Suriçi'nden dünyaya açılan başarı öyküsü

Güncelleme Tarihi:

Suriçinden dünyaya açılan başarı öyküsü
Oluşturulma Tarihi: Nisan 22, 2016 10:42

Suriçi'nden dünyaya açılan başarı öyküsü

Haberin Devamı

* Diyarbakır Suriçi'nde 6 kardeşten biri olarak dünyaya gelen, 7 yaşına kadar Kürtçe konuşan, Türkçe'yi ilkokulda öğrenen, okuma yazmayı askerde sökmüş bir baba ve okuma yazma bilmeyen bir annenin çocuğu Prof. Dr. Mehmet Murat İnal, Suriçi'nden başlayıp Amerikan Biyografi Enstitüsü'nce alanında '21. Yüzyılın En Değerli Beyinleri' ödülüne layık görülmesinin hikayesini tüm içtenliğiyle anlattı.

* Ödüle layık görülmesinden yaklaşık iki ay önce HPV virüsü ile ilgili araştırması nedeniyle Sağlık Bakanlığı tarafından hakkında soruşturma açıldığını belirten Prof. Dr. Mehmet Murat İnal, ödül sonrası Oxford Üniversitesi'nden gelen teklifi ise “Doğduğum bu topraklara borcum var" diyerek reddettiğini söyledi.

ÖZEL bir hastanenin Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Murat İnal çocukluk günlerini anlatırken, Diyarbakır Suriçi'nde kenar mahalle sayılan Ali Paşa Mahallesi'ndeki ilkokuldan Anadolu Lisesi'ni kazanan ilk öğrenci olarak tarihe geçtiğini söylüyor. Okulun 1956'da eğitime başlamasına rağmen hiçbir öğrencisinin Anadolu Lisesi'ni kazanamadığını anlatırken “Öyle ki kimse kazanamaz diye okula sınav başvuru formu bile gönderilmiyormuş" diyor. Babası Cemil İnal'ın helva imalatı ile uğraştığını, 3 kız 3 erkek olmak üzere 6 kardeş olduklarını söyleyen Prof. Dr. İnal, kız kardeşlerinin liseyi bitirdikten sonra evlendiklerini, erkek kardeşlerinden birinin maliye müfettişi, diğerinin fizik mühendisi olduğunu ancak öğretmenlik yaptığını anlattı.

TEK KELİME TÜRKÇE BİLMİYOR

İyi bir eğitim almasındaki en önemli etkenin babası Cemil İnal olduğunu söyleyen Prof. Dr. İnal, “Babam ceketini satıp yine bizi okutacağını söylerdi. Babam okuma yazmayı askerlikte öğrenmiş bir insan. Annem Suna İnal okuma yazma bilmiyor. İlkokula gidene kadar tek kelime Türkçe bilmiyordum. Ama ilkokulda harfleri yazarken annem bana yardım ediyordu düşünebiliyor musunuz?" diyor. Öğretmeni Ferdi Tarhan'ı da unutmayan Prof. Dr. İnal, “O dönemlerde kurs yoktu. Rahmetli öğretmenim boş saatlerde beni çalıştırırdı. Büyük emeği geçti. Hakkını ödeyemem" şeklinde konuşuyor.

SINAVA TİFO OLARAK GİRDİM

Anadolu Lisesi'ni kazanmasının hikayesini gülerek anlatan Mehmet Murat İnal, “İlk sınavı kazandım ikinci aşama sınava tifo olarak girdim" diyor. Türkçe'nin dışında Anadolu Lisesi'nde İngilizce öğrendiğini ardından üçüncü dil olarak Almanca'nın devreye girdiğini belirten İnal, “Tabloyu görüyorsunuz. Öyle bir yerdesiniz ki, aileniz öyle uğraşıyor ki başarılı olmak zorundasınız. Çok şükür hepsini hallettik" diyor.

SURİÇİ'NİN MUTLU ÇOCUKLARI

Çocukluk yıllarında Suriçi'nde volkanik kayalıklardan getirilen taşlarla örülmüş eski tip evler olduğunu anlatan Prof. Dr. İnal, mutlu bir çocuk olduğunu söylüyor. “Sokaktan içeri girmeyen çocuklardık" derken “Diyarbakır'ın tipik özelliğidir. Evlerin kapıları hiç kapanmazdı. Acıktığımızda illa kendi evimize gitmemiz gerekmezdi. Rastgele bir eve girdiğimizde ilgiyle karşılanırdık. Sıkıntılar olmuyor muydu? Oluyordu. Mesela okulda Türkçe konuşuyorum eve geliyorum Kürtçe konuşuyorum. Ama aştık bu sıkıntıları" diye ekliyor.

