Bayburt Üniversitesinde ‘Geçmişten Günümüze Türk-ermeni İlişkileri Uluslararası Sempozyumu’

Güncelleme Tarihi:

Bayburt Üniversitesinde ‘Geçmişten Günümüze Türk-ermeni İlişkileri Uluslararası Sempozyumu’
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2015 18:53

BAYBURT ÜNİVERSİTESİNDE ‘GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ ULUSLARARASI SEMPOZYUMU’

Bayburt Üniversitesi, Bayburt Tarihi ve Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen ‘Geçmişten Günümüze Türk-Ermeni İlişkileri Uluslararası Sempozyumu’ başladı.
Bayburt Üniversitesi Yeni Kampüs Konferans Salonu’nda başlayan sempozyumun ilk gününde Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla ‘Fotoğraflarla ve Belgelerle Türk-Ermeni İlişkileri Sergisi’ açıldı. Sergiye Bayburt Valisi Yusuf Odabaş, Bayburt Üniversitesi Rektörü Selçuk Coşkun, Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak, Bayburt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sezgin Akbulut, Bayburt Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Yumak katıldı.
Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra açılış konuşmalarına geçildi. İlk oturuma Bayburt Milletvekili Bünyamin Özbek, Bayburt Belediye Başkanı Mete Memiş, Bayburt Üniversitesi Rektörü Selçuk Coşkun, Adalet Komisyonu Başkanı İsmail Deniz, Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak, Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türk Tarih Kurumu Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türk Tarih Kurumu Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur, küçük ve anlamlı bir şehir olarak nitelediği Bayburt’ta ‘Geçmişten Günümüze Türk-Ermeni İlişkileri Uluslararası Sempozyumu’ düzenlediği için Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun’a ve katkıda bulunanlara teşekkürlerini iletti.
BAYBURT ÜNİVERSİTESİ KOP SAVAŞLARI MEVZUUNDA DA AKADEMİK BİR TOPLANTI DÜZENLERSE FAYDALI OLACAKTIR
Bölgenin coğrafyasından dolayı sempozyumun anlamlı olduğunu belirten Atnur, “Bayburt küçük bir şehir ama tarihi açıdan acılara gark olmuş bir şehir. Türk-Ermeni ilişkilerini anlamak, akademik açıdan değerlendirmek için Bayburt çok önemli. Bayburt, yakın tarihin acıları içerisinden geçip gelen bir şehir. 77-78 Osmanlı-Rus harbinden sonra bölgedeki Ermeni hareketlenmelerinin önemli merkezlerinden biri. Buradaki bir takım isyanlar, patırtılar, gürültüler daha sonra 1. Dünya Savaşı esnasında bölgede hakikaten kanın, gözyaşının akmasına sebep olacaktır. Gelirken Kop Dağı’ndan geçtik. Kop Dağı Türk tarihinde ve dünya tarihinde önemli savaşlara sahne olan ama hakkıyla akademik açıdan değerlendirilmeyen bir coğrafyadır. Bayburt Üniversitesi bundan sonra Kop Savaşları mevzuunda da akademik bir toplantı düzenlerse faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Bu savaşlar çok kanlı savaşlardır. Rusların Karadeniz’e ilerleyişi 10 ay civarında ertelenmiştir. Bunun Türk-Ermeni ilişkilerine yansıma nedir? Rus ilerleyişi ve içerisindeki Ermeni gönüllü alaylarının doğuda yaptıkları katliamların bu bölge coğrafyasındaki halk nezdinde çok acı karşılıkları olmuştur. Bu bölgede ciddi bir göç, acı bir yürüyüş var. ‘Ağam nerden geçer bu yaylanın yolu’ şeklindeki Erzurum türküsü o dönemin türküye dönüşmüş halidir ”dedi.
