Güncelleme Tarihi:
Müziğin birleştirici gücünü yanına alıp sınırların ötesine geçen ünlü orkestra şefi ve trompet sanatçısı Erden Bilgen, dünyanın her yerinde verdiği konserlerde sanatın yanında kültür elçiliği de yapıyor. Antalya’da sıra dışı bir program ve uluslararası üne sahip solistlerle dinleyici karşısına çıkan Bilgen, orkestranın hüzün ve coşkuyu art arda yaşattığı konserin sonunda ayakta alkışlandı. Kurtuluş mücadelesinin 100’üncü yılını duygu yüklü bir besteyle karşılayan ünlü şef, “Babamdan miras” dediği müzikle yol aldığı hayatını Hürriyet’e anlattı.
Antalya konserinde iki ünlü dünya sanatçısını ağırladınız. Christian Meyer ve Julian Lupu ile nasıl bir program hazırladınız?
Christian Meyer flügehorn adında acıyı derinden hissettiren bir çalgıyla ‘Children of Sanchez’i çalıyor. Aç, yoksul bir babanın çocuklarıyla olan acıklı hikayesini anlatan bu parça ilk kez bir film festivalinde çalındığında herkes müziğin güzelliği karşısında ayağa kalkıyor. Ardından uluslararası örgütler bir araya gelerek çocuklara sahip çıkan projeler üretmeye başlıyor. Biz de programa aldığımız bu parçayla müziğin gücü çocuk istismarına karşı yükselsin istedik. Julian Lupu da beraber sayamadığım kadar çok konsere çıktığımız bir müzisyen. Gittiğimiz her yeri müziğimizle ayağı kaldırırız. Konserde çaldığı Tico Tico’nun da film dünyasıyla ilgili bir hikayesi var. Gariban bir müzisyenin çaldığı bu beste sayesinde filmler meşhur oldu.
Konser programınızdaki Atatürk bestesi nasıl ortaya çıktı?
2019 yılı 1919’un 100’üncü yıl dönümünde Atatürk Yılı ilan edildi. Ben de oturup Atatürk’le ilgili yazılmış olan bütün besteleri taradım. Hoş gelişler Ola’dan İzmir Marşı ve Ankara Türküsü’ne coşku ve hüznü birleştiren bir beste yaptım. İzindeyiz & Özledik’de önce Ankara Türküsü’yle Ata’ya ağıt, sonra da sahnede rap rap yürüyüşle ‘Biz izindeyiz’ mesajı var. Konserde dinleyiciler de büyük bir coşkuyla ayağa kalkıp bize katılıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerinin ayrı bir ruhu var. Orada sahne aldığınızda aklınızdan neler geçiyor?
Benim ceddim Balkan Savaşı’nda ölen dedem, neslim de köy enstitüsü öğretmeni olan babam. Ben de onlardan aldığım görevi devam ettirmeye çalışıyorum. Bütün konserlerde Çanakkale Zaferi’nin coşkusunu yaşatmak istiyoruz insanlara. Üzülen, karamsar Türkiye’yi değil coşkulu, yaşam sevgisiyle geleceğe umutla bakan Türkiye’yi canlandırıyoruz. Cumhurbaşkanlığı Senfoni’de insanlar ayağa kalkıp yüksek sesle sözlerle alkışlıyorlar. Bir pop konseri gibi oluyor konserlerimiz.
ÇOCUKLARIN BİRER HAYALİ OLDU
Siz aynı zamanda idealist bir müzik öğretmenisiniz. Ankara’nın yoksul semtlerinde çocuklara ders verme fikri nasıl oluştu?
