Güncelleme Tarihi:
Dağların eteklerindeki kızılçam ve sedir ormanlarının içinden geçen ve denize paralel antik kentlerle süslenmiş, tabiatın ve kültürün iç içe olduğu kıvrım kıvrım bir yürüyüş yolu çok ender görülür. Bu yüzden Likya Yolu 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası aday listesine dahil edilmiştir. Yol aynı zamanda 31 parkur ve 535 kilometre ile ülkemizdeki işaretlenmiş en uzun yürüyüş parkurudur. Antalya Geyikbayırı’nda başlar, Fethiye Ölüdeniz ’de biter.
Yolda karşınıza çıkan manzaraları ve doğal güzellikleri düşünebiliyor musunuz?
Bazılarını sayayım, Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi, Kabak Koyu, Yediburunlar, Delik Kemer, Korsan Koyu, Simena Kalesi, Gelidonya Feneri, Tahtalı Dağı...
Likya Yolu her yaştan, herkesin yürümesine ve bu doğal güzellikleri kuş bakışı seyretmesine imkân kılar. Bu eşsiz manzara bir spor aktivitesinin ötesinde, bir nevi insanın kendisini dinleyebildiği mükemmel bir rehabilitasyondur aynı zamanda.
Antalya’nın en değerli doğal ve kültürel zenginliklerinin başında gelen Likya Yolu uluslararası üne sahip tek yürüyüş yolumuzdur. Özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında dünyanın her tarafından insanları bu devasa tabiat parkı içinde yürürken ya da kamp yaparken görebilirsiniz.
SERKAN’A KULAK VERELİM
Ne kadar şanslıyız ki Likya topraklarında, binlerce yıllık tarihe sahip ‘Işık ülkesi’nde yaşıyoruz. Ancak, bu değerli mirası bizden sonrakilere devretme konusunda son dönemde Likya Yolu’nu yalnızlığa terk etmiş gibiyiz. Likya yürüyüş rotası sayıları her geçen gün artan yürüyüşçülerin ve bölgede yaşayan insanların duyarsızlıklarına maruz kalıyor. Atılan çöpler, yıpratılan doğa, kirletilen çevre ile bakımsız ve atıl bir hale bürünen Likya Yolu ilk günlerdeki görünümünden çok uzak şimdilerde.
Bunun en yakın şahitlerinden biri çocukluğundan beri kendini buralara adamış ve haftada en az bir kez bu yolu yürüyen Serkan Pehlivan’dır. Sürekli ve karış karış gezer Likya Yolu’nu. Börtüsünü, böceğini, ağacını, taşını ezbere bilir Likya’nın. ‘Görüşmemiz lazım’ diyerek ziyaretime geldi ve bu hafta sonu tekrar yürüyüşe çıkacağı Likya Yolu’nu bekleyen tehlikeleri, son gördüklerini ve artık acilen önlem alınması gerektiğini derin bir üzüntüyle anlattı. Serkan’la uzun yıllar birlikte çalıştık, içindeki üzüntünün samimiyetine inanıyorum. Uzun yıllar önce profesyonel turist rehberliğini bir kenara bırakıp aşık olduğu bu muhteşem doğaya salıvermişti kendisini. Sıklıkla gittiği dağlarda tek başına çadır kurup konaklar, devrilmiş levhaları düzeltip, taş üstüne taş koyarak işaretleme yapar, başkalarının attığı çöpleri toplardı. Ama tek başına Serkan yetmiyor Likya Yolu’nu yaşatmaya.
Anlattıkları gerçekten çok üzücü, en önemlilerini özetleyeyim:
1. Likya Yolu çöp deposu gibi... Yürüyüşçü sayısının artması ile kamp alanlarına bırakılmış konserve kutuları, yırtılmış ayakkabılar, sigara izmaritleri, yağmurluklar, kırılmış şişeler ve çeşit çeşit katı atıklar güzergâh boyunca çöp tepeleri oluşmasına yol açıyor. Görüntü içler acısı.
2. Bilgilendirme levhaları yenilenmeli. Bir zamanlar sponsor vasıtası ile kurulan yönlendirme levhaları kısmen tahrip edilmiş. Kimi yerinden sökülüyor, kiminin üzerlerinde tahribat yapılıyor, hatta kurşun delikleri olan bile var.
3. Kırmızı-beyaz işaret taşları. Yürüyüşçü için hayati önem taşıyan taşlar üzerindeki kırmızı-beyaz işaretlendirmeler, zamanla hava ve iklim şartlarında rengini kaybedip, siliniyor. Likya Yolu’nda yolunu kaybetme olasılığı, yolu cazip olmaktan çıkarıyor ve tehlikeli bir rotaya çeviriyor. İşaretlemesi olmayan bir yürüyüş rotası, trafik lambası olmayan bir şehir gibidir.
4. Yapılaşmaya dikkat! Özellikle Likya’nın batısında yoğun yapılaşma var. Arsa sahiplerinin rota üzerindeki yapılaşması kontrolsüz bir şekilde artıyor. Böyle devam ederse yürüyüş rotası çok yakında şantiye görüntüsüne bürünebilir.
5. Yangın tehlikesi... Ülkemizin Çam ormanları ile kaplı bu nadide bölgesi de maalesef yangın tehlikesi altında. Geçtiğimiz günlerdeki Göynük yangını yüreğimizi ağzımıza getirdi. Yangına karşı tedbirlerin artırılmasında Likya Yolu öncelikli olmalı.
6. Yürüyüşçülerin duyarsızlığı... Yürüyüşçüler ve günübirlikçi ziyaretçiler rotaya en çok zarar verenler. Bölgeyi hoyratça kullanıyorlar. Sürekli çöp üretiyor ve doğaya atıyorlar, rota üzerinde kurulan dinlenme köşklerini , bir sonraki yürüyüşçülere harabe gibi bırakıyorlar.
Serkan’ın yürüyüşleri esnasında gördükleri inanılacak gibi değil. Bir keresinde Olimpos-Yanartaş ateşinin üzerinde mangal yapanları bile görmüş. Uyarmaya çalışmış ama nafile.
Likya Yolu’nun güncel durumu maalesef pek iç açıcı değil.
Bu hafta Kültür Turizm Bakanlığı, içinde Antalya’nın da olduğu ve 11 ili kapsayan kültür yolu festivallerini başlattı. Festivalin son ayağı 4-12 Kasım tarihlerinde Antalya’da gerçekleşecek. Bu vesile ile ülkemizin en değerli ve Dünyanın en önemli 10 yürüyüş rotasından biri olan Likya Yolu’nu tekrar elden geçirerek, UNESCO adaylığında öne çıkmasını sağlamak için gerçekten çok ama çok nedenimiz var.
Işık ülkesi daha fazla tahrip edilip, vahşi bir bölgeye dönüşmeden Serkan’ın tespitlerine kulak verelim...