Güncelleme Tarihi:
EBRU sanatıyla uğraşıyor, hatırat okumayı, türkü dinlemeyi seviyor, gezip gördüğü neredeyse her yeri fotoğraflıyor... Antalya Valisi Münir Karaloğlu, kent arşivine eklediği yazılı, görsel yayınlar ve arkeolojik zenginliği korumak için attığı adımlarla adından söz ettiriyor. Beğenilerini anlatırken müzikte ilk sıraya Aşık Veysel’i, edebiyatta İbn-i Haldun’u koyuyor. Romanları başka alemlere seyahat etmeye, şiirleriyse yeni hülyalara kavuşmaya benzeten Münir Karaloğlu, sanata bakışını ve Antalya’nın kültür birikimine dair planlarını Hürriyet’e anlattı.
Kent arşivine Gazipaşa’dan Kaş’a kadar sualtı zenginliklerini anlatan ‘Antalya’nın Sualtı Cenneti’ adlı bir kitap eklediniz. Bu tür yayınları sürdürecek misiniz?
Elbette sürdüreceğiz, sürdürmeliyiz. Antalya tam anlamıyla bir yeryüzü cenneti… Biz bu cenneti yaşarken yaşatmayı da, geleceğe daha iyi şartlarda taşımayı da ihmal etmemeliyiz. Bu manada kentimizin değerlerine ilişkin yayınları çok önemsiyorum. Biz elimizden geldiğince tanıtım filmleri, etkinlikler, fuarlar ve kitaplarla bu güzellikleri göstermeye çalışıyoruz. Antalya’nın Sualtı Cenneti kitabı bunlardan sadece bir tanesi… Bunun yanında sualtı zenginlikleri tanıtım filmimiz ve Antalya’mızın eşsiz doğasını, marka güzelliklerini içeren beş ayrı dilde yayınladığımız tanıtım filmlerimiz var. Türkiye’nin vitrini şehrimize dair yayınlarımız devam edecek.
Sosyal medya hesabınızda sıkça paylaştığınız doğa fotoğrafları oldukça ilgi görüyor. Siz de fotoğraf çekiyor musunuz?
Tabi, Antalya’da yaşayıp da fotoğraf çekmemek ne mümkün. Her anı, her köşesi ayrı bir güzel olan şehrimizin her köşesine dokunmak amacıyla sıkça geziyorum, incelemelerde bulunuyorum. Zaman zaman kendi çektiğim fotoğrafları sosyal medya hesaplarımdan yayınlıyorum.
Sergilerden konserlere ve müze etkinliklerine çok sayıda kültürel programda yer alıyorsunuz. Sizin özel olarak ilgilendiğiniz bir sanat dalı var mı?
Evet birden fazla sanata ilgim var. Geleneksel sanatlarımızdan olan ebruya özel bir ilgim var ve bir dönem üzerinde çalışmalarım oldu. Müziği de çok sevdiğimi söyleyebilirim. Bir tarih ve kültür şehri Antalya’da sanatsal etkinliklere kayıtsız kalınamaz. Programım müsaade ettiği ölçüde, bu tür etkinlikleri katılıyorum. Çünkü, kültür varsa, sanat varsa, spor varsa şehir vardır.
En severek dinlediğiniz müzik türü ve sanatçılardan bahseder misiniz?
Türkü dinlemeyi çok seviyorum. Aşık Veysel Şatıroğlu, Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek, Mükerrem Kemertaş… Hepsi de benim için çok kıymetlidir. Saray müziği olarak da bilinen sanat müziğimizi de çok seviyorum. Bine yakın bestesi olan Ali Ufki’nin eşsiz besteleri ve Itri besteleri beni özellikle çok etkiler.
Ne tür kitaplar okursunuz? Hangi yazarları seversiniz?
