Sanatın içine doğdu

Güncelleme Tarihi:

Sanatın içine doğdu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2018 09:41

Dünyanın her yerinde verdiği konserlerde etkileyici yorumuyla dinleyeni büyüleyen müzisyen Seranad Bağcan, ünlü şairlerin şiirlerine güçlü sesi, ritmi ve ruhuyla can veriyor. Ünlü sanatçı, bugüne kadar sayısız konsere çıkmış olmasına rağmen, bazen hala kalp atışlarının müziğe karıştığını hissediyor.

Haberin Devamı

Dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’la verdiği konserlerde ünlü şairlerin şarkı formunda seslendirdiği şiirlerini adeta yaşayan Serenad Bağcan, birçok müzik tutkununun gönlünde taht kurdu. Bağcan, dışarıdan bakıldığında dingin görüntüsünün aksine, aslında duygularının çoğu zaman savruluşta olduğunu ve bu kaosun kendisini yaratıcılığa sürüklediğini söylüyor. Özgün müziğin önde gelen isimlerinden Selda Bağcan’ın yeğeni olarak müzikle iç içe büyüdüğü bir aileden kendisini bugüne getiren taşların nasıl örüldüğünü samimi bir dille anlatan ünlü sanatçıyla, müzik serüvenini, konser anılarını ve sahnede olmanın ruhunun derinlerinde hissettirdiği duyguları konuştu

Sanatçılarla dolu bir ailenin içinde nasıl oldu da müzik eğitimiyle büyümediniz? Sonra müziğe yetenekli olduğunuzu nasıl fark edip yöneldiniz?

Haberin Devamı


Bizim ailede herkes müzisyen ve o kadar yetenekli ki ben kendimi spora adamıştım. O kadar iyilerin arasında ben kendimi nedense müziğe yakıştırmamıştım. Spor ve bale yapıyordum. Ama içimde müzik aşkı hep vardı. Küçük yaştan itibaren korolarda şarkı söylemeye başlamıştım. Kendimi keşfetmeye başladım. Gençlik korolarından Devlet Çok Sesli Korosu’nda devam ettim. Toplu olarak şarkı söylemek insanı eğiten bir şey. Koro toplumun minyatür hali. Orada insanları dinlemeyi öğreniyorsunuz. Sesine ve tarzına saygı duymayı, anlayış göstermeyi, disipline olmayı ve beraber hareket etmeyi öğreniyorsunuz. Solo söylerken artık kendinizle baş başasınız. Spor yaparken edindiğim sorumluluk solo söylemeye başladığımda bana çok yardımcı oldu. Hala sporcu gibi çalışırım. Sabahları kilometrelerce yürüyüp nefes egzersizlerimi yapıyorum.

Dünyanın her yerinde konserler vererek sanatın yanında önemli bir temsiliyeti de gerçekleştiriyorsunuz. Bu size nasıl hissettiriyor?


Pazartesi sendromu yaşamadım ben. Herkese de böyle bir iş ve hayat dilerim. Her konsere çıkışım, turneye gidişim ayrı bir tazelenme. Başka ülkelere gidip onların kültürlerini tanımak ve onlara kendi içlerinden tınılar sunmak yeni farkındalık getiriyor. Çocukluğumda ne isterdim biliyor musun? Sporda ya da müzikte ülkemi yurt dışında temsil edeceğim bir duruma gelmek. İyi ki gerçek oldu. Almanya’da Justus Frantz’la verdiğimiz bir konserde arkadaşımın kalp atışlarını duyuyordum. Hiçlikten gelen bir sessizlikte piyanoyla başlayan Mahler’de nefesi alır ve söylemeye başlarsınız. O eserin büyüsünün içinde arkadaşımla kalp atışlarımızın birbirine karıştığını hissettim. O konseri tüylerimizin diken diken olduğu yoğun duygularla bitirdik. Bir sanatçının yaşayabileceği en güzel anlardan biriydi.

Haberin Devamı

Konser sorunsuz ilerlediyse eminim harikadır. Ama hiç ‘Şimdi çuvalladık’ dediğiniz olmadı mı sahnede?


