Güncelleme Tarihi:
HAYAT, bizi çeşitli görevlerde sınar, kimi zaman geçer kimi zaman bütünlemeye kalır bazı zamanlar ise sınıfta kalırız. Çok iyi biliyorum dediğiniz dersi veremez, hayıflanırsınız. Ya da hiç bilmediğimizden, akarak geçeriz. Ve bu uzun zincir halkalarının birini bırakır diğerine tutunuruz.
Hayat düzeni böyle… Bir zaman geliyor, bir gün ‘bırakacağın’ şey için, kendini yoruyorsun kimi zaman kendini harcıyorsun tabiri caizse! Ama gün geliyor, hızla bırakıp başka bir yeni isteğe yöneliyor, çoğu zaman yaşadığın badireleri hatırlamıyorsun bile. Bu süreçler sana bir şeyi çok iyi öğretiyor o da; ‘sabretmek’!
Bu güzel mi güzel, hayatı kolaylaştıran duyguya yaş aldıkça, tecrübelendikçe sahip oluyorsun ya o daha da gizemli ve ulaşılmaz kılıyor sabretmeyi! Yıllar önce, otelde işlere yeni adım atmışım, her gün yeni bir gün ama yorucu ve kimi zaman içinden çıkılması zor. En çok da babamın tek tabanca olarak oluşturduğu ve bir yere getirdiği düzene, yönetim sistemi kurma çabalarımın çoğu zaman camdan bir duvara tosluyor oluşu ve bu camdan duvarın adının ‘babam’ oluşu, boş verme lüksümü de elimden alıyordu. Günler geçiyor ama ben hiç mutlu olamıyordum. Gençliğin verdiği heyecan denen o, damarı çatlatacak kadar güçlü duygu sayesinde; sabır benden terki diyar etmişti sanki... Hemen olsun, şimdi olsun, neden olmuyor, bir saat geçmiyor, kaldı ki gün nasıl geçsin…
Şimdi bakıyorum o resme ve ‘keşke, sabır edebilseymişim’ diyorum! İşte, mesele de bu ya; illaki, bakınca görmek; bakmak için de bir mesafenin şart oluşu. Geri çekilip bakabilmenin asıl oluşu.
Sonra, nasıl mı sabırla beklemeyi öğrendim? Sabrı, ziyadesiyle tecrübe etmiş olan, aklını ve yüreğini sevdiğim bir büyüğüm bana yardımcı oldu. Bu doğru, şu yanlış… Ama ben neden doğruları insanlara anlatamıyorum neden kabul görmüyor diye yine bir gün yakınırken; bana dedi ki; ‘sabırla koruk olur helva’!
Allah’ım dedim; sabırla koruk nasıl helva olsun?... Niye olsun? Allah, bu türden bir sabır insana verir mi ki?..
Oluyor, daha doğrusu hayat olduruyor; olması için sana deneyler sunuyor. Siz ister bunu alırsınız, ister elinizin tersiyle iteklersiniz. Süreç, biraz zorlu fakat mükafatı bir hayli güzel. Sabırla koruk nasıl helva olur, derseniz; ham üzüm olan koruk bakılırsa zamanla üzüm olur, üzümden pekmez, pekmezden helva yapılır. Ve yine, atlas elde etmek isteyen kişi, sabırla çalışacak; ipek böceği dut yaprağını yiyecek büyüyüp ipek salgılayacak, ipek kozaları ip haline sabırla getirilecek ve yine sabırla atlas dokunacak.
Kolay yoldan para, kolay yoldan adın başarı denilen sabun köpüğü işler devrinin tam da göbeğinde olsak da Antalya’da gerçekleşen Yöresel Ürünler Fuar’ında (YÖREX), sabırla işini yapan ve uzun uğraşlar sonucu ürün almış nice insan gördüm. Tarımın, organik tarıma evrildiği ve herkesin doğal ve organik olana yönelmeye çalıştığı bir döneme girmişken bir bomba gibi hayatlarımızı yöneten pandemi ile birlikte, bu organik arayışı ve yaklaşımı baştacı oldu. Sonra, herkes ata tohumlarını aramaya ve evinin bahçesinde hatta balkonundaki saksıda ne yetişir diye birbirine sormaya başladı.
ÖZE DÖNÜŞ
Ve bu süreçte, ‘coğrafi işaretli’ ürünler, çok ama çok önem kazandı. Toprağında yetişen , o yörenin suyu ile beslenen, iklimine uygun lezzet, aroma sunan, renge bürünen ürünler bir bir tescillenmeye başlandı. Bu hikâye, çok güzel bir hikâye… Yaşadığınız coğrafya sizin en önemli hazinenizdir ve onu koruyup gelecek nesillere yetiştirmek için gerekli koşulları sağlamak da vatandaşlık görevinizdir. Coğrafi işaretli ürünlerimizi, çocuklarımıza öğretmeli ve hatta ders olarak müfredata almalıyız.
Hatırlayın, ‘Yerli Malı Hafta’larını …. Okullarda, bir şölen olurdu. En sevdiğim şeydi çocukken. Herkes, evden neyi varsa getirirdi. Sergileri açılır, sıralar birleşir ve paylaşarak hepsi yenirdi. modeller aramaya gerek yok, özümüze dönelim yeter.
Özünüzü sevin, büyütün ve öğretin. Tarhana karın, kurutun ve tüketin mesela…
Özenti ürünler değil, özünüzü miras bırakın.
Unutmayın; Sabırla Koruk Olur Helva!
Sevgiyle Kalın.