Bölgede acı yürüyüşe Erzurumluların, Trabzonluların ve Bayburtluların katıldığını ifade eden Atnur, “ Kop savaşlarında gece olunca bir tarafta Türk ordusundaki Mehmetçikler, bir tarafta da Rus ordusundaki Ermeni askerleri türkü yarışmalarına başlıyor. Bundan Rus ordusu içerisindeki Anadolu’dan giden Ermeni askerlerle Osmanlı ordusundaki Türk askerlerinin karşılıklı türkü çağırmalarını anlıyoruz. Rus ordusu içerisinde ciddi anlamda Anadolu kökenli asker vardı. Rus ordusundaki Ermeni askerleri, Türk askerlerini kesinlikle sağ esir almıyorlar; katlediyorlar ve dahası bütün uzuvlarını da parçalayarak dağlarda, yamaçlarda bırakıyorlardı. Rus askerleri, Ermenileri bu hareketlerinden men etmek için çok çalışıyorlar. Türk askerleri de Ermenilere teslim olmamak için bin bir maharet geliştiriyorlar. Faik Tonguç bunları çok acı bir şekilde anlatıyor. Bu bölgedeki asıl vahamet 1918’de başladı. Bu bölgede kalan yerli halk Bayburt’ta, Erzurum’da, Erzincan’da, Bitlis’te, Kars’ta, doğuda çok acı günler yaşadı” diye konuştu.
TÜRK AKADEMİSİ BU KATLİAMLARI HAMASETTEN KURTARARAK BİLİM DÜNYASINA SUNAMADI
Bölgede yaşanan katliamlarla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Atnur, “Türk akademisi, bu katliamları hamasetten kurtararak bilim dünyasına sunamadı. Hamasi olmayan eserlerini de İngilizce’ye çevirip batıda yayımlayamadı. Ne hamasi yazdığımız yayımlar ne de akademik yazdığımız yayımlar Türkiye’nin batısında yeterince neşredilemediği gibi akademik bir ses de getiremedi. Ermenilerin bölge insanlarına yapmış oldukları ile ilgili faaliyetler batıya yetirince anlatılamadı. Bugün sadece Ermenilerin 1915’te yaşadığı acı akla gelebiliyor. Türkiye’de maalesef bu acıları Ermeni halkının acıları olarak lanse ediliyor. Bu coğrafyada yaşayan insanların 1914’ten 1921’e kadar çok ciddi acılar yaşadığını söylemeliyiz ”şeklinde konuştu.
Türk-Ermeni ilişkilerini anlamak ve anlamlandırmak için dört önemli mesele olduğunu dile getiren Atnur, “Ermeni tarafının Türk akademisini bir tuzağa çektiğini ve bunda başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Bu tuzak 1915 tuzağıdır. Bütün Türk-Ermeni ilişkilerini 1915 içerisine hapsetmek ve sadece 1915’te Ermeni acısına fokuslanarak ya da Ermeni sevk ve isyanına fokuslanarak tarihi değerlendirmek gibi bir tuzağa maalesef Türk akademisi düştü ama şimdi çıkmaya çalışıyor. Çıktığını da düşünüyorum. 1915 bir sonuçtur. Bunun sebepleri ve sonraki boyutları var. Günümüzde Türk-Ermeni ilişkilerinin başka boyutları var. Bir Azerbaycan boyutu var. Bir Türkiye-Ermeni ilişkileri boyutu var. Bunlar da Türk akademisinin önündeki meselelerdir. Temennim ve isteğim bu konuları hamasetten uzak, yerli ve yabancı arşivleri de kullanarak, Türk milletinin, Müslümanların yaşadığı acıları da belki biraz duygusal ifadelerle de yazarak bunları Türk ve batı kamuoyuna anlatmak gerekir. Batıdaki ahlaklı bilim adamlarını kazanmanın yolu hamasetten uzak akademik eserler üretmektir. Çünkü bir cümle koca kitabı çöpe attırıyor. ‘Bütün Ermeniler kötüdür’ genellemeleri yapmayarak insaflı akademisyenleri kazanmak gerekir diye düşünüyorum. Türk akademisi son yıllarda batıdaki akademi üzerinde bir nebze etki etmeye çalıştı. Genel algı üzerinde bir sonuç elde ettiğimizi söyleyemeyiz. Genel algıyı değiştirmek için çok çok çalışmalıyız. Genel algı üzerinde sadece akademisyenlerin değil, siyasetin başka kurumların etkili olması gerekir. Bu iş sadece tarihçilerin sorunu değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin son yıllarda uluslararası alandaki başarılarından birisi tarihçiler komisyonu meselesidir. Böyle bir komisyonun kurulması uzun vadede bu meselenin sağlıklı ve adil hafıza ışığında, yani dönemi sadece bir meseleye fokuslanarak değil, Ermeni sevki ve isyanı değil, 1915’in öncesini ve sonrasını, özellikle de 1915’i genel manzara içerisinde değerlendirelim ”dedi.