Evet oldu tabi. Çok komik anılarımız var. Fazıl’la bir konserimizde “Kurt, köpek, çakal, makal” sözleri notalarıyla birlikte önümdeydi. Ama bir anda zihnim boşaldı. Baktığım halde okuyamıyordum. Nasıl bir panik yaşadığımı anlatamam. Ağzımdan saçma bir şeyler çıktı. Sonra Fazıl üç şarkı boyunca gülmekten kendini toparlayamadı. Güle güle piyanosunu çaldı. Koroda ekip birbirinin nefes alış şeklinden hangi türküye gireceğini bilir. Dingin bir şarkıya başlanacaktı. Ama ben başka bir şarkıya girmek üzereydim. Nefesi aldım tam gireceğim. Yanımdaki arkadaşım aldığım güçlü nefesten durumu anlayıp dirseğiyle bana bir vurdu. O anda sustum. Bir baktım ki başka şarkı başladı. Birbirimizi iyi tanıdığımdan durumu kurtarmıştık.

Haberin Devamı

Konserleriniz büyük bir sessizlikle başladığı için dinleyeni heyecanlandırıyor. Ünlü şairlerin şiirlerini duru sesinizle, duygusunu hissederek söylemeniz kitleyi büyülüyor. Siz heyecanlanıyor musunuz söylerken?


Ah bir bilseniz o anda bacaklarımın nasıl titrediğini. O sessizlik anı var ya, benim de içimin sessiz olduğu an. Kendi sesimi duyduğum an her şey dinginleşiyor. Artık ben ben olmuyorum. Şairler acı bedende yaşıyorlar. Yazdıkları şiirleri seslendirirken onların içindeki hüznü de duyuyor insan. Başlarda oyuncu gibi o ruh haline girip konserden sonra o hüzünden kurtulamıyordum. Şimdi melankoliden çıkmayı öğrendim. Yaptığımız işin dinleyene bir şeyler yaşattığını duymak o kadar güzel ki.

Acı deyince en çok Metin Altıok geliyor galiba akla. O şiirinin ötesinde bir acı barındırıyor.

Haberin Devamı


Sivas yangınının olduğu günü hiç unutamam. Bir film gibi izlerken hep bekledim ki kurtarılacaklar ve mutlu sonla bitecek. Maalesef öyle olmadı. Yangının dumanı dağıldığında gördüklerimiz karşısında hepimiz derin bir hüzne gömüldük. ‘Bu Kekre Dünya’ ve ‘Düşerim’ benim hüznü ve hazzı bir arada en yoğun yaşadığım eserler.

Selda Bağcan gibi protest ve geniş kitleleri peşinden sürüklemiş bir sanatçıya ‘hala’ diyor olmak nasıl bir şey?


Ailemizde meşhur biri vardı. Bu çok hoşumuza giderdi. Çok çocuksu, çok saf, her yaşam formuna sevgi ve saygısı olan harika bir insandır. Biz de öyle yetiştik. Onunla hiç oyun oynamadık. Ama biz taklidini yaptığımızda hoşuna giderdi, gülerdi.

Haberin Devamı

‘ANTALYA SEYİRCİSİNİ SEVİYORUM’
Daha önce defalarca konser için geldiğiniz Antalya’ya son olarak Akra Caz Festivali ile konuk oldunuz. Bu yeni festivali ve şehrin seyirci profilini nasıl buluyorsunuz?


Antalya seyircisini ve yoğun ilgisini çok seviyorum. Tatillerimi de Antalya’da geçiriyorum. Şimdi şehrin hafızasına yeni bir festival giriyor. İlk günden itibaren izledim. Kadir Dursun ve ekibi dünya standartlarında, olağanüstü bir işe imza atıyorlar. Sahne düzeni ve ses sistemi muhteşem. Fazıl da bazen beni şaşırtıyor. Aniden bir şey söyleyip onore ediyor. Tabi bu çok hoşuma gidiyor. Hermias’ın ve Sait Faik’in bestelerini beni tanıdıktan, ses aralığımı öğrendikten sonra yazdı. Onunla çalışmak çok güzel.

BAKMADAN GEÇME!