Güncelleme Tarihi:
Çok kısa sürede ülke çapında büyük bir yardım ağı oluştu ve ülkenin dört bir yanından bölgeye kamyonlarla, tırlarla yardımlar ulaştırıldı. Kimini duyduk, gördük, okuduk, kimisi sessiz sedasız verdi desteğini. İyilik gerçekten bulaşıcıymış, yaşadık ve gördük.
***
Biz de çalışanlarımızın katkıları ile oluşturduğumuz ikinci yardım aracımıza, bebek bezinden battaniyeye, çoraptan kuru gıdaya, en acil ihtiyaçları aracımıza yükledik. Bu sefer mesai arkadaşlarımdan bir ricam olmuştu; ‘Mümkünse size özel, size ait değerli bir hatırayı da gönderin ‘. Kolundaki şans bilekliğinden çocuğunun oyuncağına kadar, karınca kararınca sağ olsunlar herkes katkı koydu. Ben de 40 yıldır yanımdan ayırmadığım, hayattaki değişmez yarenim, müziğe başlamama vesile olan küçük akordiyonumu sandığından çıkarıp, son kez bir melodi çaldıktan sonra, ofisimizin iyilik meleği Ayşe’ye teslim ettim. Tek ricam, bu önemli hatıranın doğru kişiye ulaşması idi…
***
Deprem görüntülerini izlerken ‘Piyanist’ filminin o unutulmaz sahnesi geçiyordu sürekli gözümün önünden. Şehir bombalanmış, binalar yıkılmış, evler tanınmaz halde, yolun ortasında aç, yorgun, bitap bir halde için için ağlayarak Friedrich Shoppin’in Nocturne’si eşliğinde topallaya topallaya evini bulmaya çalışan Szpilman’in harabeler içindeki o iç yakan yürüyüşü…
***
Filmin bu sahnesi sanki Varşova değil, Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman, Adana, Elazığ, Kilis sokaklarıydı benim için. Toz bulutunda, enkazlarda çalışan vinç ve kamyonların gürültüsünün içinden süzülen ince bir melodi sanki kulaklarımdaydı hep.
***
Karşıma çıkan bütün yardım listelerinde, çorap, battaniye, bebek bezi, kuru gıda vardı, ama akordiyon yoktu. İhtiyaç da değildi zaten. Ama bir terapiydi. Beni de zor günlerde yaşama bağlayan bir terapi. Belki de deprem bölgesine gönderilen tek akordeon, hatta tek müzik aleti olacaktı bu. Doğru kişiye ulaşacak, çadırdan yayılan akordiyonun incecik tınısı hem çalana, hem dinleyene iyi gelecek, yaşama dair bir umut yayacaktı sanki.
SEVGİ ADA
İhsan, Hüseyin ve Ayşe gönüllü yardım ekibimiz oldu. Hüseyin depremde Antakya’da anne ve babasını kaybetmişti, İhsan’ın Adana’da akrabalarının evleri yıkılmış, çadırda kalıyorlardı. Ayşe ise iyilik için dünyaya gelmiş ve bir an önce bölgeye gidip insanlara yardım etmek için çırpınan bir anne. Bütün gece yol gittiler ve ertesi sabah arabaya yükledikleri yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya başladılar. İnsanların kanaatkarlıkları ve sadece ihtiyacı olanı almaları, ve zor koşulda olmalarına rağmen onlara sıcak çorba, yemek ikram etmeleri ekibi çok etkilemişti. Sıra akordiyona gelmişti. Antakya’da karşılaştıkları ilkokul öğretmeni Besim Hoca’ya danıştılar. Besim Hoca müziğe çok ilgili olan öğrencisi Sevgi Ada’yı önerdi. Birlikte kaldıkları çadırda annesi ile kalan Sevgi Ada’ya ulaştılar. Ayşe emaneti 11 yaşındaki ilkokul 4. Sınıf öğrencisi Sevgi Ada’ya hikâyesini de anlatarak teslim etti.
***
***
Gün gelir vinçler, kamyonlar gider, toz duman biter ve kulaklarımızda Sevgi Ada’nın melodisi kalır. Ve belki de iyi bir müzisyen olur, konserine gideriz. İlk çalacağı melodi de depremde kaybettiğimiz insanlarımıza ve sevgili Tamer’imize armağan olsun…