Güncelleme Tarihi:
HAYATIMIZ rakam oldu. Rakamların kullanımı arttıkça galiba bizim için anlamı da azaldı. COVID’den ölen kişi sayısı, işsiz kalan sayısı… Aslında hepimiz birer rakamız ama rakamlara indiğimizde hepimizin hayatına dokunan bir şeyler var.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmalar Vakfı istihdam izleme bültenini açıkladı. Rapora göre, ülkemizde geçen yıl 585 bin 805 olan çiftçi sayısı 556 bin 60’a düştü. Yani 29 bin 745 çiftçi 1 yılda toprağını terk etti. Antalya’da ise geçen yıl 30 bin 558 olan çiftçi sayısı 1130 azalarak, 29 bin 428’e düştü.
Günlük yaşamımızda normalleşen bu rakamlara mercekle bakarsak, çiftçi aslında herhangi bir işi bırakmıyor. Üretimden kaçan çiftçi sadece toprağını terk etmiyor, ata ocağını, üretim modellerini, geçmişini, binlerce yılın birikimi geleneğini, kültürünü, çocukluğunu, hayallerini, ekmeğini terk ediyor...
Çiftçinin yok olması demek ineğin, tavuğun, bahçedeki marulun yok olması demek. Ne yazık ki üretimi bırakan çiftçi tekrar toprağına dönmüyor. Peki biz neyi kaybediyoruz, kırsaldaki GÜCÜMÜZÜ, güçlü olduğumuz tarımdaki AVANTAJLARIMIZI…
Toprağını terk eden çiftçi geleceğini, kimliksiz binalarda asgari ücretle çalışmada arıyor. Soframızı ekmeksiz bırakmayan çiftçimize sahip çıkalım.
*****
ANTALYA YEŞİL DÖNÜŞÜMÜN ÖNCÜSÜ OLUR MU?
5 Haziran Dünya Çevre Günü’ydü. Çeşitli etkinliklerle çevre gündeme geldi. Klasik sözle çevre, “geçmişten aldığımız miras değil, çocuklarımız için korumamız gereken emanetimiz”. Ancak, sloganvari sözlerle çevreyi koruma dönemi çoktan bitti. Şimdi çevre için adım atma zamanı.
Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere birçok ülke çevre için düşük karbonlu ekonomiye geçişi sağlayacak “yeşil dönüşümü” gündemine aldı. AB ülkeleri yeşil mutabakat metnini hazırladı.
Birçok ülke Koronavirüs salgınından sonraki en büyük krizin iklim değişikliğinde yaşanacağını öngörerek, hazırlıklarını tam gaz yapıyor. Ya biz, sosyal medya hesaplarımızda çevre güzellemesi dışında somut bir adım gören var mı? Türkiye’nin bu treni kaçırma şansı yok.
Yılda 8 milyon ton üretim ve 16,3 milyar TL değerinde bitkisel üretim gerçekleştiren, bunun yüzde 30’unu ihraç eden, salgın öncesi 15 milyon turist ağırlayan Antalya’nın ise bir an önce trene binmek için biletini alması gerekiyor. Antalya bu işte geç kalırsa tarımsal ihracatı ve turizmi, Avrupa’nın bir kararıyla bir anda durabilir. Gelecek sürdürülebilir yeşil doğada, yeşil üretimde, yeşil ticarette. Karbon ayak izi geleceğin ticaretine, turizmine, yaşamına yön verecek.
Çevreyi, iklim değişikliğini, küresel ısınmayı dikkate almayan politikaların artık karşılığı yok. Çevre ile inatlaşma dönemi bitti, doğaya uyumlu politikalar üretmediğimiz sürece hep kaybedeceğiz.
Bu işe kafa yoranlar yeşil dönüşümde yerelin rolünün büyük olduğunu belirtiyor.
Peki ciddi bir tarım ve turizm potansiyeline sahip Antalya, yeşil dönüşüme öncülük eder mi? Potansiyel ise potansiyeli var, teknoloji ise teknolojiye ulaşım imkânı var, insan gücü var... Önemli olan niyet. Yani un var, şeker var, yağ var… Helvayı kim karacak?
Antalya Valisi Ersin Yazıcı ya da Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek bu işe öncülük etse, çevreye duyarlılığıyla bildiğimiz Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın Başkanı Davut Çetin, 2021 yılında sürdürülebilirliğe odaklanan Antalya Ticaret Borsası’nın Başkanı Ali Çandır, Türkiye’nin en yeşil ve çevreci Organize Sanayi Bölgesi’nin Başkanı Ali Bahar, iş dünyasının çatı kuruluşu ANSİAD, AESOB, ilgili STK’lar bir masa etrafında toplanıp yeşil dönüşüm konusunda Antalya olarak ne yapılabilirin yol haritasını çıkarıp uygulamaya koyamaz mı?
Bence koyar, yeter ki NİYET olsun, BİRLİKTE HAREKET ETMEYİ başarabilelim.