler ne zaman başladı?
Hastane olarak, yeni normalin beraberinde getirdiği değişim sürecine adapte olduk. Gerekli tedbirler alınarak, haziran ayından itibaren cerrahi müdahalelere hastanemizde başlandı.
KENDİMİZE VE ÇEVREMİZE HATIRLATMALIYIZ
Ülkemizde yeni koronavirüs hastalık riski var mı?
Salgın ülkemizde kontrol altına alınmış gibi görünse de tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de koronavirüs bulaş riski, öngöremeyeceğimiz bir dönem boyunca aramızda dolaşmaya devam edecektir. Ufak bir tedbirsizlik, maskenin kullanılmaması, fiziksel mesafeye dikkat edilmemesi ve kişisel hijyen kurallarına önem verilmemesi, kolaylıkla en başa dönmemize neden olabilir. Misafir olarak gittiğimiz evde, otobüs beklediğimiz durakta, uzun zamandır görmediğimiz arkadaşımıza sarıldığımızda da tehlikenin henüz geçmediğini, kendimize ve çevremize hatırlatmalıyız. Bu yeni dönem yaşam alanlarımızı genişlettiği gibi daha tedbirli olmamızı da gerektiriyor.
Hastaya yapılan ziyaretler nasıl olmalıdır?
Yeni normalleşme sürecinde, yatan hastanın da psikolojik destek ihtiyacını göz önünde bulundurarak hasta ziyaretlerinin ortadan kalkması yerine sınırlandırılması taraftarıyım. Sınırlandırılmış bir süre dilimi içerisinde ve sadece belirli bir kişi olacak şekilde hastaların yanına ziyaretçi alınması, yeni normalleşmenin sürdürülebilirliği açısından oldukça önemli. Bunun dışında, hastane randevularında birden çok kişi ile gitmek yerine sadece şikâyeti olan kişinin hekimle görüşmesinin de hasta ve hekim sağlığı açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
DOĞAYLA İÇ İÇE OLABİLECEĞİM MEKANLARI TERCİH EDİYORUM
Son olarak yaz tatili planlarınızda virüs nedeniyle değişiklik yaptınız mı?
Birçoğumuz gibi ben de salgın döneminde kalabalık tatil mekânlarından ziyade, daha sakin ve doğayla iç içe olabileceğim mekânları tercih ediyorum. Çalışan kesim için tatil yapabilmenin anlamı oldukça önemli. Birçoğumuzun, ihtiyacımız olan bu arayı veremeyeceğimiz ile ilgili endişeler yaşadı fakat yine, çok fazla kalabalığa girmeden de tatilimizi yapabilir ve yaşam kalitemizi devam ettirebiliriz.
BİLGİLERİMİZİ PAYLAŞTIK
İnternet üzerinden yapılan canlı yayınlarla ilgili düşünceleriniz?
Özellikle karantina sürecinde yapılan canlı yayınların, hayat kurtarıcı nitelikte olduklarını söyleyebilirim. Birçoğumuz işimizden, eğitimimizden, arkadaş toplantılarımızdan, sevdiklerimizden ayrı kaldık. Canlı yayınlar, süreçten önce de hayatımızda kısmen var olsa da bu süreçte çaresizlikten çare üretmemize de yardımcı oldu. Fiziksel mesafemizi koruyarak da günlük yaşamımıza devam edebileceğinizi gördük. Toplantılara, kongrelere, eğitimlere hatta konserlere dahi canlı yayınlar sayesinde katılabildik, sorular sorduk, bilgilerimizi paylaştık. Artık interaktif bir iletişim sisteminden bahsedebiliriz. Eğer buna uyum gösterebilirsek, yeni normalin beraberinde getirdiği kayıplardan da daha az etkilenmiş olacağız.
Koronavirüsten sonra teknolojik ve ekonomik gelişmelerle yeni bir dünyaya adım atacağımız çokça konuşuluyor. Sizin düşünceleriniz?
Pandemi sürecinde dijital dünyanın hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığını görmüş olduk. Hayatımızda zaman ve maddi açıdan tasarruf edilebileceğini gösterdi. İş, eğitim, bankacılık, market, alışveriş gibi birçok pazarın bu dönemde dijitalleşmesi, ekonominin yönünü de belirlemiş oldu. Teknolojinin sunduğu daha kârlı, farklı ve daha hızlı hizmet, değişime kolaylıkla uyum göstermemizi sağladı. Bu durumun yeni ihtiyaçların, yeni pazar alanlarının gelişmesine yardımcı olacağına inanıyorum.
KENDİMİZİ KEŞFETME FIRSATI SAĞLADI
Herkesin yakındığı ‘zamanım yok kavramı’ hakkında düşünceleriniz?
‘Zamanım yok’ kavramı benim klinik çalışmalarında oldukça sık karşılaştığım bir terim. Günlük yaşamımızın sürdürülebilirliği adına bazen hedeflerimize, beklentilerimize ya da hırslarımıza yenik düşerek, koskoca bir gün içerisindeki 24 saatten yalnızca 1 saatini bile kendimize ayırmayı ihmal ediyoruz. Gün içinde sadece rollerimizi tamamlama derdine giriyoruz. Aslında hepimizin en baştaki hedefi, yaşamdan doyum almaktır. Evdeki çocuklarımıza garanti bir gelecek verebilme adına çocuklarımıza ya da kendimize vakit ayırmayı ihmal ederek, “Ben ne düşünüyorum, ben ne hissediyorum?” gibi sorulara cevap veremez olduk. Pandemi süreci bize, bu ihtiyacımız olan zamanı fazlasıyla verdi. Hepimize kendimizi keşfetme fırsatı sağladı, Birçok kişi hiç farkında olmadığı özelliklerinin farkına vardı; kimi sanatı, sporu sevdiğini, kimi aile iletişimin önemini, hatta bir refleks olan nefes almanın bile ne kadar değerli olduğunu bize hatırlattı. Şimdi yavaş yavaş hepimiz, yaşam alanlarını kontrollü olarak genişletmeye başladık. Umuyorum ki karantina sürecinde fark ettiğimiz değerleri, yeni normalleşmeyle birlikte göz ardı etmeyeceğiz.
KİŞİSEL VE ÇEVRESEL HİJYEN
Çevresel temizlik ve atık yöntemi nasıl olmalıdır?
Pandemi sürecinden önce tekrarlayan kişisel bakım ve çevresel hijyen kuralları aşırı olarak kabul edilirken, pandemi sürecinde bu kurallar ‘olması gereken’ niteliğini kazandı. Bu sürecin daha ne kadar süreceğini tahmin etmek mümkün değil. Dolayısıyla kişisel ve çevresel hijyenin hayati önem taşıdığını kabul etmemiz gerekiyor. Basit fakat güvenli temizlik ihtiyaçlarımızı fark etmeliyiz. Kullanılmış maske ve eldivenlerin virüs taşıyıcı özelliği bulundurması, tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Bu da demektir ki atık yönetiminin biraz daha farklılaşma ihtiyacı var. Biz, hastanelerde de uyguladığımız gibi çevresel atıkları ve tıbbi atıkları, aynı ortamda bulundurmuyoruz. Halkımızın da özellikle maske ve eldiven atıklarını evsel atıklarından ayırmaları gerektiğine inanıyorum.