Güncelleme Tarihi:
Hobi olarak resim yapanlardan profesörlere, anaokulu çocuklarından ev kadınlarına kadar bambaşka yaşamlara sahip insanların renklendirdiği bin şemsiyeyi Konyaaltı Plajı’nda kuma gömerek sergileyen Berrin İlhan, hayal gücünü ortak eserlerde buluşturmanın ortaya eşsiz eserler çıkarabildiğini gösteriyor. Onun bu çalışmasını cezaevindeki kadınların boyadığı 40 metrelik tuval izledi. Amacı mahkumları sanat sayesinde doğaya ve hayallerine yaklaştırabilmekti. Başka bir Dünya Sanat Günü’nde de Türkiye’nin dört bir yanından sanatseverlerin boyadığı ayakkabıları bir araya getirerek Falez Park’taki ağaçlara astı. Doğada resim sergileyerek sanatın hayatın içinde olmasını sağladı. Şimdilerde ise 100 metrelik tuval üzerine çalıştığı “Faşizm üniforma giymez” temalı resmini sergilemek için mekan arıyor.
Resim yapmak size ne hissettiriyor?
Benim için resim yeni bir şeyler ortaya koymak için renk ve doku arayışı. Bilinçaltımız, iç dünyamız konuşurken resim bizden çıkıyor.
Land art yani arazi sanatı çalışmalarıyla ilgi uyandırıp adınızdan söz ettirdiniz. Land art merakı nereden geliyor?
Yaklaşık 3 yıldır 15 Nisan Dünya Sanat Günü’nü Bedri Baykam ve Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği ile birlikte yaptığımız projelerin Antalya ayağını ben yürütüyorum. İlk yıl çok talep olduğu için sanatçıları ikiye bölüp ressam bir arkadaşımla birlikte birer sergi açmıştık. Sonraki yıl Türkiye genelinde bir şemsiye projesi başlattık. Herkes birer şemsiyeyi renklendirip bana göndereceklerdi. Bütün o şemsiyeleri Konyaaltı sahilindeki 2 bin metrekarelik bir alanda açarak sergiledik. Bu land art çalışma çok ilgi çekti. Amacım sanatın galerilerin dışına taşarak halkla buluşmasıydı.
Sonra da hapishanedeki kadınlarla çalıştınız değil mi?
Land art düşünürken aklıma, hapishanedeki insanların sanat takip etmek de dahil, pek çok şeyden mahrum oldukları geldi. Cezaevinde görevli amatör ressam bir arkadaşımdan yardım istedim. Savcılıktan izin alarak Antalya E Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki kadınlara malzeme gönderdik. Cezaevindeki kadınlar 40 metrelik resim boyadılar. ‘Af istiyoruz’, ‘Kızım seni çok seviyorum’ gibi tweet atarcasına yazdıkları yazılardan, umut dolu resimlere kadar, o küçük alanlarına ne kadar büyük bir dünya sığdırdıklarını gördük. Figür olarak hepsi içinde yaşayamadıkları doğayı çizmişti.
Türkiye genelinde barış temalı eserlerin sergilendiği eşzamanlı sergiler açma fikri nasıl çıktı?
Böyle bir projenin uyandıracağı ilginin toplumsal sağduyuyu harekete geçireceğini düşünerek öneride bulundum. Bu fikirle ilk adımı atarak sergilere başladık. Çok da güzel oldu.
Devasa boyutlarda çalışmalarınız var. Özel bir sebebi var mı?
Venedik’te gördüğüm metrelerce uzunluktaki eserler beni çok etkiledi. Büyük boyutlu resim çalışmaya sonra başladım. Geniş alanda daha özgürsünüz. O yüzden daha çok seviyorum.
Cemal Süreya’nın kitabına kapak olan bir çalışmanız var.
Evet, Üvercinka’nın kapağında benim resmim var. Bir arkadaşım “Amerika’da Cemal Süreya’nın bir kitabını İngilizce ve Türkçe olarak çıkaracağız. Resimlerini çok beğendik. Editöre göstermek istiyorum” diye bir teklifle gelince “Tabii” dedim. Başka ressamların resimlerini de incelemişler. Benim bir resmimin Üvercinka’ya çok uygun olduğunu düşünmüşler. O dönemde sık kullandığım kadın figürlerinden biriydi. Kitap o resmimle basıldı.
Antalya’da sanatın her dalında bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Siz nasıl buluyorsunuz kenti bu anlamda?
En büyük eksik, resim. Piyano Festivali, Gitar Festivali, Opera ve Bale’nin, Senfoni’nin çok güzel etkinlikleri var. Ama plastik sanatlara dair bir şey göremiyorum. Biz bir projeyle gidersek, ancak o zaman bize destek oluyorlar. Resim de bir festivale dönüştürülse çok iyi olur. Mesela 3 gün boyunca bir parkta herkes resim yapmalı. Belediyeler Amerikan bezleri ve boyaları verebilir. Gelen turistler de Antalya’da bir resim festivali olduğunu fark edip, etkinliklere dahil olsun. Bunun için yurt dışından ya da şehir dışından Antalya’ya gelmeye başlayanlar olabilir. AKS’nin açtığı Picasso, Andy Warhol gibi sergiler de bizim için umut oldu. Artarak sürmesini diliyorum.