OBJEKTİFİNİ BU KEZ GEÇMİŞE TUTTU

Güncelleme Tarihi:

OBJEKTİFİNİ BU KEZ GEÇMİŞE TUTTU
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2019 10:47

Cumhuriyet tarihinin efsane fotoğrafçılarından ve Türkiye Fotomuhabirleri Derneği’nin kurucularından Sökmen Baykara ile tarihe iz bırakan fotoğraflarını, doğru yaşamış olmanın güveniyle hatırladığı yıllarını ve biriktirdiği ilginç öyküleri konuştuk.

Haberin Devamı

DURUP dinlenmeden, bir solukta yaşanmış 83 yıllık bir ömür… Savaş cephelerinden, darbe mahkemelerine, bir foto muhabirin tarihi tanıklıklarla dolu yaşamı… Said-i Nursi’yi fotoğraflayabilen yegane isim. Deniz Gezmiş’in son bakışı, onun objektifinde ölümsüzleşti. Cumhuriyet tarihinin Atatürk ve Recep Tayyip Erdoğan haricinde tüm liderlerinin fotoğraflarını çekti. Amerikan Başkanı Johnson’dan Kral Faysal’a liderlerin yanında Sofia Loren’den Dario Moreno’ya ünlü sanatçıları ve aya ilk ayak basan Neil Armstrong gibi dünyaya iz bırakan isimleri de kadrajına alan Sökmen Baykara, bu kez objektifini geçmişe tuttu ve bize gördüklerini anlattı.

OBJEKTİFİNİ BU KEZ GEÇMİŞE TUTTU

Fotoğraf makinesini elinize ilk aldığınızda ne hissettiniz?

Haberin Devamı

Fotoğraf makinesiyle çocuk yaşımda tanıştım. Ben bir şeyi çok sevdiğimde onunla beraber yatardım. O gece, makineyle uyudum. O gün bugündür etrafımdaki her şeye bir kadrajın içindeymiş gibi bakıyorum ve fotoğraflarını çekerek o anları donduruyorum.

Mesleğe nasıl başladınız?

Antalya’da evden kaçıp gazetecilik sevdasıyla İstanbul’a gittim. Adnan Menderes hükümeti zamanında mesleğe başladım. 1958’de hem okuyordum, hem de Yeni İstanbul gazetesinde çalışıyordum. Hürriyet’e 1965’te başladım ve 28 yıl emek verdim. Ara Güler benim meslek büyüğümdü. Ondan çok şey öğrendim. Bu mesleği hep severek, dürüstçe yaptım. Yeni yetme çocukların hepsi benim elimden geçti. Tatlı serttim.

OBJEKTİFİNİ BU KEZ GEÇMİŞE TUTTU

Fikret Otyam’la da uzun yıllara dayanan bir dostluğunuz vardı değil mi?

Fikret Otyam Cumhuriyet’teydi, ben Hürriyet’teydim. 1966’nın Aralık ayında Adalet Partisi yeni iktidar olmuştu. Erzurum’a kızamık salgını haberi için trenle gidiyoruz. Kızamıktan ölenler vardı. Fikret Otyam’ın sohbeti güzeldir, baba adamdır. Beni de çok severdi, şimdi toprağını sevsin. Cüneyt Arcayürek giderken beni “Otyam güzel fotoğraf çeker” diye uyardı. “Çeksin” dedim. Karın içinde giderken bizim araba durdu. Fikret abilerin arabasının gürültüsünden çığ düşmüş. Yol kapanınca geçemedik. Ben de kar fotoğrafları çektim. Fikret abi mezara gitmiş. Karlı mezarlarda dualar ediliyor. Kızamıktan ölen insanların cenazeleri… Bizde sadece kar fotoğrafları vardı. Rotatif baskıda renkler de oturmamış, kar fotoğrafları kırmızı. “Erzurum’da kızamık salgınına gittin. Karlar da mı kızamık oldu?” diye gırgır geçtiler.

Haberin Devamı

Said-i Nursi’nin hayatı boyunca çekilen tek fotoğrafı sizin elinizden çıktı. Nasıl çektiniz o fotoğrafı?