Suriçi çocuklarının ilkokul dönemlerinde Kuran-ı Kerim'i öğrendiğini anlatan Prof. Dr. İnal, “İlkokul döneminde mahalledeki yaşlı teyzelerimiz bize Kuran-ı Kerim öğretirlerdi. Okul çıkışı boynumuza Elifba'yı asıp bu teyzelere giderdik" diyor. Ailesinin Diyarbakır'da yaşadığını ve en son 2 ay önce kente gittiğini söylerken “Suriçi benim için çok özel" diyor.

DENİZİ LİSE YILLARINDA GÖRDÜ

Doğayı çok sevdiğini söyleyen Prof. Dr. İnal denizle ilk kez lise yıllarında tanıştığını anlatırken, “Denizi lise 1'inci sınıfta gördüm. İlk gördüğüm deniz İskenderun Körfezi idi. Orada Gençlik Kampı'na katılmıştım" diyor gülerek.

Jinekolojik onkoloji dalında çalışan Prof. Dr. Mehmet Murat İnal, bir itirafta da bulunmadan edemiyor. Babasının isteği üzerine tek tercih olarak Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni yazdığını ancak aslında bilgisayar mühendisi olmayı hayal ettiğini söylerken sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Babam istedi diye 7'inci tercih Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp yazdım. İlk üç tercihim bilgisayar, elektrik ve elektronikti. Tıp kazanınca istemeye istemeye gittim. Hazırlığı atladım, birinci sınıfa başladım ancak ısınamadım. 1 yıl ara vererek Diyarbakır'a gittim. Bizim ailede sürekli misafir vardır. Çekirdek aile olarak çok enderdir sofraya oturduğumuz. Bu ortamlardaki sohbetlerden şunu gördüm, oradaki insanlar için hekimlik çok önemli. Annemin babamın yüzündeki gururu gördüm ve okula geri döndüm."

KADIN DOĞUMU EŞİ SEÇTİ

Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra genel cerrahiye yöneldiğini, asistanlık döneminde ciddi rakamda ameliyatlara girdiğini anlatan Prof. Dr. İnal, TUS sınavını kazandıktan sonraki tercihlerini ise eşi Ayten İnal'ın yaptığını anlatıyor gülerek. “Ben o dönemde Diyarbakır'a gitmiştim. Eşime genel cerrahi yazmasını söyledim ama eşim hepsini kadın doğum olarak doldurmuş. Kadın doğumcu olmamın sebebi eşim" diyen Prof. Dr. İnal, ihtisası kazandıktan sonra İzmir'de o zamanki adı Ege Doğumevi olan ve sonradan Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi ile birleştirilen hastanede göreve başladığını belirtiyor.

HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILDI

İhtisası bitirdikten sonra yoğun araştırma çalışmaları yapan, uluslararası yayınlar hazırlayan ve uzmanlığının üçüncü yılında doçent olan Prof. Dr. İnal, HPV virüsüyle ilgili çalışmasından dolayı Sağlık Bakanlığı tarafından hakkında soruşturma açıldığını anlatıyor. İhtisasının üçüncü yılında yoğun şekilde onkoloji ameliyatlarına yoğunlaştığını belirtirken “O dönemde HPV ile ilgili çalışmalara başlamıştık. Türkiye'deki ilk çalışmaları İzmir bölge olarak biz yaptık. O yıllarda UICC Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü'nün yayınladığı istatistiklerde güvenilir kaynak olarak İzmir verileri kabul ediliyordu. Ancak şikayet üzerine Sağlık Bakanlığı 'Devleti zarar uğratmak' suçlamasıyla soruşturma açtı. İki büyük klasör hazırlayıp bakanlığa götürdük. Olay çözüldü" şeklinde konuşuyor.

