Güncelleme Tarihi:
1988’de Antalya’ya yerleştiğimde iki şey çok dikkatimi çekmişti: Ağaçlardaki turunçlar ve şehrin içine kadar giren deniz. Kimsenin dokunmadığı Turunçlar yağmurlu, karanlık kış günlerinde şehri aydınlatan küçük, kutsal kandiller gibi şehrin doğal bir dekoruydu adeta. Herkes gibi ben de alıştım artık, dokunulmayan süs onlar.
***
Gelelim denize…
Denizin şehrin içine kadar girmesi ve şehirle iç içe yaşaması ne güzel bir ayrıcalık!.. Hele deniz Antalya’daki gibi temiz kalmış ise. Dünyada kaç şehir kendi sakinlerine bu kadar rahat denize girip, serinleme imkânı verir?
***
Bu güzellikte en büyük pay, sahil boyunca uzanan falezlerin olsa gerek. Adeta şehrin surları gibi, kışın dalgalara karşı şehri koruyan, yazın sıcaktan bunalanlara serinleme imkânı veren Antalya’ya has doğal ve özel bir zenginlik Falezler.
***
Bu sıcak yaz günlerinde insanlar fırsat bulduğu her yerden kendini denizin serinliğine bırakıyorlar. Sahiller, koylar bugünlerde neredeyse tıka basa dolu. Bugün size tıka basa dolu olmayan, şehrin ortasında kendisini saklayabilmiş özel bir yeri, yıllardır yürüyüş yaparken bol bol resmini çektiğim ve yaz kış yüzen müdavimlerini seyrederken gıpta ile baktığım ancak bir türlü merdivenleri göze alıp inmediğim ‘Mutluluk Kayası’nı anlatacağım.
***
Her gün sabahın erken saatlerinden itibaren havlusunu kapıp gelen ziyaretçilerini ağırlayan ‘Mutluluk Kayası’ doğal bir iskele adeta. Kim bilir kaç bin yıl önce Falezlerden koparak, denizin içine sabitlenen ‘Mutluluk Kayası’, Akdeniz Foklarının zaman zaman gelerek insanlarla birlikte yüzdükleri, yarasaların yaşam alanı olan ve dağlardan gelen soğuk suyu denize sızdıran bölgenin en güzel koylarından birini mesken tutmuş kendine. Bu güzelliği keşfeden yöre halkının da vazgeçilmezi olmuş ‘Mutluluk Kayası’.
***
Antalya’nın yerli halkı ve yakın çevre sakinleri için yaz sabahının en özel ritüeli güne ‘Mutluluk Kayası’ndan denize süzülerek başlamak olmuş. Kimi yürüyüş esnasında bir deniz molası verip devam ediyor, kimisi bisikleti ile, kimi evinden yürüyerek geliyor, kimi arabası ile. Tek hedef var; bir an önce bu harika koyda denizin turkuaz sularına kendini bırakmak. En büyük dert 185 basamağı inip, çıkmak. İnerken cennete, çıkarken cehenneme gibi oluyor. Ama değiyor gerçekten.
***
Aylardır benim de müdavimi haline geldiğim ‘Mutluluk Kayası’nın kendine has kuralları var: Herkese günaydın diyeceksin, denizin sessizliğini ve kayalara vuran dalgaların ahengini bozmayacaksın, orada yaşayan hayvanlara saygılı olacaksın, ‘Mutluluk Kayası’nı işgal etmeyecek, sadece denize girip çıkmak için kullanacaksın, havlu altından mayonu değiştirmeyi becereceksin.
***
Duş yok, asansör yok, şampuan yok, soyunma kabini yok, bangır bangır müzik yok, huzur, sükûnet, mutluluk var…
Müdavimler ise çok renkli kişiler. Kiminle iniş çıkışta, kiminle denizde selamlaşıyoruz. Turizmciler, iş adamları, milletvekilleri, emekli subaylar, öğretmenler, memurlar, ev hanımlar ne tatlı sabah sohbetleri yapıyorlar denizin ortasında. Diyeceğim o ki, şehrin içinde denize düşen bir kaya her gün yüzlerce insana mutluluk saçıyor. Ne güzel bir şehirde yaşıyoruz, farkında mıyız?