GÜVENLİK MESELESİNİN ANLAŞILMASIYLA ERMENİ TEHCİRİ, SEVK VE İSYANI DAHA NET ANLAŞILACAKTIR
1915’te Çanakkale Savaşı ve Kafkaslar’da, Basra’da, Bağdat’ın güneyinde, Süveyş Kanalı’nda çok büyük savaşlar olduğunu belirten Atnur, “Bu devlet, 1914’te savaşa girerken 16 yaşından 46 yaşına kadar erkeklerini cepheye göndermiştir. 46 yaşından 60 yaşına kadar olan insanlar da genelde askerlerin nakliye kolları için görev almışlardır. Bayburt ve Gümüşhane halkının bu dönemde üzerine çok ağır bir yük binmişti. Trabzon’dan Erzurum’a giden askeri malzemeyi naklediyorlardı. Bir dönem oldu ki Erzurum’a kimse gitmez gelmez oldu. Giden nakliye kollarının ve zulümden kaçan Müslümanların yüzde 60’ı salgın hastalıktan, saldırılardan, kıtlıktan ve açlıktan dolayı geriye dönmemiştir. Bu dönemi genel resmi ile anlamak lazım. Sadece sevke giden insanlar ölmedi, cepheye giden insanlar ölmedi. 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun 486 bin askeri savaş dışı sebeplerle öldü. 257 bin asker cephede şehit olurken bunun iki katı insan salgın hastalıktan öldü. Akademinin 1. Dünya savaşındaki asayiş meselesini ciddi bir şekilde ele alması gerekir. Güvenlik meselesi çok eksiktir. Sevk ve isyanı anlayabilmek için Osmanlının güvenlik meselesini anlamak lazım. İttihatçıları anlamak lazım. Günümüzdeki sorunlardan bir tanesi de maalesef tarihin Türkiye’deki ideolojilere kurban edilmesidir. Bu arada ittihatçıların da kurban listesinin başında olduğunu söylemeliyiz. Çekile çekile Anadolu’ya sıkışan bir devlet adamı kitlesi var. Halk ve devlet adamları travma yaşıyor. Bu travmayı anlamak lazım. Travmanın ve güvenlik meselesinin anlaşılmasıyla Ermeni tehciri, sevk ve isyanı daha net anlaşılacaktır ” diye konuştu.
