Güncelleme Tarihi:
‘Vaktiyle biri mi söylemişti? Bi yerlerde mi okumuştum.. Haa, şiirdi galiba.
Parayla her şeye sahip olunacağı söylenir ama olunamaz diyordu şair,
Yiyecek satın alırsın ama iştah alamazsın,
İlaç alırsın ama sağlık alamazsın,
Bilgi alırsın ama bilgelik alamazsın,
Gösteriş alırsın ama güzellik alamazsın,
Eğlence alırsın ama neşe alamazsın,
Tanıdık alırsın ama dost alamazsın,
Boş vakit alırsın ama huzur alamazsın,
Hizmetçi alırsın ama sadakat alamazsın,
Parayla her şeyin kabuğunu alır, hiçbir şeyin çekirdeğini alamazsın.’
Sözler, Anne Garbor’a aitmiş bu arada.
Bugüne bunu dinleyerek ve özümsemeye çalışarak başladım.
Usta oyuncu Haluk Bilginer’in oynadığı ‘Baba’ dizisinin tanıtımından bir sahne...
Dizinin adından anlaşılacağı üzere beni bir hayli gözyaşına boğacağa benzer. Sinüslerimin ve gözlerimin şişmesi pahasına da olsa izleyeceğim. Her neyse, konu dizi değil, bu sözler...
Etrafta çok fazla sayıda her şeyi bildiğini, gördüğünü ve dahası satın alabildiğini sanan insan var ve uzun bir zamandır, bu insanların sayısı benim gözlemlediğim kadarıyla bir hayli arttı. Sizi, biraz düşündürürken bir taraftan yine benim canım kentim Antalya’da olan güzel şeylerle de mutlu etmek arzusundayım.
EN SON NE ZAMAN SERGİ GEZDİNİZ?
En son ne zaman sergi gezdiniz?
En son ne zaman sanat adına yapılan bir aktiviteye katıldınız?
Aman Yeliz, millet can derdinde sen sanat diyorsun dediniz belki de(?)
İşte tam da bu noktada gerekli sanat. Yemeye, içmeye ve daha bir çok lüzumlu lüzumsuz şeylere zaman ayırıyoruz. Sanata ne kadar zaman ayırıyoruz? Bir tablonun, resmin karşısında durup boş boş da olsa en son ne zaman baktınız(?)
Bir şey bilmeden... Mesele de bu; radyo kanalını değiştirmeye yardımcı olacak ve yol gitmeden, seyahat etmeden sizi diyar diyar gezdirecek şey; sanat.
İstanbul ile ilgili en çok sevdiğim şey, sokaklarda gezerken birden karşıma çıkıveren küçük sanat galerileri ve o küçük galerilerde, büyük bir dünyanın kapısını aralıyor olmak. Ne görececeğimi bilmeden adım atarım, belki hiç ilgi alanım olmayan bir şey karşıma çıkar ve gerçekten öylece bakarım. İşte o an, eser sizi içine alır ve bir saniyeliğine de olsa kafa farklı bakmaya, çalışmaya başlar.
KIŞLAHAN’DA SANAT
İşte, Antalya’nın en büyük eksiği bu türden mekânlar. Yok değil, var elbet ama (!) yetmez! Bu kent için çok az. Dün bir küçük sanat galerisi açıldı Antalya’da. Antalya’nın bir sanatçısının adı verildi bu galeriye, ‘Himmet Öcal Sanat Galerisi’. Yeri nerede mi? Antalya’nın en eski alışveriş merkezi modern deyimiyle, AVM’si Kışlahan’ı bilirsiniz. Onun adını da yıllarca taşımış olan otelin hemen girişinde açıldı. İlk sergi, fotoğrafçı Sami Solmaz’a ait, fotoğrafçı demişken; savaş fotoğraflarını öyle bir yorumlamış ki... Görmeniz gerek. ‘Görünenin Ötesi’ serginin adı ve tam da benim yukarda yazdığım ile nasıl da örtüşüyor. Bu galeriyi düşünen otelin sahibi arkadaşlarıma ne kadar teşekkür etsem az kalır. Ocak 14’te yeni bir sergi ile devam edecek hayatına bu şirin galeri. Kışlahan’a gelince, benim çocukluğumda öyle AVM falan yoktu, Migros, Zerrasity falan... Bizim Kışlahan Çarşı’mız vardı. İlk yürüyen merdiveni orada gördüm. Ve annem alışveriş derdindeyken ben, o kendini zor çalıştıran yürüyen merdivende bir aşağı bir yukarı iner çıkardım. bir iki defa bozuk dediler, kendim indim çıktım belki çalışıverir diye. Bir nevi lunapark idi benim için. Bazen şimdilerin AVM’lerinde görüyorum bazı çocuklar da bunu yapıyor. İçimden diyorum, bu çocuk da benim gibi ‘köylü” belli ki:)
İşte, nereden nereye geldik hem de çok hızla. Ama hızlanamadığımız noktalardan birisi de sanat konusu. Yakın geçmişe göre daha iyi durumdayız ama daha çok olmalı ve bu çokluk için en iyi mekânlar Kaleiçi’nde elbette. Valilikten başlayan Kaleiçi, Balbey, eski Doğu Garajı ve Kapalı Spor Salonu üçgeni biçilmiş kaftan bu iş için.
Sevgiyle ve Sanatla Kalın.