O BİR FİLOZOFTU

Güncelleme Tarihi:

O BİR FİLOZOFTU
Oluşturulma Tarihi: Nisan 19, 2022 09:21

Antalya camiasında derin bir iz bırakan Süleyman Dingil'i kaybettik.

Haberin Devamı

Çiçeklerin Efendisi’ne veda ederken...
Perşembe akşamı Süleyman Dingil’i kaybettik. Meslektaşları, arkadaşları, öğrencileri olan bizler çiçeklerin efendisi, ormanların şövalyesi, antik şehirlerin filozofu Süleyman ağabeyimizi, Antalya ise büyük bir değerini, sevdalısını kaybetti. Eğer tanımıyorsanız müsaadenizle benim gibi birçok turizmciye de önayak olan ve 40 yıl boyunca gezdirdiği binlerce turiste Antalya’yı sevdiren bu nadide insanı kısaca size anlatayım.
Antalya camiasında derin bir iz bırakan Süleyman Hoca’yı anlatabilmek kolay değil, zira ne kelimelere, ne sözlere sığar onun 85 yıla sığdırdıkları. Belki de onu tanımlayan en doğru söz ‘gerçek bir Antalya sevdalısı’ olurdu. En büyük tutkusu kurduyla kuşuyla, böceğiyle çiçeğiyle, ormanıyla antik şehirleri ile Antalya’sı idi. Yazdığı kitaplar, yaptığı sunumlar Antalya envanterinin eşi bulunmaz çalışmaları olarak arşivlerde kalacak. Engin bilgi ve donanımının yanı sıra sabırla, tebessümle yaptığı anlatımları duymak onu aramamız, konuşmamız için yeterli bir nedendi. O konuşurken ‘işte Antalya’nın yaşayan tarihi, canlı belleği ‘ diye düşünürdüm.
Süleyman Hoca, Google’ın olmadığı yıllarda birçoğumuzun başvurduğu yegâne ansiklopedimizdi. En çabuk ve doğru cevabı ondan alırdık. Bir tur esnasında nerede olursak olalım onu arar, turistin bize sorduğu çiçeği tarif eder ve ondan çiçeğin her dilden adını ve hatta özelliklerini alırdık. ‘Koparma, zehirli olabilir’ demişti bir kez bana. Hem çiçeği hem beni korumuştu galiba. Çiçeklerin babası gibiydi. Ve çiçekler açarken bir toplantı esnasında olduğu yerde sessiz sedasız, ağrısız, acısız terk etti sevdiklerini. Antalya’nın ormanlarını, tabiatını ve florasını anlattığı 13 kitabı yıllar boyu birçoğumuzun başvurduğu en önemli kaynak ve rehberimiz olmuştur.

O BİR FİLOZOFTU

Süleyman Hoca hiçbir kitabını satmaz, sadece hediye ederdi.
Süleyman ağabey o kadar çok yönlü idi ki... Yazar, araştırmacı, rehber, orman yüksek mühendisi mesleklerinin yanı sıra ‘seyyahlık’ onun yaşam biçimi olmuştu. İlerlemiş yaşına rağmen, yaz kış demeden Toros Dağları’nda adım atmadık yer bırakmaz, sürekli doğayı izlerdi. En önemlisi de gezip gördüğü, yeni öğrendiği herhangi bir şeyi yine sakin, sabırlı ve nüktedan üslubu ile severek bizlere aktarmasıydı. O sanki bizimle gezer dolaşırdı...
Herkesi seven ve herkesin sevdiği nadir bir kişilikti. Tanıyanlar onun hümanist dünyasını bilirlerdi. Sanırım kızamazdı kimseye. Birlikte çalıştığımız yıllarda hiçbir zaman serzenişte bulunduğunu, herhangi bir şeyden yakındığını duymadım. Tam aksine kızgın, gergin ortamları sakinleştiren - babamın tanımıyla - ‘mahsun‘ sığınağı idi. Tek cümle ile tarif edecek olsam ‘yüzüne kalıcı tebessüm konmuş insan’ derdim. Dün sosyal medyadan 2 saatlik hayatını anlattığı yayını dinledim. Antalya için çok kitap yazdı ama aslında onun hayatı bir roman gibiymiş. Sanki bu dünyaya doğayı, tabiatı korumak, insanlara yardım etmek, barışı ve huzuru muhafaza etmek için gelmişti.
Hocamızı daha yapacağı birçok projesini hayata geçiremeden yitirdik. Daha gidecek dağları, koklayacak çiçekleri, yazacak kitapları vardı şüphesiz.
Yeri kolay kolay dolmayacak Süleyman Hoca’yı defnetmek için Finike’ye giderken otobüste duygularını kâğıda döken meslektaşının şiiri ile veda ediyorum sevgili Süleyman ağabeyime;
Ayrı ayrı yönden gitse de yollar,
Aynı yerde birleşiyorlar.
Her durakta birkaç yolcu biniyor,
Biri biner iken biri iniyor.
Ezelden ebede hayat ağacı,
Uzanır güneşe güllerin ucu
Dalından beslenir börtüyle böcü
Ağrısız acısız bir zaman olur...
(Şaban Aktaş 15.04.2022)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!