Güncelleme Tarihi:
Sonsuz bir döngünün içerisinde dönüp duran bizler, bu turu her tamamlayışımızda adeta yeni bir ruha bürünüyoruz. Biz değiştikçe bizle beraber her şey değişiyor. Tekrarlayan şeyler eskiyor zihnimizde, yeni arayışların peşine düşmeye itiyor bizi. Öyleyse tüm bu değişimin içerisinde tüketici tercihlerinin aynı kalmasını beklemek ironi olmaz mı? Bu tüketiciler bizden başka biri değil. Gerçek bir akım yaratmak istiyorsak durup soralım o halde kendimize: “Ben ne istiyorum?”
***
Aslında cevap o kadar kolay ki..
“Beklentim orada olan, oraya özgü her şey. Makyajlanmış içerik değil, kendi doğasının temsili olan içerik. Olduğu yerde, olanı değiştirmeden ama konforumdan da uzaklaşmadan.” Eğer bu sesi içinizde duyabiliyorsanız, ne sunmanız gerektiğini de artık biliyorsunuz demektir. Burada bahsettiğim konfor, teknolojiyi dijitalleşme gibi hissettirmeden, geleneksel yapıyı koruyarak mevcut olana erişimi kolaylaştırmak. Yani geleneği teknolojiye değil, teknolojiyi geleneğe uyarlamak.
***
Fırsatlara dikkati çekerken yıllardır yakınılan bir konu da su yüzüne çıkıyor: “Gelen turisti evinde hissettirme” sorunsalı. Kendi ülkesi ile aynı ya da benzer şeyleri başka bir ülkede/bölgede yaşamamın tam olarak turiste faydası ne? Konukları rahat ettirmekle evinde hissettirmek aynı şey değil. Hepimizin yıllarca yanlış anlayıp yanlış yorumladığı misafirperverlik anlayışından hızla uzaklaşılmalı. Bir turisti kendi ülkesinde hissettirmek zihinlerinde iz bırakmaz. Dikkat çeken ve iz bırakan şey; farklı olan, henüz tanınmamış olandır. Kendine has olan her şey değer görür. Bunun için fazla zahmete girmeye de gerek yok, olanı olduğu gibi sunmak yeterli.
***
Geleneklerden beslenmeyen bir gelecek, temeli sağlam olmayan bir bina gibidir. Temeli geleneklerden beslerseniz, işin doğal yapısından uzaklaşmadan katları üzerine güvenle inşa edebilirsiniz. Yalnızca turizm sektörü için değil her sektörde rekabette fırsat sağlayacak ve sürdürülebilirliğe çift taraflı destek olacaktır.
***
Özetle; tüm ekonomik fırsatlardan, maddi manevi getirilerden önemli olan şu ki; mevcut varlıkları tüketim odaklı değil paylaşım odaklı sunmak. Doğal alanları, yaban hayatını, endemik türleri korumak ve olası zararları engellemek, kayıp vermeden kazanç elde etmek. Sürdürülebilirlik sağlanmadan atılan her adım yalnızca günü kurtarmak olur. Oysa kurtarılması gereken tek şey gelecektir, o da bugünün bilinçli kararları ile başarılabilir. İnsanlar değişir ama doğa hep aynıdır. Kendi içerisinde kurulu sistem insan eliyle bozulmadığı sürece varlığını sürdürür. Eğer doğa insan eliyle değiştirilirse, kendi formuna dönebilmek için mutlaka örülen duvarları yıkar. Bu durumda ise insan mutlak olarak zarar görür. Geç olmadan 'ÖZ'e dönelim…