YÜZYILIN DEĞERLİ BEYİNLERİNDEN

Doçentlik döneminde Amerikan Biyografi Enstitüsü tarafından 2006'da alanında '21. Yüzyılın En Değerli Beyinleri' ödülüne layık görülen Prof. Dr. İnal bu projeyi ise şöyle anlatıyor:

“Projenin temeli, kanser hücrelerinde genetik dizilimlerde normal hücrelerde olduğu gibi hücreye aktif faza geçiren veya aktif fazındayken durduran DNA dizilimleri vardır. Bunların yapısını önceden tespit etmek, gen dizilimlerinin tam tersini üretip retro virüste, bunları ekleyerek direkt vücuda vermek ve bunların direkt onları yakalaması ve o hücrelerin büyümelerinin engellenmesi. Projeyi üniversitelere sunduk. Dalga geçildi. O dönemlerde uluslararası kongrelerde tanıştığımız yabancı hocalar Hollanda'daki Araştırma Enstitüsü ile görüştüler. Ve projeyi o merkeze sundum. Şu anda projemi onlar yürütüyor. Elde edilen veriler oldukça olumlu."

OXFORD'UN TEKLİFİNİ REDDETTİ

Ödülün ardından pek çok ülkeden teklif geldiğini anlatırken “Oxford'tan, Louisville Üniversitesi'nden teklif geldi. Ancak babam 'Bu toprakların ekmeğini yedin buraya hizmet et' dedi. Eşim de zor bir gebelik dönemi geçiriyordu. Ve teklifleri reddettim" şeklinde konuşuyor. İzmir'in ardından Diyarbakır'a giderek orada görev yaptığını belirten Prof. Dr. İnal, bugün 7 yaşında olan oğlu Murat Baran dünyaya geldikten sonra Antalya'da Medical Park Antalya Hastane Kompleksi'nde görev yapmaya başladığını söylüyor.

ÖDÜL ALINCA BAKANLIK ARADI

Ödül aldıktan sonra Sağlık Bakanlığı'ndan danışmanların aradığını, haberi bakanlık üzerinden servis yapmak istediklerini söyleyen Prof. Dr. İnal, “Hakkımda açtığınız soruşturmalar beni yeterince ön plana çıkardığı için gerek yok' diyerek teşekkür ettim" diyor. Ödüllü projenin Türkiye'de devam ettirilmesiyle ilgili olarak ise “Daha yeni Sağlık Bakanlığı kendi ilaçlarımızı üretmek için uğraşıyor. Belki bir başlangıç olacaktı bu proje" diyor.

DİYARBAKIR'DAKİ EN BÜYÜK AVANTAJI

Bir kadın doğum hekimi olarak hastalarıyla her zaman iyi iletişim kurduğunu söyleyen Prof. Dr. İnal, “Hastalar yeri geldiğinde eşine bile anlatamadığı durumunu sizinle paylaşıyor" diyor. Diyarbakır ve Antalya'da hekim olmak arasındaki farkı ise “Oradaki hasta çok çekingen. Kadın hekim ararlar. Orada en büyük avantajım Kürtçe konuşmamdı. Çünkü Kürtçe bilmeyen bir doktor olduğunda ya biri çevirmenlik yapacak ya da kendisi Tarzanca derdini anlatmaya çalışacak, doktor yeterince anlayamayacak ve sonuç olarak ideal tedavi protokolü ortaya çıkamayacak" şeklinde aktarıyor.

BABASININ VASİYET SÖZLERİ

19 yıllık hekimlik hayatında babasının sözlerini hiç unutmadığını anlatan Prof. Dr. İnal, “Tıp Fakültesi'ni kazandığımda babam 'Sakın unutma. Hiç kimse kapından içeri keyfinden girmeyecek. Herkes bir derdi olduğu için girecek. Sana vasiyetimdir. Hiç kimseyi ayırt etmeden herkese insan olarak davranacaksın' dedi. Bunu hiç unutmadım" diye ekliyor.

Ameliyatı olduğu gün sabah 06.00'da uyanan, kahvaltısını yaptıktan sonra hastaneye gelen Prof. Dr. İnal, her ameliyata ayetler okuyarak girdiğini anlatıyor ve “Ameliyatta birinci kural önce zarar verme. Önemli olan budur" diye ekliyor.

Jinekolojik hastalıkların dışında doğumun çok farklı olduğunu, orada mutluluğun sözkonusu olduğunu belirten Prof. Dr. İnal, doğumunu yaptırdığı bebeğe ilk dokunduğunda her tarafını mıncıklamak istediğini söylüyor. “Kadın doğumun en güzel tarafı bu" derken sözlerini “Hemen hemen hiçbir branşta tedavi bile olsa hasta mutlu olarak ayrılmayabiliyor. Hastanın mutlu olarak ayrıldığı tek bölüm kadın doğum. Bugüne kadar tam rakamı bilemiyorum ama girdiğim doğum sayısı 10 binin üzerindedir" şeklinde sürdürüyor.

