Güncelleme Tarihi:
Bunun da gelen turist sayısına yansıdığını belirten Bakan Ersoy, yılı 50 milyon turist ve 44 milyar dolar turizm geliri ile kapatacağımızı müjdeledi.
Bunlar gerçekten önemli veriler. Hele de bu sonuçların pandeminin hemen ertesinde ve burnumuzun ucundaki savaşın sürdüğü dönemde gerçekleşmesi kesinlikle hafife alınmamalı.
Ekim ayında Dünya Turizm Örgütü verilerinden yola çıkarak yaptığım simülasyonda, bu yıl turist sayısında Türkiye’nin İtalya’yı geçerek dünya üçüncüsü olabileceğini öngörmüştüm. Bu gerçekleşiyor sanırım ve Türkiye gerçekten şampiyonlar liginde yerini sağlamlaştırıyor.
Bütün bunlar tabii ki kolay olmadı. Sektörün bütün paydaşlarının büyük katkısı var. İki krizi aynı anda yaşarken, yönetebilmek pek kolay değildi. Pandemide dünyanın bütün turizm ülkeleri derin yaralar aldılar. Telafisi daha birkaç yıl sürecek. Kimisi Çin gibi hâlâ toparlanamadı kimisi İspanya, İtalya gibi ancak doğrulmaya çalışırken, pandemi öncesine göre kaybını yüzde 7’ye kadar indiren Türkiye çoktan ayağa kalktı bile.
Bunda tanıtım ve PR faaliyetlerinin önemi tartışılmaz. Bakan Ersoy’a göre Türkiye, bu sürede 33 ülkenin ulusal kanallarında ve 200 den fazla haber kanalında reklamlar vererek, tanıtım videoları yayınlatarak gündemde kalmayı başardı. Aynı zamanda sosyal medyada da yoğun bir takipçi sayısına ulaştı.
Bu tanıtım filmlerini ben de yakından takip edip, defalarca izledim. Profesyonel ajanslar tarafından yapılan bu filmlerin kalitesini, çekimlerini ve lokasyonlarını oldukça başarılı buluyorum. Simit yapımından su altı zenginliklerine, golften dinler tahine kadar, birçok konu özenle seçilmiş. Bütün bunlar eminim uzun mesailer, değerlendirmeler sonucu hayata geçmiştir.
Bununla birlikte izleyiciye yansıması ve karşı tarafta yarattığı etki adına naçizane birkaç önerim ve eleştirim olacak:
1. Sanatçılar: Filmlerde rol alan sanatçıların çoğu yabancı modeller. Şık kıyafetli, mükemmel fizikli kadınlar ve sportmen erkekler birlikte çay karıştırıp, tavla oynuyorlar ama bu yavan kalıyor. Çayı karıştıran Karadenizli teyze, tavlaya zar atan Urfalı esnaf olsaydı karşıdaki yansıması çok daha etkili olmaz mıydı? Tanıtım filmlerinde rol alan çocuklar bile çoğu kez yabancı. Elbette profesyonel sanatçılarla çalışmak çok daha kolay ancak ülke tanıtımında en kuvvetli kaynak o ülkenin insanıdır.
2. Müzikler: Tanıtım filmlerinde belki de genç kuşağa daha çabuk ulaşması adına genelde yabancı, hareketli pop müzikler kullanılıyor. Ancak, bu müziklerin doğa ve kültür yansıtan görüntülerle uyumu örtüşmüyor. Anadolu’nun tarih fışkıran görüntülerinde kullanılan pop müzikler tamamlayıcı olmak yerine görselin önüne geçiyor. Oysaki bunlar yerel ezgilerle çok daha anlamlı hale gelirdi. İspanyollar yıllardır Flamenko ile Yunanlılar Buzuki ile tanıttılar ülkelerini. Bizdeki müzikal zenginlik ve onlardan az değil..
3. Sahil çekimleri: Akdeniz, Ege tanıtım filmlerinde genelde alışılagelen sahil, deniz görüntüleri hakim: Tertemiz deniz, upuzun sahiller ve güneş... Çekimler güzel olmakla birlikte alttaki logoyu kaldırdığımız anda, yabancı müziğinde etkisi ile herhangi bir Akdeniz ülkesinden, İspanya’dan, İtalya’dan ayırt etmek pek mümkün değil. Sahillerin, koyların içine bize özgü, bizi anımsatan ögeler yerleştirilmeli.
4. Şehirler: Çok kısa çekimlere çok şeyi sığdırmak kolay değil ancak var olan gerçekleri es geçmemek lazım. Başta İstanbul olmak üzere çekimlerin çoğunda ‘Bu ülkenin insanları nerede?‘ diyesim geliyor. Görüntülerde İstanbul’un en önemli gerçeği olan kalabalığından eser yok. Turist geldiğinde bomboş bir İstanbul bulmayacak. Turisti hayal kırıklığına uğratmamak için şehirlerin yaşayan halini aksettirmek ve özellikle insan ögesini olabildiğince kullanmak daha etkili olurdu.
5. Hikâyeler: Genelde tanıtım filmleri salt manzara görüntülerinin yerine hikâyeler üzerine kurgulanıyor. Sadece manzara görüntüsüne ulaşmak artık hiç zor değil. Hikâyesi iyi kurgulanmış, okunan ya da yazılan bir metin görüntülerle birlikte ete kemiğe bürünüyor ve esere anlam kazandırıyor. Mesela Patara filminde kaytan bıyıklı Fahrettin Hoca’nın iki sözü tüm filmden daha etkili olurdu bence. Ya da tavlada yendiği rakibine kahkahalarla gülen esnaf...
6. Rehber etkisi: Kısa kısa yapılmış ören yeri tanıtımlarımız var. Onları soğuk taşlar, terk edilmiş şehirler olmaktan çıkarıp canlandırmak gerek. Bunun için genelde birkaç söz oldukça etkili oluyor. Bunu da yıllardır buraları turistlere ülkemizi anlatan rehberlere yaptırmak çok etkili olurdu. Rehberlerin dilinden ören yerlerinin tanıtılması görseli farklı bir boyuta taşıyacaktır.
7. Ülkenin ünlüleri: İsviçre Federer ile İspanya Salvador Dali ile tanıtımlar yapıyor. Ülkemizin uluslararası alanda bilinen ve sevilen kişilerinin sağlayacağı katkı yabana atılmamalı. Hiç tanınmayan yabancı bir model yerine içimizden birileri gönüllerde taht kurabilir.
Biliyorum bu işler hiç kolay değildir. Günlerce, aylarca uğraşır, sonunda kimseye beğendiremezsiniz. İşte bu yüzden ressam çalışırken eserini kimseye göstermez, müzisyen kimseye dinletmez. Sonunda ya beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz. Ben sadece belki katkısı olur amacıyla objektif bir gözle tespitlerimi paylaşıyorum.
Sürdürebilir turizm, 2023 vizyonunda tüm tesislerin belgelendirilmesi ile kalıcı ve güçlü bir hedefe endekslenmişken, yabacılara ülkemizi yabancı müzikler ve modellerle tanıtmaktan ziyade yerel değerlerimizden yararlanarak daha doğal ve samimi bir çekim gücü yaratmalıyız.
Bizi en iyi biz hisseder ve biz anlatırız....