Güncelleme Tarihi:
Var ama değerini bilemiyor. Olmasa... Yani yok olsa; var etmeye çalışır bir insan. Biz de var da var! Yok, yok! Hal böyle olunca da ‘buldukça bunuyoruz’ sanıyorum. Varlık içinde yokluk sendromuna giriyoruz belki de.
Nedir bu var olan ama yok gibi davrandıklarımız bir bakalım mı?
Antalya lezzetleri en ön sırayı alır.
Antalya’nın yemeği mi var?
Antalya’ya özgü ne var?
Hiç görmedik nerde Antalya yemeği yapılıyor?
Halbuki, geçmişten günümüze taşınmış o kadar çok tarif var ki...
Say say bitmez ve turfanda dediğimiz mevsimsel lezzetlerin de gayet hakim olduğu bir mutfak bizimkisi.
TURFANDA NELER VAR?
Şimdilerde ne geliyor pazarlara mesela?
Dikenli kabak. Ağaca tırmanan kabaktır kendileri. Ona verin iki üç katlı bina boyunda bir ağaç, tırmansın ona. Sonra sizi beslesin dursun bütün kış. Ne mi yapılır? Kızartması güzel olur. Üzerine Antalya usulü tarator sos ile şahane olur. Ya da az nar ekşisi ile karıştırıp yemek de mümkün. Yoğurtlayın mesela...
Sonra, yağmurların ardından pazarın kralı giriş yapacaktır; çintar! Dağ mantarının buralarda neredeyse ulaşabildiğimiz yegane türlerinden biri. Kızartın, sulu yemeğini yapın, ızgaraya atın en son tuzlayıp yiyin, çiğ doğrayıp salataya koyun... Hayal dünyanız ne kadar geniş onu test eden türde bir besin kaynağıdır kendileri.
Bu arada kışa hazırlık olarak, yelten tarhanaları karıldı mı? Kurutuldu mu? Kışa hazır mısınız? Yapmadıysanız henüz, geçmiş olsun. Seneye artık. Tavşan yüreği zeytinler çizildi, çıtlatıldı, kuruldu mu? Onun zamanı tam geçmedi, elinizi çabuk tutun derim.
Beni tanıyanlar bilir, lezzet peşinde gitmeyeceğim mesafe neredeyse yoktur. E, biz zaten tam olayın göbeğindeyiz, ne arasak var Antalya’da.
Yayla domatesinin kralını bulmanız mümkün şu ara. Yeşillerini alın iki güne pembeleşir. Yeşillerinden Antalya’nın cive yemeğini yapın, bir iki diş sarımsak ve en son fesleğen ekleyin mutlaka.
Kim demiş, Antalya’nın mutfağı yok, lezzeti yok diye? Var, hem de çok lezzetli, dahası sağlıklı.
Başka; turfanda neler vardır? Yaban mersini (tercihen beyaz) tam zamanı, beşbıyık (muşmula) ona biraz daha var ama inanılmaz bir lezzet. Elbette, turunçgiller olmaya başladı. Mandalinamız, eli kucağında portakalımız, limonlarımız dahası tam zamanı Hicaz narlarımız, deve dişi dediğimiz tatlı beyaz narımız... Şu ara tam zamanı.
Varlıklı çocuğumuzun neleri var başka?
HUZURU VAR
Hepsi birbiri ile yarışır. Üstünlükleri, kimi zaman, yüzölçümleri kimi zaman buluntuları kimi zaman ise orada yaşamış olan isimlerle oluşur. Değişmeyen tek şey vardır, o da hepsi insana huzur verir. Ben hangi antik kente gidersem gideyim ilk bulduğum şey huzurlu havası olur hep. Dingin bir hava, güneşin altında da olsan fark etmez. Tarihin verdiği bir huzur var. Yaşanmışlıkların ve belki de güçlü hissettiren yapıların oluşu beni hep bir havaya sokar. ‘Nasıl heybetli iktidarlar olmuş, tarih yazmışlar ve onlar burada yaşamışlar şimdi ise ben bu topraklarda yaşıyorum’ havası bu. Sanki, annem, sanki babam, halam, dayımmış bunu yapanlar... O kadar gururlu gezerim antik kentlerimizi. İşte, bu huzurun içinde yapılan aktiviteler de hep güzelliğini, huzurunu beraberinde getirir. Her zaman kapıları açık antik kentlerimizin ama kasım ayı, Antalya için en iyi zaman. Efes antik kentin bir kısmı gece ziyaretleri için aydınlatıldı. Temennim, Perge’nin de bu güzelliğe en kısa zamanda ulaşması. Işıl ışıl olsa ve akşamları da gezsek. Kulağımızın dibinde bir tarih, hem de ne tarih ama! Ne yapılar ne yollar ne kanallar... işte, var ama kıymet bilmiyoruz çoğu zaman. Antik kentlerin yolunu bulmakta zorlanırsınız çoğu zaman, hadi buldunuz kazara gece önünden geçseniz ödünüz kopar karanlıktan. Yerel yönetimlerden tek bir ricam var; antik kentlerimize bütçe ayırınız. Bir pazar yerine bile daha fazla bütçe ayırıyorsunuz. Yeni pazar yeri her yere yaparsınız lakin bir antik kenti tekrar yapamazsınız.
Bulup da bunamayalım!
Sevgiyle Kalın.