Güncelleme Tarihi:
Açıkçası birkaç yıl öncesine kadar benim için yaşamsal fonksiyonlarımı sürdürmem için sadece bir zorunluluktan ibaretti. Hatta şöyle diyordum ‘Biz yemek işini birkaç hapla halledemez miyiz?’... O kadar uzaktım yani… Yemeye harcanan emek ve o emeğin bir çırpıda tüketilmesi de tamamen gereksiz bir vakit kaybı gibi gelirdi.
***
Bu durum yaşla mütevellit bir değişim mi bilmiyorum ancak şu anda hissiyatım taban tabana zıt durumda.
***
Yemek bir kültür...
Hatta toplumsal kültürle beraber alt kültürleri de kendine has farklılıklarıyla bir sihir gibi görünür kılar. Yani toplumların dönemsel aynasıdır adeta.
***
Yemek bir sanat…
İçerisine eklediğiniz her malzemeyle tıpkı bir tuvaldeki fırça darbeleriniz gibi bambaşka bir eser çıkarırsınız ortaya…
***
Daha sonra sıra bu eserin prezentasyonuna gelir. İşte orada da tabak dizaynı için hayal gücünüz devreye girer, böylece eseriniz hem göze hem burnunuza hem de tadıyla kalbinize kadar yol alır, onu unutulmaz kılarsınız…
***
Türk toplumu olarak çok zengin ve seçkin bir mutfağa sahibiz ve bunun da bilincindeyiz. Geleneğin ışığıyla aydınlanan bu kültür, turizmi de ışıl ışıl parlatıyor. Artık turistik hareketlerin en büyük motivasyonlarından biri farklı tatlar deneyimleme arzusu oldu.
***
Turizmle gastronomi ayrılmaz bir bütün. Aynı potada eriyerek muazzam bir deneyim oluşturuyor. Bize de sadece etkin tanıtımla bu ikilinin birlikteliğini görünür ve sürdürülebilir kılmak düşüyor.
***
Hani diyoruz ya mideden kalbe doğru giden bir yol var diye… O yol var, gerçekten var… Ama mide en son aşaması tabii…
***
Yani uzun lafın kısası kültürünüzü sevdirmek ve unutulmaz kılmak için onların damaklarında unutulmaz tatlar bırakın. Onlara başka yerlerde deneyimleyemeyeceği farklılıklar tattırın. Buna geleneksel zenginliğinizi de ekleyin. O zaman yeme de yanında yat…
***
Yalnız yemek üzerine ne kadar da deyimler türetmişiz öyle... Toplum olarak seviyoruz yemeği. Aile olmanın ve hissetmenin temeli de o kalabalık sofralarımız değil mi?