Tarihin süzgecinde ramazan

Güncelleme Tarihi:

Tarihin süzgecinde ramazan
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 26, 2018 12:53

Dünya coğrafyasının önemli üç kıtasında hüküm süren Osmanlı döneminde ramazanın, toplumun günlük hayatına, mutfak ve eğlence hayatına değişik yönlerden etki ettiği bilinmektedir.

Haberin Devamı

Ramazan kültürümüzün bir kısmının, günün şartlarına göre yok olup gitmesine karşılık, önemli bir kısmı da yaşatılmaya çalışılmaktadır. Dillere destan zengin konaklarında verilen iftar yemekleri yok ama,artık belediyelerin iftar çadırları var. Halk arasındaki yardımlaşma ve dayanışma hiç canlılığını yitirmemiştir. Fakir ailelere paketler halinde yardımlar yapan vakıf ve dernekler de hızla artmaktadır.

YUMURTA’YI HÜMAYUN

Toplumun yüksek kültürünü oluşturan en önemli ramazan geleneklerden biri arife gününde Osmanlı sultanlarının ramazan öncesinde kutsal emanetleri ziyaret etmesiydi. Hazreti Muhammed’in vasiyet ederek Veysel Karani’ye hediye ettiği hırkanın bulunduğu Hırka-i Şerif’e arife günü gitmek Osmanlı Sarayı için en önemli ritüellerden biriydi. Bu ritüelin hemen ardından saray sultanlarına çeşitli aşçıların hazırladığı soğanlı yumurtalar ikram edilirdi. Her bir soğanlı yumurtayı tek tek tadan sultanlar, aşçıların ustalıklarını lezzet testine tabi tutardı. En beğenilen soğanlı yumurtanın aşçısı, ramazan ayı boyunca sultanın yemeklerini pişirmeye hak kazandırılarak ödüllendirilirdi.
İşte, Topkapı Sarayı’ndaki iftarda padişaha Yumurta-yı Hümayun ikram edilmesi ve onun bunu yemesi Osmanlı hanedanı geleneklerindendi. Yumurta-yı Hümayun için evvela halka halinde kıyılmış soğan Halep yağında öldürülür derecede kavrulur, sonra ince dilimlenmiş tütünlük pastırma ilave edilip biraz da su katılarak pişirilir, yeteri kadar şeker ve sirke ile de bir iki taşım kaynatıldıktan sonra açılan yuvalara günlük yumurta kırılıp kapağı kapatılarak kaskatı olmayacak derecede pişirilirdi.

DİŞ KİRASI

Haberin Devamı

Ramazanın en önemli özelliklerinden biri de iftar sofralarına davetsiz gidilebilmesiydi. Osmanlı Sarayına ramazan ayı boyunca iftara davetsiz olarak gelinebilirdi. Bunun haricinde Osmanlı Sarayının özel davetleri de olurdu. Bu sofralarda yemeklerden ziyade ‘Diş Kirası’ asıl büyük hediyeydi. İftarlara özgü bu gelenek, yemeğe gelen misâfirlere, ev sahibi tarafından verilen para yahut küçük hediyelerdi. İftara davet edilen, bir bakıma dişlerini ev sahibinin zevkine kirâya vermiş sayıldıklarından, ev sahibi bu kirâyı, misâfirlerini uğurlarken öderdi. İkramın sahibi, “Ev sahibi sevap kazansın diye misafir pek çok eziyet çekmiştir, dişi yıpranmıştır” diye düşünürdü.
Fakir halkın orucunu açması için de sofralar hazırlanır, bu davetleri bilerek gelen ve ayrıca ‘’Tanrı misafiri’’ sıfatıyla iftar açmak isteyen herkes içeriye alınırdı. Yedirilip içirilen söz konusu bu fakir fukaraya bir miktar da para verilmek istenir, fakat harçlık ya da sadaka veriliyormuş gibi olmasın, verilen kişi rencide olmasın diye ağırlama faslı bittiğinde misafir ayrılmak üzereyken, kapıda kendisine küçük bir hediye kesesi verilir, “Efendim, zahmet buyurdunuz, ikramımızı kabul ettiniz, evimize şeref ve bereket verdiniz, acizane bunu dişinizin kirası olarak kabul ediniz” denirdi. Diş kirası sadaka olarak da verilirdi ama bunun sadaka olduğu belirtilmeden. Böylece diş kirasını yani sadakayı alan eziklik duymazdı. Böylece diğer insanların yanında incitilmemiş olurdu.
Bu nasıl bir inceliktir...

ZİMEM DEFTERİ

Haberin Devamı

Osmanlıdan gelen hoş bir âdet. Zimem defteri... Bakkal, manav, kasap gibi esnafların tuttuğu borç defteri... Ramazanda zengin bir şahıs bakkala gelir ve zenginliği ölçüsünde (esâsen gönül zenginliği ölçüsünde) “İlk 10 kişinin borcunu hesapla” diyerek bu şahısların borcunu öderdi. Bazen tek bir şahıs tarafından bu borç defteri kapatılır, fakirler borçlarından kurtarılırdı. Burada bir başka letâfet daha vardı ki, o da ne borçlu borcunu kimin ödediğini bilir, ne ödeyen kimin borcunu ödediğini bilirdi. Böylece ne zenginde gurur, ne fakirde minnet...

ŞİMŞİR KAŞIK

Bursa’da ramazan sofralarına özgü hoş bir adet vardı ki hâlen uygulanmakta mıdır bilmiyorum... Sûre isimli sofralarda, sûre isimli kaşıklarla iftar. Ev sahibinin misafirlere salonun kapısında sunduğu şimşir kaşıklarda Kur’andaki sûre isimleri yazar, herkes aldığı kaşıkta hangi sûre ismi yazıyorsa, o ismin yazılı olduğu sofraya oturur. Böylece zengin-fakir yan yana yemek yerdi. Ne zarafet...
Ramazanda gerek yardım amaçlı iftarlar olsun, gerekse konuk ağırlama amaçlı olan iftar davetleri olsun, geleneksel Türk misafirperverliğinin ve Türklerdeki şölen âdetinin bir devamı niteliğindedir. Bu yüzden bu iftar davetleri, ramazanı millileştiren adetlerdendir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!