Daha çiçeği burnunda gazeteciyim. Sultanahmet’te Pierre Loti Oteli’nde kalıyordu Said-i Nursi. Bütün gazeteler ekiple gelmiş, ben yalnızım. Onun kaldığı odanın da bulunduğu 4 oda aynı balkona çıkıyor. Yan odada müritleri kalıyor. Terasa çıktım. Diğerleri de geldi. “Nerede kalıyor” diye sordular. Yalan da söyleyemem; ama “haberde mubahtır” dedim söyledim. Onlar gösterdiğim tarafa bakarken ben teras kapısını kapattım. Hepsi terasta kilitli kaldı. Said-i Nursi sadece namaz kılarken perdeleri açıyor, Sultan Ahmet Camisi’ni görerek namazını kılıyor. Aynı balkona çıkan odalardan birinin kapısını çaldım. Yabancı bir kadın açtı, derdimi anlatana kadar kapıyı kapattı. Tek çarem kaldı, 30 numara. Kapıyı çaldım, bir aile var. “Balkonunuzdan bir fotoğraf çekeceğim. Eğer izin verirseniz, ikiniz için de yatıp kalkıp dua edeceğim” dedim. Birbirlerine bakıp izin verdiler. Eğer fotoğrafı çektikten sonra müritler saldırırsa, makineyi aşağıya atacaktım. Görünmeden pencerenin altından geçmeye çalışırken oradaki leğene çarptım. Kafamı bir kaldırdım, bir sürü kafa eğilmiş bana bakıyor. Geri dönecek gibi yapıp, Nursi’nin penceresinin önüne hamle yaptım ve iki kare çektim. İkinci resimde başını kaldırdı. Koluyla çekme anlamında işaret yaptı. O zaman Nurcular fotoğrafın peşine düşmüştü. Tanesi 10 liradan 10 bin tane fotoğraf istemişlerdi. Verecekleri parayla İstanbul’un lüks yerlerinde evler alınabiliyordu. O dönemde ben de günde tek işkembe çorbası içiyordum, param yoktu. Ama satmadım fotoğraflarımı. Tek işkembe çorbasına devam ettim. Olsun ya, huzurluyum. Gazetecilik hayatıma dönüp baktığımda yüzümün kızaracağı bir şey yapmadım.

Haberin Devamı

OBJEKTİFİNİ BU KEZ GEÇMİŞE TUTTU

Bugünle kıyaslandığında teknolojik olarak da olanakların yeterince kısıtlı olduğu günlerden bahsediyorsunuz. Şimdiki fotoğrafçıları, foto muhabirleri nasıl buluyorsunuz?

Çok başarılı çocuklar var, beğeniyle takip ediyorum. Ama çağ klasikten dijitale kaydı. Biz eskiden film bitecek korkusuyla tek tek çekerdik. 12 pozluk makara film kullanıyorduk. Bir haberde 1-2 tane çekiyorduk. Şimdikiler bir basıyor, Allah ne verdiyse. Ben de alıştım artık yeni sisteme. Şimdiki gibi dijital makineler olsaydı, çektiğim diğer fotoğraflar da elimde olurdu. Çünkü kaymak fotoğrafları hep gönderdik, gazetelerde basıldı. Elimizde kalanlar basılmamış olanlar. Çektiğim en güzel fotoğrafları saklayamamış olmanın burukluğunu halen yaşarım.

Haberin Devamı

OBJEKTİFİNİ BU KEZ GEÇMİŞE TUTTU

Hala fotoğrafla iç içesiniz. Günleriniz nasıl geçiyor?

Geceleri ay bekliyorum dolunay olacak diye. Gün doğumunu çekmek için sabahın ilk saatlerinde kalkıyorum. Şimdi bir de nehir söyleşi ile biyografi kitabı hazırlığındağız. Mustafa Tuncel fotoğrafların, olayların öyküsünü soruyor, ben de anlatıyorum. Son aşamasına geldik. Kitap olarak önümüzdeki günlerde çıkacak.

Deniz Gezmiş’in kayıp fotoğrafı

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın idam kararlarının verildiği duruşmayı izleyen Sökmen Baykara, tarihi bir fotoğraf çekmiş; ama o fotoğraf kayıp. Fotoğrafın hikayesini şöyle anlattı: “İnzibatlar onları alıp götürüyordu. ‘Deniz!’ dedim, döndü arkaya baktı, şak diye resimledim. Son bakıştı o. ‘Adalet mülkün temelidir’ yazısıyla Deniz Gezmiş’i aynı karede yakaladım. O fotoğrafı bulamıyorum. Birine verdim, ama kime, bilmiyorum. Hiçbir yerde de yayınlanmadı.

 

BAKMADAN GEÇME!