Ben bir idareciyim, aynı zamanda bir hukukçuyum. Tabi, sahip olduğumuz statü okuma alışkanlığınızı da etkiliyor. Sosyal bilimlerin her alanında okumalar yapıyorum ancak tarih okumayı çok seviyorum. Özelikle de hatırat okumayı. Bu tarihi gerçekleri ve geçmişte yaşanan tecrübeleri ilk ağızdan ve gerçekçi bir şekilde öğrenmek demek. Tabi, bunun yanında edebiyat olmazsa olmaz. Romanlar başka âlemlere seyahat gibi... Şiir yeni hülyalara kavuşmak gibi…
İbn-i Haldun, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Meriç, Aliya İzzet Begoviç, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Nuri Pakdil, İhsan Oktay Anar, Mustafa Kutlu, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören… Tabi buna bir sınır koymam mümkün değil. Okumaya çalıştıklarımız da bu isimlerle sınırlı değil, elbette.
Hızla değişen bir dünyada yaşıyoruz. Bu durumda bilgilerimizi de çeşitlendirmek, yaşadığımız dünyayı belki de yeniden adlandırmak gerek. Bu çerçevede son dönemde zuhur eden bilimsel gelişmelere ilişkin çok ilginç bir kitap okuyorum. Tolga Yücel’in “Son İnsan” adlı çalışması son derece ilginç bir içeriğe sahip. Herkese tavsiye ederim.
Önceki yılı Perge yılı, 2019’u da Aspendos Yılı ilan edip bunun her yıl başka bir antik kentle süreceğini açıklamıştınız. Perge yılı nasıl geçti? 2019 programı nasıl gidiyor?
Dünyanın en fazla antik kentine sahip şehirlerinden birisi olan Antalya’da ne yazık ki antik kentlerimizi turizmimize kazandıramıyorduk. Bu nedenle önceki yılı Perge Yılı ilan edip orada birçok sosyal kültürel ve sanatsal etkinlik gerçekleştirdik. Bu seneki gözdemiz de Aspendos. Aspendos’ta bu kente su getiren ve antik çağdan kalan muhteşem su kemerleri var. Şehrin 3-5 kilometre yakınında ve tamamlayıcısı olan muhteşem bir Selçuklu eseri, Alaeddin Keykubad Köprüsü var.
Restorasyona, tarihin yeniden canlandırılmasına karşı özel bir ilginiz var. Bu anlamda zengin bir şehir olan Antalya’da gelecek hedefleriniz neler? Antalya nasıl bir kent olmalı?
Hedefimiz Antalya markamızı daha da güçlendirerek yarınlara taşımak. Bunun için bir yandan sahip olduğumuz tarihi kentlerimizi ve eserlerimizi önce korumamız, ihya etmemiz ve gözümüz gibi bakmamız lazım. Bildiğiniz gibi, bu konuda çok önemli çalışmalar başlattık. Birkaç antik kentimizde eş zamanlı kazılar ve bir yandan da restorasyon çalışmaları devam ediyor. Kazı ekiplerimizi destekledik, güçlendirdik. İnşallah, daha çok tarihi kentimizi ve eserimizi, en kısa sürede restore ederek Antalyalılarla ve ziyaretçilerimizle buluşturacağız.
Kaleiçi’nde yürütülen bütüncül restorasyon çalışması ne aşamada?
Öncelikle söylemeliyim ki; Kaleiçi Antalya’nın kalbidir ve çok iyi korunmalıdır. Eğer Antalya Kaleiçi’ne sahip çıkamazsa, geçmiş olsun. Bu şehir ölüdür. Biz de bu düşünceyle, tarihi Kaleiçi’ni korumak ve güzelleştirmek için önemli adımlar attık. Evet, Kaleiçi’nin tarihi dokusuna uygun, bütüncül bir restorasyon süreci başlattık. İyi de gidiyor. Sekiz asırdan bu yana ayakta olan yapılarımızı ihya ettik ediyoruz. Bunlardan bazılarını, Mevlevihane, Karatay medresesi ve Etnografya Müzemizdeki restorasyon çalışmalarımız tamamlayarak yaşayan birer mekan olarak vatandaşlarımızla buluşturduk. Şehzade Korkut ve Tekeli Mehmet Paşa Camimizde restorasyon çalışmalarımız hızla devam ediyor. İnşallah, önümüzdeki sene mart ayında yeniden müdavimlerine kavuşacak. Eskiden olduğu gibi, yine Kaleiçi’nin merkezi olacak ve Kaleiçi’ne çok yakışacak.