Müzik bana babamdan kalan bir miras. Benim okuduğum Ankara Konservatuvarı’nın hemen arkasındaki Cebeci’de sefalet vardı. Yıllar sonra üstü naylon kaplı evlerin arasında gezerken sokaklardaki çocukları gördüm. Acaba müzikle onlara yeni bir ufuk açabilir miyim diye düşünerek ilk adımı attım. Başkentin yalnız ve geri kalmış mahallelerindeki küçüklü büyüklü çocukların 4 ay gibi kısa bir sürede müzikle yaşadıkları değişim hayret uyandırıcıydı. Dersler başladığında her gün bir çocuk diğerine vurup yere seriyordu. “Bu çocuklar sınıfta durmaz. Mümkün değil müzik öğretemezsin” dediler. Ama onlar kavga dövüşle başladıkları bu eğitimlerde son derece zarif, pırıl pırıl çocuklara dönüştüler. O güne kadar hep hor görülmüş çocuklar enstrüman çalabilmenin özgüveniyle kendilerini daha rahat ifade etmeye başladılar. Şiddeti, küfürü bırakıp hayatlarının merkezine konservatuvara gidip müzisyen olmayı koydular. Amaç zaten çocukların hayallerinin olmasını sağlamaktı.
Peki nasıl başardınız bu dönüşümü?
Dar gelirli ailelerin evleri arasında bir binayı müzik okulu yaptık. Oğlumun piyanosundan telli, üflemeli çalgılara evdeki bütün enstrümanları oraya götürdüm. Arkadaşlarım da akordeon, trompet gibi çalgılar getirdi. Derslere önce çocukların istedikleri şarkılarla başladık. Kasap Havası da çaldım, Domdom Kurşunu da. Sonra nota öğrenerek klasik müzikle tanıştılar ve Ankara Meydanı’nda konser verdiler. ‘Günaydın demekten konser adabına her şeyi konuştuk. Çocuklara rezonans, denge gibi fizik kurallarıyla çalgı yapmayı bile öğrettik. Beraber Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konserlerine gittik. Sonra onlara birer kağıt kalem dağıttık. Hayatlarında müzikle güzel şeyler yapma hayallerini yazdılar. Bazıları konserlerin ışıltılı ortamına bayılmış, bazıları da sevdiği enstrümanları anlatmış.
Dünyada Türkiye’yi temsil eden bir sanatçı olmak size nasıl hissettiriyor?
Kültür Bakanlığı bana solis sanatçı kadrosu vermeden önce farkında değildim. Ama Avustralya’da, Almanya’da, Kanada’da, Amerika’da, Yeni Zelanda’da verdiğimiz kansorlerde insanların sunduğunmuz müziğe bayıldıklarını ve sıcak yaklaşımlarını görmek bize inanılmaz keyif verdi. Dünyanın çeşitli yerlerinde konserlerle geçen 15 yılda o temsiliyet duygusunu derinden hissettim. Konserlere kimi zaman Türk çocuklarını, halk dansları gruplarını, saray müziğimizi, geleneksel kıyafetlerimizi giyen mankenleri götürdük. Dış İşleri Bakanlığı’nın organize ettiği bu ekiplerle dünyaya müziğimizle birlikte kültürümüzü de tanıttık.
Alman solist Christian Meyers:
Konserde çok özel bir sesi olan flügehornla çaldığım Children of Sanchez aslında bir film. Müziği Amerikalı ünlü bir flügehorn sanatçısı tarafından yazılmış. Sonra yıllar içinde müzik filmin önüne geçmiş. Antalya’da olmak harika bir duygu. Bu güzel insanların, güzel yemeklerin ve harika müzisyenlerin kentine ilk kez geliyorum. Tek kelimeyle hayran kaldığımı söyleyebilirim. Davet edildiğim için büyük mutluluk duydum.
Romanyalı solist Julian Lupu:
Müzik insanları buluşturuyor ve bu, biz müzisyenlerin beslendiği en büyük güç. Erden Bilgen’le bugüne kadar çok özel programlarda sahne aldık. Almanya’dan, Romanya’dan ya da Türkiye’den olsak da müzik bizim ortak dilimiz. Bilgen, Antalya konserinde Arjantin ve Brezilya müziğini bir araya getirdi. Piazzola’nın bestesi Libertango ve Abreu’un Tico Tico’sunu harika bir düzenlemeyle konser programında buluşturdu. Antalya’da çok kez sahneye çıktım. Bu şehrin ışıl ışıl güzelliğiyle yeniden karşılaşmak harika. Seyirci de inanılmaz sıcak ve duygulu. Konser sırasında yaşadıkları yoğun hisleri sahnedeki müzisyenlere yansıtıyorlar.