MİTOLOJİ, TARİH KİTAPLARI VE YÜRÜYÜŞ

Suriçi'nde başlayan hayat hikayesini içtenlikle anlatan Prof. Dr. Mehmet Murat İnal, Türkiyeli olmaktan mutlu olduğunu ancak ülkenin içinde bulunduğu koşulların herkesi üzdüğünü söylerken “İnşallah her şey daha güzel olacak" diyor. Kendine ayırdığı zamanlarda mitoloji, dinler tarihi, bilim kurgu kitapları okumaktan hoşlanan, dağ ve ormanlara aşık olan, eşinin memleketi olan Bolu'nun ormanlarında yürüyüş yapmaktan keyif alan başarılı hekim, hastalarla olan diyalogları yazdığını da ekliyor. Herkesin bu dünyaya çıplak olarak geldiğini ve çıplak olarak gittiğini vurgulayan Prof. Dr. İnal, “Diğerlerinin hepsini biz uyduruyoruz. İnsan olarak yaşamak gerekiyor. Herkese insan olarak davranabildiğiniz sürece başka bir şeye gerek kalmıyor" diyor noktalıyor.

Röportaj: Selma KUNAR/ANTALYA, (DHA)

Fotoğraf: İbrahim LALELİ/ANTALYA, (DHA)



==== KUTU 1 ====

HER KOŞULDA MUTLAK DESTEĞİ EŞİ

1992 yılında tanıştığı Ayten İnal ile 6 yıllık bir beraberliğin ardından evlendiklerini anlatan Prof. Dr. İnal, “24 yıllık birlikteliğimizde her şekilde, her koşulda mutlak bir destek sergileyen eşime teşekkür ediyorum. Ayten hanımın hayatımda yeri çok değerlidir. Bugünlere gelmemde ailemle birlikte en büyük desteğimdir" diyor. Prof. Dr. İnal, eşinin işletme mezunu olduğunu ve bir dönem halkla ilişkiler alanında çalıştığını de ekliyor.



==== KUTU 2 ====

KANSERDEN KORUNMAK İÇİN 3 DAKİKA

Prof. Dr. Mehmet Murat İnal jinekolojik kanserlerden korunmak için bir kadının sadece 3 dakikasını ayırmasının yettiğini vurgulayarak, “Hacettepe'den bir hocamın bir lafı vardı. 'Kadının kendi hayatını kurtarması için topu topu 3 dakikası var' diye. Pap smear 1 dakika. Mamografi 1 dakika. Ultrasonografi 1 dakika derdi. Böylelikle kadın kanserlerinden korunmuş olunur derdi. Şunu yiyin şunu yapın gibi kavramlar yok. HPV'yi rahim ağzı kanserinin temel etkeni olarak biliyor muyuz? Biliyoruz. Risk farktörü nedir? Pap smear yaptırmamak. Dolayısıyla o kontrolü düzenli yaptırdığınız erken tanı ile gereken yapılabilir" diyor.



==== KUTU 3 ====

KADIN NORMAL DOĞUMDAN KORKUYOR

Bir hekim olarak sezeryana nasıl yaklaştığıyla ilgili soruya Prof. Dr. İnal şöyle yanıt veriyor:

“Temel yaklaşımım şu. Karar annenindir. Tıbbi bir endikasyon sözkonusu ise karar anneden çıkar doktora geçer. Uluslararası standartlarda Avrupa ve Amerika'da sezeryan oranı çok yüksek. Bununla ilgili önlemler alınıyor. Mesela İngiltere normal doğumu önermekle kalmadı son dönemlerde evde doğumu teşvik edici yöntemleri devreye soktu ama anne kayıp oranı 7 kat arttı. Mesele normal doğuma zorlamak değil. Anneyi yeterince eğitebildiğiniz takdirde anne doğru kararı verecektir. Normal doğum konusunda ciddi bir bilgisizlik var. O kadar çok hasta var ki henüz bebeğin kalp atımını görmüş değiliz, gebeliğin 5-6'ıncı haftasında, ben kesinlikle sezeryan olmak istiyorum diye geliyor."

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!