O DÖNEMLERİN CANLI ŞAHİTLERİNİ SESLİ YA DA GÖRÜNTÜLÜ KAYDA GEÇİRMEMİZ GEREKİYOR
Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun ise Bayburt’ta kime sorulsa bir Arşak Paşa’dan bahsedeceğini ifade ederek şöyle devam etti: “Bu bilgi ne kadar kaynaklara geçmiştir bilmiyorum. Seferberlik lafını büyüklerimizden duyardık. Bir seferberlik var. Bu dönemde yaşayan insanların çekmiş oldukları bir takım acılar var. Bu insanlar bu acıları bizzat yaşamışlardır. Bu acıları bizzat yaşayan bu insanların ifade ettikleri, anlattıkları, gördükleri, hissettikleri ne kadar kayda geçirildi. Benim bu noktada ciddi endişelerim var. Aynı oranda kayda geçirildiğini de düşünmüyorum. Arşivlerden Ermeni meselesi ile ilgili belgeleri okuyoruz. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü o belgeleri getirip burada sergiledi, çok teşekkür ediyoruz. O belgeler içerisinde Bayburt ile ilgili iki belge var. Bayburt ile ilgili iki belge ile Bayburt’taki Ermeni Meselesi’ni anlatamayız. Yapılan kıyımları da anlatamayız. Bizim yapmamız gereken; yapmadığımız bir şey var. Biz o dönemlerin canlı şahitlerini sesli ya da görüntülü kayda geçirmemiz gerekiyor. Çünkü tarih önce yaşanıyor sonra kayda geçiriliyor. Belge dediğimiz şeyler de bunlar oluyor. Henüz vakit de geç sayılmaz. Çünkü canlı şahitleri kaybettik ama birinci ağızdan onları duyanlar, dinleyenler var. Onları bir şekilde kayda geçirebiliriz. Bizden sonra gelecek nesil bu kayıtlara bakıp bu meseleyi anlamaya çalışacaklardır diye düşünüyorum. Sempozyumun hayırlara vesile olmasını diliyorum.”
Altı oturum halindeki sempozyumun ilk oturumunun başkanlığını Dr. Mustafa Çalık’ın yaptı. İlk oturumda TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinden Prof. Dr. Yusuf Sarınay tarafından Tehcir Kararı ve Uygulanması; Gaziosmanpaşa Üniversitesinden Prof. Dr. Mustafa Çolak tarafından Sevk ve İskan Kanunu’nun Uygulanışına Müttefik Almanya’nın Tepkisi; Atatürk Üniversitesinden Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Yetimler Sorunu ile ilgili sunum yaptı.
Sempozyumun diğer oturumları, Dede Korkut Kampüsü Gökhan Budak Konferans Salonu’nda gerçekleşti.
İkinci oturumun başkanlığını Prof. Dr. Ali Sinan Bilgili yaptı. Gaziosmanpaşa Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. İbrahim Aykun, Tokat ve Çevresinde Ermeni Olayları; Dumlupınar Üniversitesinden Dr. Bülent Cırık, Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Ermeni İlişkileri; Karadeniz Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Mehmet Okur, Bayburtlu Bir Kültür Adamı Olarak Mehmet Hocaoğlu ve Ermeni Meselesi’ne Dair Eseri; İstanbul Medeniyet Üniversitesinden Doç. Dr. Recep Karacakaya, Anadolu Vilâyetlerinde Ermeni Komiteciler Tarafından Öldürülen Ermeniler konularında sunum yaptı.
Üçüncü oturumun başkanlığını ise Prof. Dr. Yusuf Sarınay yaptı. Bu oturumda Atatürk Üniversitesinden Prof. Dr. Selami Kılıç, Ermeni Sorunu: Ortak Sorumlulukla Suçlanan ve Sorgulanan Almanya; Sakarya Üniversitesinden Prof. Dr. Haluk Selvi, Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Avrupa ve Amerika’da Ermeni Propagandası; Atatürk Üniversitesinden Doç. Dr. Tolga Başak, İngiliz Propogandası’nın Ermeni Sorununa Etkileri; Atatürk Üniversitesinden Prof. Dr. Erdal Aydoğan, I. Dünya Savaşı Yıllarında Kürt - Ermeni İlişkileri Üzerine Düşünceler sunumlarını gerçekleştirdi.
Dördüncü oturumun oturum başkanlığını ise Doç. Dr. Mustafa Budak yaptı. Bu oturumda Atatürk Üniversitesinden Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, Haçlı Seferlerinde Ermeniler; Selçuk Üniversitesinden Prof. Dr. Ferudun Ata, İttihatçı Önderlerin Savaş Sonrası Oluşturulan Özel Komisyonda Sorgulanmaları; Erzincan Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Natalia Chernichenkina, Rus Arşiv Kayıtlarında Ermenilerin Milli Hareketine Bakış, sunumlarını katılımcılarla paylaştı.
İlk günkü sunumların sonunda sunumu yapanlara katılımcı belgeleri takdim edildi.
15 Mayıs’taki beşinci oturumun başkanlığını Prof. Dr. Musa Kasımlı yapacak. Bu oturumda Atatürk Üniversitesinden Prof. Dr. Yavuz Arslan, Erzurum’dan Hocalı’ya: 1918’den 1992’ye; İki Ayrı Türk Coğrafyası ve İki Ayrı Tarihte Yaşanan Olayların Analizi; Bozok Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Qiyas Şükürov, Kafkas Ermeni Olaylarının Vukuunda Eçmiyazin Kilisesi’nin Yeri (1903-1908); Nahcıvan Milli İlimler Akademisinden Doç. Dr. Emin Arif Şıhaliyev, "Büyük Ermenistan" Düşüncesi ve Bunun Azerbaycan Üzerinde Etkisi; Bozok Üniversitesi Doç. Dr. Murat Kacıroğlu, Ermeni Olaylarının Türk Romanına Yansıması konularında sunum yapacak.
Son oturum olan altıncı oturuma Bayburt Üniversitesi Rektör Başdanışmanı Prof. Dr. Necmettin Tozlu başkanlık yapacak. Bu oturumda Erzurum Teknik Üniversitesinden Doç. Dr. Murat Küçükuğurlu, Birinci Dünya Harbi’nde Bayburt’ta Sosyal Hayat; Atatürk Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Selahattin Tozlu, Bayburt Kazası’nın Nüfusu (1896); Bozok Üniversitesinden Doç. Dr. Yunus Özger, Sanıkların Dilinden Bayburt’ta Ermeni Olayları; Polis Akademisinden Yrd. Doç. Dr. Yücel Yiğit, Birinci Dünya Savaşı’nda Teşkilat-ı Mahsusa’nın Bayburt ve Civarındaki Faaliyetleri ile ilgili sunumlar olacak. Genel değerlendirmeden sonra sempozyum sona erecek.
Sempozyumun onur kurulu Bayburt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Selçuk Coşkun ve Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan’dan oluşurken bilim kurulunda Atatürk Üniversitesi Türk Tarih Kurumu’ndan Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur, İpek Üniversitesinden Dr. Kemal Çiçek, Azerbaycan Milletvekili Prof. Dr. Musa Kasımlı, TOBB Ekonomi Üniversitesinden Prof. Dr. Yusuf Sarınay, Sakarya Üniversitesinden Prof. Dr. Haluk Selvi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinden Prof. Dr. Mustafa Çolak, Atatürk Üniversitesinden Prof. Dr. Selami Kılıç; düzenleme kurulunda Bayburt Üniversitesinden Prof. Dr. Necmettin Tozlu, Atatürk Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu olarak Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur, Bayburt Üniversitesinden Prof. Dr. Sezgin Akbulut, Prof. Dr. Ali Sinan Bilgili (Atatürk Üniversitesi), Bayburt Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. M. Yasin Taşkesenlioğlu, Bayburt Üniversitesinden Okt. Cihat Taşkesenlioğlu, Bayburt Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Şemsettin Çelik, Bayburt Üniversitesinden Okt. Yıldıray Yıldırım, Bayburt Üniversitesinden Okt. Kürşad Kara bulunuyor. Sempozyumun sekretaryası ise Bayburt Üniversitesinden Okt. Cihat Taşkesenlioğlu ve Okt. Yıldıray Yıldırım’dan oluşuyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!